Cahiliye dönemindeyiz
Giriş:
İnsanın yaratılış amacı Allah’a iman ve ibadettir. İbadetin başı, kalbî amel olan imandır. Kalben inanan bir insanın, inancı doğrultusunda Allah’a teslim olmasına da Müslüman olmak denir. Müslüman olanın ise Allah’a ibadetin başı olan namazı kılması, senede bir ay oruç tutması, zengin ise zekât vermesi, ömürde bir defa da hacca gitmesi şarttır.
Bütün ibadetlerin başı iman olduğu için inanmayan hiçbir amelle mükellef tutulamaz. İbadet ancak iman ile farz olur. İnanç noktasında zaafa uğramış olan bu zamanda toplumda ibadet azalmış, ahlak ise bozulmuştur. Yine zamanımızda cehalet ilimden kaynaklanmaktadır. Halktan çok üniversite çevresinden inkâr sedaları yükselmektedir. İlim ve fen inkâra delil gösterilmektedir. Hâlbuki ilim gerçekleri bulmak içindir; kâinatta en açık gerçek ise Yaratıcının varlığıdır. Ama ne var ki ilim ispata yönelik olması gerekirken inkâra âlet edilmek istenmektedir. İnsanlar kendi elleri ile yaptıkları menfaat putlarına esir olmuşlar ve onlara tapınmayı başarı saymaktadırlar.
İşte bütün bunlar zamanımızın “Cahiliye Dönemi” olduğunu göstermeye yeter de artar. Çünkü cehalet bilmemek değil, yanlış bilmektir. Yanlışı savunmaktır. Cahiliye dönemi demek okuma-yazma bilmemek değildir. Okuma yazması olmayan nice ilim ve irfan sahipleri olduğu gibi, okumuş yazmış nice cahiller de vardır. Hatta cehaletin bir mertebesi vardır ki, bu mertebeye insan ancak ilimle ulaşabilir. Şeytanın sapmasının sebebi de bu değil midir?
Kur’ân’da cahiliye tabiri “irtica” anlamında kullanılmıştır. İrticanın ise Kur’ân-ı Kerimde dört temel ayağı vardır. Birincisi, Allah’a şirk koşmak ve Allah’ın işlerini şeriklere vermektir. İkincisi, ırkçılık ve kabilecilik taassubudur. Üçüncüsü, imansızlık ve ırkçılıktan kaynaklanan zulüm ve haksızlıktır. Dördüncüsü ise, müstencehlikten kaynaklanan ahlâksızlıktır.
20. Asrın modern toplumlarında da “Cahiliye”nin bu dört temel unsurlarını açıkça görmekteyiz. Bu itibarla asrımız ile “Cahiliye Dönemi” arasında büyük bir benzerlik göze çarpmaktadır.
Zamanımızda “Diyanet ve Tarikat” erbabının bilhassa dine ve imana karşı takınılan olumsuz tutuma, dini yok sayma hareketine ve cahiliye adetlerine karşı mücadelede, dini savunmada, dine, imana, maneviyat ve ahlâka hizmette maalesef pasif ve nötr kaldığını da üzülerek görmekteyiz. Hatta dünyevîleşmenin etkisinde kaldıklarını söylemek de yanlış olmayacaktır. Dinsizliğe karşı mücadelede siyasî yolun takip edilmesinin de, sonuçta faydadan çok ehl-i dine zarar verdiği acı tecrübelerle görüldü.
İnançsızlığa ve cahiliye âdetlerine karşı takip edilecek en iyi metot, Peygamberimizin (asm) takip ettiği “İman ve Kur’ân hakikatlerini” ilân ve neşretme metodudur. İmanın olmadığı ve şüpheler ile zaafa uğradığı, farzların terk ve ihmal edildiği bir yerde tarikatın takip ettiği nafile ibadetler ve ahlâkî öğütlerle bir yere ulaşmak yetersiz kalacaktır. Dinsizliğe karşı ancak iman hakikatlerinin izah ve ispatı yoluyla mukabele edilebilir.
İşte Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, Kur’ân-ı Kerim’in iman hakikatlerini neşretmesinin sebebi budur. Onun takip ettiği metot da Sahabelerin takip ettiği metot ve yoldur. Bunun için “Risâle-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir. Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır” demektedir.
İşte bu mütevazı araştırmamızın amacı, “Sahabe Mesleği nedir?” sorusuna cevap bulmaya çalışmaktır. Bu sorunun cevabını sahabenin hayatından, Kur’ân-ı Kerim âyetlerinden ve Risâle-i Nur eserlerinden tarayarak ortaya koymaya çalışacağız.
Tevfik ve hidayet Allah’tandır.
1. RİSÂLE-İ NUR’UN MESLEĞİ:
“Risâle-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir. Sahabe mesleğinin bir cilvesidir. Bu zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır”
Bediüzzaman Hazretleri, insanın yaratılış amacı doğrultusunda Kur’ân-ı Kerim’e göre her şeyin hakikatini bizlere göstermiştir. İnsan kimdir, niçin bu dünyaya gönderilmiştir? Dünyanın hakikati ve mahiyeti nedir? Kâinat neden ve niçin yaratılmıştır? Ölüm ve mahiyeti nedir? Öldükten sonra cismânî bir hayata neden ihtiyaç vardır ve nasıl olacaktır? Yeniden dirilmenin keyfiyeti nasıldır? Cennet ve cehennemde bedensel hayat nasıl olacaktır? Bütün bu suallerin cevabını aklî ve mantıkî deliller ile ispat ederek izah etmiş ve işin hakikatini göstermiştir. Bunun için “Risâle-i Nur’un mesleği tarikat değildir.” Bir hocayı ve bir şeyhi taklit etme mesleği değildir. Her okuyan bizzat aklındaki ve kafasındaki bütün sorulara ikna edici cevabı alacak, her şeyin hakikatini anlayacak, şüpheleri gidecek ve aklı, kalbi tatmin olacak ondan sonra bilerek şuurlu bir şekilde iman ve ibadete yönelecektir.
İşte sahabe mesleği budur.
Çünkü sahabeler Peygamberimizden (asm) Kur’ân-ı Kerimi öğreniyorlar ve anlamadıklarını sorarak kafalarındaki şüphelerini gideriyorlar, ondan sonra sağlam bir iman ile Kur’ân ve iman hizmetine koşuyorlar, başkalarının imanlarını kurtarmaya çalışıyorlardı.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri “Taklidi kırılmış ve imanları şüpheye düşmüş olan bu asır insanına” Kur’ân-ı Kerimin iman hakikatlerini izah ve ispat ederek imanları kurtarma ve şüpheleri izale etme yolunu göstermiştir. Bundan dolayı “Sahabe mesleğinin bir cilvesi” olan Risâle-i Nur mesleğini ortaya koyarak “iman kurtarmayı” mesleğinin esası yapmıştır.
Böylece sahabe mesleğinin bir cilvesi olan “İmanı Kurtarma” hizmetini başlatmıştır.
Sahabe Mesleği olan Risâle-i Nur mesleği:
1. Kur’ân’ın i’câzını gösterir. Böylece imana ve Kur’ân’a hizmet eder.
2. Manevî bir mürşit olup, ilmî olarak hakaik-ı imaniyeyi izhar eder.
3. Tarikat değil hakikattir; bir mürşitten değil doğrudan doğruya Kur’ân’dan, Kur’ân âyetlerinden tereşşuh eden bir nurdur. Ne doğunun ilminden ve ne de Batı’nın fenninden alınmıştır.
4. İman hakikatlerinin izahı ve ispatı olduğu için sair tarikatlar ve meslekler gibi mağlup olmaz, perde altında hizmet etmez, bid’alara müsamaha göstermez, te’vilat ve bir nevi tahrifat içinde hizmet etmeye asla müsaade etmez.
5. İmandan sonra “takvâ”yı esas alır. Günahlardan şiddetle kaçınma Nur Talebelerinin prensibidir.
6. Farzlara ve sünnetlere azamî riayet etmek ve büyük günahlardan çekinmek esastır.
7. Sahabelerde bulunan “kardeşlik” (uhuvvet) esastır. Peder-evlat, şeyh-mürit ilişkisi yerine “Haliliye ve Hıllet” mesleğini esas alır. Bu ise “en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmayı” gerektirir.
8. İhlâs...
—Devam edecek—
|