* Seçimlerden önceki sistem kavgası sizce devam edecek mi?
Seçim bitmiş olsa bile her şey bitmeyecek gibi görünüyor. AKP tek başına iktidar olsa bile bitmeyecek. Cumhurbaşkanlığı seçimi için nasıl bir orta yol bulunacak muamma. Adalet ve Kalkınma Partisi bu işi partiler üstü arayışla çözmeye çalışacak ya da parti içindeki farklı cenahları bir araya getirerek oradan bir tek aday sunabilecek.
* Peki bu gerilim nasıl bitecek sizce?
Seçim demokrasinin devam ediyor olduğunun göstergesidir. Seçimin yapılmış olması başlı başına bir gelişmedir. Atanmış ve seçilmiş erkin seçim sonuçlarını dikkate alması gerekir. Millet AKP’nin yönetemediği cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki kavganın bitmesini ve bu gerilimi kimin bitirmesi gerektiğini oylarıyla ortaya koymuş oldu. Artık millet Türkiye’nin yoluna devam etmesini istiyor.
* Siz milletin oylarıyla sorunu çözecek iradeyi ortaya koyduğunu söylüyorsunuz, ancak CHP cumhuriyet rejiminin oturmadığını, halkın iktidarı seçecek yeterli bilgi birikiminde olmadığını söylüyor?
Cumhuriyet tartışmalarını anlamakta zorluk çekiyorum. Türkiye’de saltanatlık, Osmanlı ailesi geri mi geliyor? Tabiî ki hayır. Cumhuriyetçiyim diyenlerin mantığı cumhuriyeti oturtmanın laikliği oturmak anlamına geldiği. Ancak laikliği de cumhuriyeti de oturtmanın yolu demokrasiden geçiyor. Bunu anlamıyorlar.
* Herkes istediğini söylerse cumhuriyet elden gider diye korkanlar varmış?
Dünyanın farklı yerlerinde de benzer tartışmalar var. Siyasî rakipler birbirlerini demokrasi düşmanı olarak adlandırırlar. Demokrasi düşmanı olarak düşündükleri kesimlerin seçimle işbaşına geldiklerinde demokrasiyi yok edeceklerine inanırlar. Türkiye’de laikçiler bunu dindarlar için, Avrupa’da Hristiyan demokratlar bunu komünistler için söylerler. Ama şunu görmek lâzım ki, bu tartışmanın çaresi yine demokrasidedir. Çünkü öbür türlü demokrasiyi askıya almak, demokrasiden vazgeçmek, demokrasiyi belli bir kitleye lâyık, diğerlerine lâyık değil diye addetmek o ülkenin önünü tıkamak anlamına gelir ki buradan bir şey çıkmaz. Çıksa çıksa sürtüşme çıkar, çatışma çıkar, hatta iç savaş çıkar.
* Buradan sürtüşme çıkar diyorsunuz. O zaman bu sürtüşmeyi çıkarmakta tepeden inmeci laikçi kesim de önde gidiyor, sizce?
Ben şunu söylüyorum, bu işi iyi yönetmek lâzım. Yani ‘biz seçimi kazandık, çoğunluk bizde, istediğimiz cumhurbaşkanını seçeriz, seçebilmeliyiz, bu toplumun iradesidir, yeter söz milletin,’ bu yetersiz bence. Burada başka bir şekilde yürümek lâzım. ‘Yeter karar milletin’ demek çatışmaya götürür.
* Bu Türkiye’de demokrasinin oturmamasından mı kaynaklanıyor?
AKP’nin 1980’den miras darbe sistemini değiştirmesi gerekirdi. Bunu başaramadı…
* Ya muhalefet?
Bir kere muhalefetin programı yok. Ne yaptığını bilmiyor. AKP ‘ak’ deyince muhalefet ‘kara’ diyor. Çoğu sırtlarını askere dayamış siyaset yaptıklarını zannediyorlar. MHP tamamen milliyetçi bir söylem üzerinden oy toplamaya çalışıyor. Muhalefet hükümete bile talip değil. Allah muhafaza hükümet olsalar ne yapacakları belli değil.
* ’AKP’den bazı kesimler korkuyor ve bu korkuyu kimi çevreler kullanıyor’ ifadeniz de var?
Evet. Devleti iyi idare edeceksin ki, bu korkuyu kullanmak isteyenlere fırsat vermeyeceksin. İyi yönetim bu demek.
* Demin de söylediğim gibi statükocular cumhuriyetin oturmadığını “yaratmak istediği vatandaş modelini” yetiştiremediklerini söylüyorlar ama…
Bence çatışma o seviyede değil. Ama başörtülü kadınlardan korkan bazı kadınlar da var. Bu kitle illa birileri tarafından manipüle edilen, istismar edilen bir kitle değil. Bir yerden duyup da korkmuyorlar. Kendileri korkuyor.
* O zaman başörtüsü sorununu siyasilerin iktidarları için kullandıkları tezi çöküyor. Demek ki ortada toplumsal olarak ciddî bir sorun var?
Bu korkuları ve çatışmaları çözmek hükümetlerin görevidir. Meselâ bu çerçevede yapılacak işlerden bir tanesi, üniversitede her seviyede başörtüsünün serbest bırakılmasıdır. ‘Kamu alanı’ kavramının içeriğinin değişmesi lâzım. On sekiz yaşına gelmiş, ne yaptığını bilen bir kıza ‘kafanı aç, kafanı kapa’ demenin bir alemi yok. Ne isterse onu yapar. Öğretim üyeleri için de aynı şeyi düşünüyorum. Rüştünü ispat etmiş insanların böyle bir sorunu olmaması gerektiği kanaatindeyim. Bu bile tansiyonu düşürür.
* AKP hükümet olsa, başörtüsünü üniversitede serbest bıraktığını söylese tansiyon düşer mi?
Bu AKP’nin işi değil. Başörtülü olmayıp da laikliği benimsemiş öğretim üyeleri arasında başörtüsünün serbest bırakılmasını isteyenler var. Bu yasağın kaldırılmasıyla gerginliğin azalacağını düşünen, bilen, gören pek çok öğretim üyesi var. Dolayısıyla bu AKP’nin işi değil. Meselâ bundan iki ay önce falan başörtüsü yasağının kalelerinden biri olan İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyeleri arasında yasağın kalkması için imza toplanıyordu. Hükümetin, yönetimin bir şeyi empoze etmesi 1920 sonrası reformların tersidir, ama aynı mantıktır sonuç itibariyle ona tepki gelir. Vallahi bu bir ‘kemale erme’ sürecidir. Er veya geç olacaktır.
* Türkiye’nin kemale erme noktası uzak mı?
Daha çok var, Türkiye’nin daha çok işi var. Demokrasimize sadık kalabilirsek herhalde oraya doğru ilerleyeceğiz ve bu toplumsal barış ortamını bir şekilde yakalayacağız inşallah.
* Kemale ermenin yolu da AB’den geçiyor galiba? AKP’nin 17 Aralık’tan sonra bu süreci aksatması muhtıra sürecini getirdi diyenler bile var…
27 Nisan muhtırası AB sürecinin tavsamasının bir sonucudur. AKP bütün hayal kırıklıklarına rağmen bu süreci devam ettirseydi bunu yaşamazdık. Türkiye harıl harıl AB uyumu için çalışan bir ülke olsaydı, ben askeriyenin o lâfı etmeden on kere düşüneceğini düşünüyorum.
* AB temsilcileri gelip ‘sen ne yapıyorsun’ mu diyeceklerdi?
Askeriye bunu söylerken AB imajına zarar vereceğini düşünürdü, sonuçta Hilmi Özkök döneminde devrim niteliğinde işler yapıldı. Bu reformlar askeriye oradayken oldu. Demek ki askeriyenin de bu reform sürecinin sonucunda Türkiye’nin bir yere geleceğini hesap etmiş olması gerekir.
* AB sürecinden uzaklaşmış AKP bazı çevrelere korku mu salıyor?
Bir anlamda böyle tabiî. Çünkü Avrupa Birliği sürecinin herkes için terbiye edici bir görev var. AB toplumların daha iyi yaşayabilmesi, geleceğe daha güvenle bakabilmesi için geliştirilmiş bir yaşama modeli bu. Bu da değişik kesimlerin korkularına cevap niteliği taşıyor.
* Peki tamam da AB’ye hız verildiğinde korku duyan kesimler bu sefer ‘vatan elden gidiyor’ diyorlar… Öyle de korkuyorlar, böyle de korkuyorlar…
Türkiye’deki batıcı kesim AB kriterleri açısından belki en seçici kesim maalesef. Burada AB veya Batının özgürlükler alanında geldiği yeri hazmetme durumunda değiller. O yüzden seçici zaten. ‘O kadar olmaz, bu da fazla’ diyor meselâ. Burada önemli olan o perspektifin Türkiye’nin önünde sabit bir şekilde durması. İşte o tehlikeye girmiştir.
* Seçimden sonra AB sürecinde bir canlanma olur mu?
Türkiye 2003- 2004 yılındaki gibi harıl harıl çalışsa da karşı tarafın buna cevabı aynı ağırlıkta olmazsa iş gene tavsamaya devam eder. Türkiye’nin önemini kavramış İsveç’in, İngiltere’nin, İtalya’nın, İspanya’nın birlikte hareket ederek Almanya’ya, Fransa’ya ‘dur’ demeleri lâzım. Ama eğer Türkiye, AB yolundan çıkarsa Türkiye için de, Avrupa için de iyi olmaz.
|