Prof. Dr. Yılmaz Esmer, 22 Temmuz seçimlerinde oy kullanan seçmenin profili üzerine bir araştırma yapmış. 56 ilde 1398 seçmenle yapılan araştırmada, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin verilen oy üzerinde ne kadar etkili olduğu ile ilgili soru da sorulmuş. Cumhurbaşkanlığı sürecinin, AKP’de yüzde 6.95, CHP’de yüzde 6.4 ve MHP’li seçmende yüzde 5,43 etkili olduğu ortaya çıkmış.
Bu sonuç, sanılanın altında bir değer gibi görünüyor. Tabanda, özellikle küçük yerleşim birimlerinde muhafazakâr oylar üzerinde fazlasıyla etkili olduğunu, başka çalışma ve gözlemlerden anlıyoruz.
Dinin, seçmen nezdinde belirleyici rolünü irdeleyen bir soru ise, eğitimde, hükümet işlerinde, miras, aile-çocuk ve ceza hukuku ile faiz konularında, “dinî kurallara göre düzenlensin” fikrinin cevabı aranmış. Benzer araştırma 1999 ve 2002 yıllarında yapılan sonuçlar ile kıyaslanarak verilmiş.
Buna göre, eğitimde 1999’da yüzde 38 talep varken, 2002’de yüzde 36’ya ve 2007’de ise yüzde 29’a gerilediği belirlenmiş. Hükümet işlerinde yüzde 26’dan 20’ye düşme kaydedilirken, miras konusunda 36 ile 33 arası bir değerde kalınmış. Aile-çocuk alanında son sekiz yılda üç defa benzer soruya verilen cevapta, yüzde 58-57 oranında yüksek bir değer çıkmış. Ceza hukukunda yüzde 36’dan 24’e gerilemişken, faiz konusunda 39’la-37 arası bir bantta kalmış.
Buradan çıkan en belirgin sonuç, toplumun kahir ekseriyeti (yüzde 57), aile ve çocuk alanını “Dini kurallara göre düzenlensin” talebiyle ortaya koymaktadır. Zaten eğitimin, kamunun ve aktif hayat çevresinin bütün fonksiyonları ve buna bağlı düzenlemeler, aile ve çocuk ile başlıyor. Mayalanma ve tohum dönemi, toplumun meyvesini vermektedir.
Miras hukukunun yeterince bilinememesi, dinî eğitimin çok cazibe merkezi olmaması ve dinin hükümet işleri ile politik bir değer kaybına uğrayacağı gibi mülâhazalarla oranın düşük çıktığı düşünülebilir. Nedenleri ayrıca irdelemeye değer bir konu olarak görülebilir.
Üç ayrı çalışmanın ortalaması olarak toplumun yüzde 40’ının faizin dinî kurallarla belirlenmesini, yani yasaklanmasını istediğini görüyoruz. Dinî şuurun bu düzeyde gelişmişliği, piyasanın bu kadar faizle iç içe olduğu bir ortamda bu oranla faiz karşısında tutum alması küçümsenmeyecek bir sonuçtur.
Hükümet işlerinde dinin düzenleyici rolüne fazla itibar edilmezken, aile ve çocuk konusunun ardından faiz ve miras konusunda oranın üçte birden fazla olması, dinin iman, ahlâk ve irşat boyutuyla helâl ve haram olarak algılandığı kanaatini vermektedir.
Bu çalışmalar yapılırken, muhtemeldir ki, siyasal İslam eğilimini ölçmek, bir anlamda değişen toplumun gerçekten bir İslâmî iktidar talebinin olup olmadığını belirlemeye dönük bir sorgulama olduğunu varsayarsak, çıkan sonuç bu vehmi doğrulamıyor. Tam tersine dini, aileden başlayan ve hayatının öznesi yapmaya dönük bir inanç ve gereklilik olarak görüyor.
Araştırmacı Yılmaz Esmer’in mutedil duruşundan bağımsız ve araştırma nedenlerinden sarfı nazar yorumlarımızı katmaya çalıştık.
Dinî inancın ve bakışın öğrenilmeye çalışıldığı sorularda, “Plaj kıyafeti günah mı?” gibi cevabı baştan bilinen sorular da var. İslam’ın açık hükümleri ve haram-helâl sınırları zaten biliniyor. Bu tür sorularla sosyal bulgular bağlamında, analizlere ışık tutacak birer veri gibi görülse de, dinî kaidelerin tartışmaya açılacak ve anketle belirlenecek bir hükmünün olmadığını belirtmekte fayda var.
Araştırmaya başlık arar gibi, “AKP’de mayo günah” sonucuna varmak, dinî bilmemekten kaynaklanan bir garabet olsa gerek. Bunun dinî veçhesini, partili görüşüyle eşlemek, esas siyasal İslâm zeminine çanak tutmaktan farksızdır.
Hassasiyet göstermemek veya yaşamamak ayrı bir şey, yapılanın günah olup olmadığını bilmek ayrı şey. Her halükârda günah olduğunu bildiği halde yapılması ile bunun günah olmadığını iddia etmek, sosyal bilim gibi detayı ve sorgulamayı göreceli ve analitik tutan bir alan için önemli olduğunu, sayın araştırmacılarımız da farkındadırlar.
“Cumhurbaşkanının dindar olması sizin için ne kadar önemli?” sorusuna, ankete katılanların yüzde 60’ı “önemli” gördüğünü belirtiyor. Bu oran; din fenomeninin, dinî gündemin ve din eksenli duyarlılığın etkisini kavramak açısından önemli tespittir.
Türkiye’nin değişen yüzünü, halkın dini ile barışık yaşama arzusunu ve aile yapısının önemini ortaya koyan bu araştırma gösteriyor ki; sosyal bilimle uğraşan ve siyaset yapan veya yapma hevesinde olan bütün ilgililer, merciler ve kendini merci zannedenler için önemli mesajlar vermektedir.
Hayatı, halkı ve tabanı okuyarak yoluna devam edecek bir sürecin, demokrasimizi güçlendireceği bilinen bir gerçektir. Bunun sinyallerini veren bu sonuçlar, ümit vericidir.
21.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|