Kavramlar, Bediüzzaman’ın ağzından Risâlei Nur diliyle, Kur’ânî mânâlar giydiği zaman kendi literatürünü oluşturuyor.
Risâle-i Nur kavramları kendine has bir libas giyiyor. Doğu-Batı kıskacına girmeden, benzemeden, benzetmeden müstakil ruhaniyetini ortaya koyuyor.
Risâle-i Nur’u, Risâle-i Nur’la öğrenmek, birbirine derc etmek, mündemiç kılmak, mehaz ve mahreç yapmak, Risâle-i Nur’u anlama kapılarını açıyor.
Risâle-i Nur, “urvetü'l vuska” özelliğini meşhudat âleminde bize sunuyor.
Işık deliller, rehber fikirler ve kuşatıcı iksirler veriyor insana.
Bediüzzamanca, kavramlara tefekkür boyutunda bakmak, şefkatle zihnî dokunuşu idrak etmek, acz ve fakr içinde “gururun hortumu”nu kırarak mânâyı taçlandırmak, Risâle-i Nur’un farklı hassasiyetidir.
Risâle-i Nur kavramları, bize epistemolojik değerinin ötesinde, asra ruh üfleyen imanî dirilişi vermektedir.
Kalpleri yaralı olanlara merhem, ruhu muhtaç olanlara bir sur-u İsrafil, aklı müşevveş olanlara hikmet vadisi, hisleri nefsine mağlup düşmüş insanlara bir terbiye ve irade şuurudur.
Risâle-i Nur’da birbirine geçiş veren, mânânın tecessüm eden hakikat binasına sütun/kolon olan kavramlar olduğu gibi, sütunlar arası kirişler atılmıştır ki, fikrin döşeğini/döşemesini böylece kolon/kiriş bağlarıyla temelden desteklemiştir.
Temel kavramlar, kolonlara ve kirişlere uzanan bağlantı kavramlarla bir bütünlük, bir inşa, bir tahkimat ve eser ortaya çıkarmaktadır.
Risâle-i Nur, Kur’ân sarayında hakikatin sütunlarını, mânânın yüzeyini ve kullandığımız zemini/döşemeyi asrımız insanına göre tanzim etmiş, dizayn etmiş ve terimleştirmiştir.
Risâle-i Nur, günümüz insanını Kur’ân sarayına teşrif etmeye çağırıyor. Sarayın sahibine yakınlaştırıyor. Kâinat sarayının ince dokularına, sırlarına bizi götürüyor.
Kavramlarla düşünmek, Risâle-Nur lügati ile anlamamızı kolaylaştırıyor.
Risâle-i Nur’un kimyası, kendi aksiyon kurallarını ve moleküler disiplinini Adetullaha uygun bir ölçü ile insanlar arasında bir bağ oluşturmuştur.
Risâle-i Nur, afakî bir bilgi yığını değildir. Klasik bir tercüme ve kelimesi kelimesine sınırlı bir sözlük değerinde asla değildir.
Risâle-i Nur, mahiyet denizidir. Mânâlar ummanıdır. Akıl feneri ile niyet oksijenini bulan herkes, dalgıç gibi kavramların derinliklerinde inkişafını, inşirahını başlatabilir.
Atmosferin şartlarından uzak, normal nefesin oksijen zenginliğinden mahrum, özel şartların tedbirinde, her şeyden korunmuş, arınmış ve teşebbüs cesareti ile ilim denizine dalgıç gibi dalmayı göze alan küllî bir iradenin tezahürleri ile Nur kavramları yakalanabilir.
Meselâ ihlâs kavramında; üstünlük derecesi “en”li mânâlara havi; esas, kuvvet, şefaatçi, nokta-i istinat, tarik-i hakikat, dua-yı manevî… şeklinde dokuz defa tahşidat yapan bir çerçeve veriyor ki, tekli sayıların en üst değeri ile kavramların en üstünlük derecesi birbirine tevafuk ediyor.
30 senelik tahsilini dört kavramla eşitleyen, dokuyan, açan ve kudsiyeti yakalayan bir sırrı içinde tutan “kavramlar arkadaşlığı” ile bizi nur yoluna koyuyor.
Dört kavram, dört kelime ile ifade edilse de, bütün hayatı şamil bir tefekkür sistemine konu yapıyor. Ömrünü kavramlarla borçlandırıp, zihnine, kalbine, ruhuna, vicdanına, aklına ödevler vermek, bizi tefekkür yolculuğuna çıkarır.
Dört kavramdan “Niyet, aynı zamanda bir ruhtur. Onun da ruhu ihlâstır” ifadesinde niyeti besleyen ihlâs, ihlâsa lâyık kılan ruh gibi üç kavramın bütünleştiğini görüyoruz.
Talebe kavramlarla daha da açılır, inşirah eder.
Üstad aşığı, rahmetli Hasan Feyzi Ağabeyin; “Hünerdir ki, yaprak atlas, toprak elmas olmalı” kalitesinde “fikirden atlas, imandan elmas” gerçeğine lâyık olmak, en büyük mazhariyettir.
Tefekküre; niyetle, ihlâsla, uygun kabiliyetle ve merakın ihtisas zemini ile erişilebilir.
Fikir zemininde tefekkür temelli bir istinat oluşturup, zikirle kalbi mütmain kılmak ve şükürle kanaatin tatmin çizgisi olan “elhamdülillah” demek, bir tefekkür üçgeninde âleme açılmaktır. Âlemlere aç kalmaktır. Âlemlere iştiyakla rağbet etmek ve âlemlere dalmaktır.
Birbiri içinde 18 bin âlemin keşif yolculuğunda mânâ-yı harfi ile yürümek, bazen koşmak, bazen de inkıbazı aşacak bir durgunlukla istihaleden geçmek ve kendi safiyetimizin vicdanından yıkanarak saf samimî bir taallüm yönüne teveccüh etmek, yeni mânâlar kazandırır.
19.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|