(Dünden devam)
Bismillah ile başlayıp, elhamdülillah ile nihayetlenecek bir faaliyetin, bir sürecin tetiklendiği her safhada fikirle yürümek, fikretmek, tefekkürle yoğrulmak, Rabbine götüren, buluşturan, ram eden bir “sırr-ı dekaik” ile mânâ gözünü açmak, kalp kulağını duymak, akıl süzgecinden süzmek, keşfiyatlar dünyasına, hikmetler âlemine bizi davet eder.
Tefekkür tabanlı bir fikir kalitesinde zikir basamaklarıyla manevî cihazlarımızı tatmin etmek, neticede “elhamdülillah” dedirtmez mi?
Bu hoşnut hal; kalbi hüşyar eder, ruhu fıtratında mutlu eder, ruhanî lezzeti kazandırır. “Lezzet-i ruhaniye” mertebesine terfi ettiren iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah zevkine ve aşkına eriştirir.
Bu ruh lezzetinde “Elhamdülillah” demek, ne kadar ulvî, ne kadar manidardır ve ne kadar sırlar ülkesi olduğunu müşahede edebiliriz.
Beden, ibadetle meşbu kıldığı bir sükunetle teslimiyet içinde tevekkülle daha çok çalışmayı, gayreti ve himmeti kamçılayacaktır.
Aşkla, şevkle, acz ve fakr ile… Tevazu şemsiyesinde, enaniyet ışığından/zararlı ışınlardan korunarak mahviyetin içinde enfüsî muhasebeyi arttırmak mümkün olacaktır.
“Bismillah her hayrın başı” ise, “Başta bismillah” demek, başımızla tasdik edercesine kafamızı işin içine koymak, yani “Başta bismillah” derken, “başımız, gözümüz üstüne” deyip başımızı ve gözümüzü başlayan faaliyetin, niyetin içine katarak düşünmek, tefekkür etmek, Bismillahın ruhunu ve devam eden “her anı baş” yapan, her defasında “başta demiştik”i hatırlatan fikrî inşirahla zikrin tahkikini yapmak ve şuurlandırmak, bitmek bilmeyen, zamanı ve süreci unutturan rafine fikirlere, tevhide ve feyizlere muhatap eder.
Zikirle başlayan ve niyetle siftah yapan “Bismillah”, kendine davet çıkaran tefekkürle kendini daimileştiriyor. Başka mânâları çağırıyor.
Eğer bir yemek, leziz bir gıda yeniliyorsa, Bismillah niyetinde başlayan söz ve teşebbüsle birlikte baştaki besmeleden beslenen bütün uzuvlar, hisselerini istiyorlar.
Sadece mideye indirilen bir gıda ve geçici bir lezzetle tat alan damaktan, tat alma duyusundan, “kuvve-i zaika” dışında, maddî ve manevî gıdalanmanın akla, beyne, zihne, düşünceye göndereceği tefekkür gıdası, beraberinde kalbin zikir emriyle başlayan “top atışı” bir girizgâh, bir kapıdır. Bir sofraya, bir bahçeye “buyur” dercesine Bismillah babından başlatıyorlar. Başımızı işin içine koyuyorlar. Başımızla birlikte mideye kuvvet verip, depolanan enerjiyi, hazır hale gelen proteini ve potansiyele dönüşen varlığı, sonraki safhalara ve faaliyetlere sevk edecek bir fikri hazırlığa götürüyor.
Sonundaki “Elhamdülillah” ferahlığı, şükür şuuru, huzur süruru, kalben ve aklen tatmini münbitleştiren önceki aşamaları, işleyişi fikirle ibadetleştirmektir.
Fikir orta yerdir. Bir sürecin ortasıdır. “Ortada mün’imi hakikiyi düşünmek”, hakikatin tam orta yerinde bir sistemin, bir faaliyetin, bir teamülün, bir kulluğun omurgasıdır fikir.
Başta Bismillah, sonunda Elhamdülillah ve arasında/ortasında fikirle yaşamak bir hayat bütünlüğüdür.
Hayatın temel üçlüsü budur. Zikir, fikir ve şükür… Bir üçgenin birbirine bağlanmış üç çıtasından müteşekkil bir organizma, organizasyon ahengidir.
Üçgenin ihlas zeminiyle muhkem tabanı ve temeli fikirdir.
Cüz-i iradenin mükellefiyet alanı, beşerî mesuliyetin akıl emanetiyle fikir etme, düşünme, anlama, yorumlama ve uygulama kumandasıdır.
Zihnin, ilmi haritalayan, tasnif eden, birbirine mütemmim yapan ve maksat birliğine bütün aza ve cihazları, aynı niyetle yönlendiren bir hikmet okuluna öğrenci yapıyor.
Fikir merkezli, akıl hikmetli, zihin kavramlı ve ihtisas odaklı bir evvel/ahir ortası başımızı da sonumuzu da hayır eyler.
Zaten başta, başımızla ve ağzımızla ne demiştik?
“ Bismillah.”
Çünkü “her hayrın başıdır.”
Haydi “Bismillah”, öyleyse tefekkür başladı. “Elhamdülillah” demeyi hak edecek tefekkür öğrenciliğinde mezun olana kadar “Elhamdülillah” diplomasını liyakatle ruhuna serlevha yapacak bir merasimle, yani dua ile ellerimizi açıp “Amin” diye başlayan bir ahir ifadeyi başa getirip, duacının duasına “amin” diyecek, gönülleri fikrin mezuniyet törenine ortak etmek, teşekkür etmek, yeni bir kapıyı açacak taleplerde bulunmak ve en sonunda yine “amin” deyip, “el fatiha” ile “Kur’anın fihristesi”nden zamanı baskılayıp bilmana hatim indirmiş gibi, hitam bulacak Fatiha Sûresini okuyup, âlemlerin Rabbine “Elhamdülillah” derken yine şükrün şükrüne gitmekle, surenin başında tekrar “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek tekraren zikir-fikir-şükür yaşamalı, birbirine mütedahil olmalı ve her defasında, her anında zikir-fikir-şükür üçgeninde derakap ibadetle zamanı kıymetlendirip kulluk şuurunda yaşama zevki vermektedir.
20.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|