Risale-i Nur’la düşünürken, akademik derinliğinin yanı sıra açık eğitimleri ile gönüllülük esaslı sürekli okuma ve öğrenmeleri zihnimde canlandı. Daha yaygın ve kabul gören bir tabir olduğu için “Risale-i Nur Akademisi” demeyi tercih ettim. Aslında gönlüm “İrfan Okulu” demeyi arzuladı. Bu defa da “okul” kalıbı dar geldi. Mektep demek daha asil durdu. Böylece “İrfan Mektebi” diyebiliriz.
Beni tatmin etmeyen birer isimlendirmeydi bunlar. Böyle zamanlarda edebiyatçı olmayışıma hayıflanırım doğrusu. Arapça’ya vakıf olamayışıma da… Fakat Risale-i Nur sayesinde dilimizi ve dinimizi koruyan bir dilin hassasiyetiyle kalmanın mutluluğu bile bir şükür vesilesi.
Dil konusunda zaman zaman beni uyaran okuyuculara, dostlara ve işin erbabı kadirşinas insanlara her zaman “eyvallah” demeyi yeğlerim. Onlardan farklı düşünmediğimi, ancak bazı tabirlerin günümüze ait teknik ve meslekî kavramlar olarak kabul gördüğünü, çar nâçar kullandığımızı beyan ettiğimizde de bizi anladıklarını görmenin rahatlığını yaşarız.
Her defasında yeni kelimelerle tanışmak bir zenginliktir muhakkak. Ancak, kültür erozyonuna maruz dilimizin bazı aslî kelimeleri yerine ikame edilen ve gittikçe yozlaştırılarak Batı kompleksi altında tarih ve medeniyetten uzaklaştırmayı hedefleyen gayretleri de gözden kaçırmamak gerek.
Bir mânâ akışı içinde birbirini tamamlayan kelime hazinesi içinde anlamayı derinleştiren kavramlar bütünlüğü yerine, maalesef neredeyse on yılda bir değişen ve yeni anlamlar yüklenen kelimelerin birbirini tercüme eden patika yolunda kelimeleri yürütmek, oldukça yorucu, sıkıcı ve gereğinden fazla zihin ameliyesi gerektirdiğini söyleyebilirim.
“Efradını cami, ağyarını mani” bir metin ortaya koymak, o kadar zorlaştı ki, bilgi dağarcığında ölü doğan ve sorgulanması zaman alıp, tescili yapılamayan o kadar çok silik ve kafa karıştırıcı söz, yazı, gözlem ve oluşum var ki, öncelikle zihni tevhit ve bütünlük, sadakatin ve tefekkürün yalın halinde zorlu bir imtihan yaşamaktadır.
Tam “sı” yazıp sınav diyecektim ki, yazımın ruhuna döndüm, sizin görmeyeceğiniz şekilde, bilgisayarın “delete”sine basıp sildim. Keşke tuşların üstünde “sil” yazsaydı da, ben de rahat etseydim. Ama ne yapabilirim ki?
Evet, başa dönsem; Akademi ya da İrfan Okulu/Mektebi demek yerine başka ne diyebiliriz?
“Bediüzzaman Düşünce Cenneti” desek ne olur? Şimdi aklıma geldi. Mademki “Cennetasa bir bahar” müjdesini bize veriyor. Cennet lezzetinde “ruhanî bir lezzet” bize tattırıyor. Öğrendiklerimizle, düzeltiyorum taallüm ettiklerimizle, ya da kademeli olarak ikisi birden bize iman ve ubudiyeti lütfediyor. Bize cennet kapılarını açacak vesilelik yolunu açıyor.
O zaman Risale-i Nur için “cennet düşünceleri” diyebilirim. Böylece, yine itiraf edeyim en çok kullanmak zorunda kaldığım “pozitif düşünce” sıkılganlığından da kurtulmuş oldum. Gönül elbette ki ruhu besleyen ruhanî kelimeler istiyor. Mamafih, yaşamayan ve anlaşılmayan, yeni kuşakla irtibatımızı engelleyen bir yokuşa tırmanmanın da tebliği zorlaştırdığını hep görüyoruz ve uyarılıyoruz.
İki yönlü bir uyarı, affedersiniz ikaz altındayız. Ne kadar dilimin sürçtüğünü, bir anda yeni kuşakla, yaşlı ve olgun kuşak arasında nasıl bocalayıp da iki kelimeyi de arka arkaya dizdiğimi fark ettiniz.
Beynimin komutları durduğu noktada geçmişi ve geleceği aynı anda buluşturmamı söyledikçe, zülcenaheyn olamamanın fukaralığı ile ikisini bir arada tutacak kimyevî bir mezcin lâfzî varlığı ile beraber mânâsını inşa etmenin meşakkati karşımıza çıkıyor. Buna zorluk da diyebiliriz. Gördüğünüz gibi, yine bir koalisyon yaptık. Zorluk katsayısı her defasında artıyor.
Çift isimli çocuklar gördüğümde, mutlaka evde hiyerarşik düzen yerine paylaşımcı bir ortaklığın hâkim olduğunu düşünürüm. Yani ortaklı. Eşlerin ya da büyüklerin taleplerini birleştiren, birinin fiilen işlediği, diğerinin resmen kaldığı ya da otoriter yapının ana karakterinin ya da mizacının öne çıktığı bir hal söz konusu olmaktadır.
Yine dağıldığımın farkındayım. Bu defa yazının yolculuğuna çıkmaya karar verdim. Kendimi, “Düşüncenin dizginlenemez koşusuna bırakayım” dedim. Dörtnala koşsun. Önünü göremeyecek kadar zirvelere diksin gözünü. Küheylan gibi haykırsın, sesi titreşim yapsın…
Yazı, yarın devam edecek, ancak siz düşünce yolculuğunuza kendi yeni düşüncelerinizle devam edin lütfen. Bu yazının devamından önce, siz devam edin…
05.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|