Son dört ayın stres dolu kamuoyu gündeminden geriye kalan sonuçları özetlersek; genel seçimler yapıldı. Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı seçildi. Hükümet kuruldu. Yakında Meclis komisyonları teşkil edilecek.
Görünen tabloda, yenilenmiş, taze ve istikrar potansiyeli olan bir yürütme uyumu var. Domino etkisi yapacak yeni düzenlemeler, ayrışmalar, tartışmalar, uzlaşma zemini aramalar, dikleşmeler, restleşmeler, jestleşmeler, ucu açık sunî ve gerçek gündemler iç içe, yan yana, ya da bağımsız bir şekilde sürüp gidecek.
Sosyal hayatın, siyasî erkin ve kamuoyunun başka aktörlerle birlikte yürüttüğü bu canlılık ve farklılığın sağlıklı işlemesi için önceliklerin iyi belirlenmesi gerekir. En azından ülkenin önceliklerinde ve en önemli meselelerin tadadında bir başlangıç noktasında anlaşma sağlanmalı.
Bu mümkün değilse, gündemin dümenini kontrol hakkı, eğer derslerine iyi çalışırlarsa çoğunlukla hükümetin elinde olacak. Çünkü takım oyununu iyi kurdular. Acemiliklerini de yendiler.
Bir mazeretleri kalmadı artık. Sadece kendilerini yenilemeye ihtiyaçları var. Elbette fizikî bir yenilenme veya görev değişikliğinden bahsetmiyorum.
Toplum taleplerini doğru okuyup; ufuk, hedef ve doğru stratejilerle AB sürecini etkin ve hızlı bir şekilde hayata geçirmekle yükümlüdürler.
Bu çerçevenin en öncelikli gündemi ise demokratikleşmedir. En eğitimsiz vatandaştan en elitine kadar demokrasi kültürünü yerleştireceği acil eylem planını hayata geçirmesi gerekir. Bu zihnî açılım, sosyal mutabakatları ve anlaşma zeminlerini arttıracaktır.
Ekonomi lokomotifi demokrasiyi beslerse, toplumun ahlâkî temelleri de eğitimle desteklenirse, plan ve proje odaklı icraatlar katma değerini bulur.
Bunun için öncelikle; enerjik, günlük politik kaygılardan uzak, cepleri dikili ve ehil vizyonerler gerekli. Algı gücü yüksek, topluma duyarlı, randevusuna sadık, masumdan ve muhtaçtan yana bürokrasi inşasına ağırlık verilmelidir.
Pratik etkilerden gidersek; meselâ, makam odaları küçültülmelidir. Özel görüşmeler sınırlandırılıp, halka açık zamanlar çoğaltılmalıdır. Mutlaka arayanlara dönülmelidir. Dönülmemesi bir performans kaybı olarak ölçülmelidir.
Masalar küçültülmeli, “hediyeler” yasaklanmalı, görüşmeler şeffaf mekânlara alınmalıdır. Nitekim bunu yapan birkaç kurum var.
Ayrıca, verimli çalışanın ideolojik tercihlerine bakılmaksızın, inadına ödüllendirilmeli ki, imtiyaz değişikliği öne çıksın.
Bakan, müsteşar, vali, genel müdür, kaymakam ve diğer üst düzey makam telefonları günde en az iki saat direkt vatandaşın görüşmesine açık olmalı.
Vatandaşın gerçek gündemini böylece doğru, direkt kaynağından öğrenme imkânı olur. Uzmanlara bırakılmış, havale edilmiş ve ertelenmiş gündemler yerine, bizzat hizmet alanla yüzleşen bir demokrasi kültürüne ağırlık verilmeli.
Girilmez bölümler, kamusal alan yasağından temizlenmeli. Belli günlerde vatandaşa daha geniş alanlar açılmalı ve yakınlaşmalar sağlanmalı.
Hükümet; hesap veren, hesapta duran ve başına buyruk davranıp siyasetçinin iki dudağının arasına kendini kilitlemiş bürokrasi egemenliğinden kurtulmalıdır.
Bürokratik oligarşinin aşıldığının en açık göstergesi, demokrasinin vatandaşa indirgenmiş halinin herkesçe hissedilmesiyle test edilmiş olacaktır.
İnsanı merkeze koyan, zaafiyetlerini arka plana atan, toplumun ekmek derdine ve temel haklarına fazlasıyla hassas insanların mutlaka kamu erkinde belirginleşmesi şart.
Bu konuda verimliliğe dayalı hizmet ölçümleri arttırılmalıdır.
Meselâ, vatandaş memnuniyet ölçümleri sık aralıklarla yapılıp, her kurum ayrı ayrı mercek altına alınmalıdır.
Çözümler, veriye dayalı ve sahadan alınmış nümunelerle analiz edilmelidir.
Yoksa fizikî büyümeler, ekonomik trendlerin yanı sıra dürüstlük aşındırılır ve ahlâkî erozyon durdurulamazsa, halkın beklediği muhafazakâr sonuçlar ve demokratik şeffaf yönetim oluşması kuşkulu olur.
Sivil anayasayla birlikte köklü kamu reformu paketi bir an evvel gündeme girmelidir.
03.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|