Yirmi yıllık bir avukat Remzi Kazmaz. Daha önce üç belgesel filme imza atmış ve Rize Ardeşen ilçesindeki Fırtına Vadisi üzerinde elektrik santrali kurulmasına karşı başlattıkları dâvâ sürecinin ardından yine almış eline kamerasını. Tamamen yöre halkının yeraldığı filme başrol oyuncusu olarak da Çamlıhem-şin’den bir emekli imamı, Mustafa Orhan’ı seçmiş. İkna etmesi zor olsa da bunu başarmış. “Amacımız, inekleri otlattığımız, sığırların peşine gittiğimiz, deresinde yüzdüğümüz, balık tuttuğumuz güzel yerleri korumak” diyen Kazmaz, yetkililere de “O güzelliğe kıymayın beyler” diye sesleniyor.
*Fırtına Vadisi dâvâsını bize kısaca anlatır mısınız?
Zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz’dı. BME Holding burasını aldı. Bu holdingin sahibi Bülent Şemiler de, Mesut Yılmaz’ın sınıf arkadaşı. O da Ardeşen’li. Yılmaz burayı açmaya çalıştığında başta Tema olmak üzere Hemşinliler protesto etti.
Buralarda iş yapmak için ÇED raporu gerekir. ÇED raporu çürüktü, aynı güne yetiştirilmeye çalışıldı. Bu çürük rapora karşı baktık ki bir gün ansızın gelmişler, kazmayı vurmuşlar. Biz de tuttuk, bu memlekette hukuk var dedik, gittik Trabzon İdare Mahkemesi’nde dâvâ açtık. 1998 yılında dâvâ edildi ve hukuk mücadelesi 2004’e kadar sürdü.
On yedi avukattık, dâvânın başında. Ben zaten aslen Çamlıhemşin’liyim. Birçok arkadaş da o bölgenin avukatıydı. Çamlıhemşinlilerin avukatı olarak bu işe girdik. Ve mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. BME Holding mahkeme kararını tanımadı ve devam etti ağaç katliâmlarına. Yollar tahrip edildi, dere bulandı. Oradan çıkarılan kayalarla Karadeniz Sahil Yolu doldurulmaya çalışılıyordu. Uluslar arası çevre örgütleri de bu olaya çok tepki gösterdiler ve geldiler. Birçok mitingler, gösteriler yapıldı. Biz de o süre içerisinde dâvâyı kazandık. Dâvâyı kazanınca santral olmadı. Ondan sonra baktık ki insanların bu rantiyeci yaklaşımı hiç değişmedi. Hükümetler değişti. İlk başta AKP’nin böyle bir niyeti yoktu ama son zamanlarda o cenahtan bir şeyler duymaya başladık. Santral olabilir tarzında.
Bir başka şey daha vardı, o da şuydu: Uluslar arası sermaye. Türklerin yapmış olduğu faaliyetlerden dolayı Türk mahkemelerine gidebiliyoruz. Ama yabancıların faaliyetlerinden dolayı mahkemeye gidemiyoruz. Uluslar arası tahkim denen bir olay var. Tahkime gidiyorsun. Oraya gidince işler karışıyor. Hangi yabancı şirketin tahkimle ilgili kararında başarı var? Hiçbirinde.
* Filmi çekmeye karar vermeniz de bu risklerden dolayı mı oldu?
Evet. Bu yüzden bu sefer biz avukatlık cübbemizi bir kenara koyduk, yönetmenlik cübbemizi giydik. Dedik ki bu iş böyle olmayacak, bu işi anlatalım. Kime? Dünyaya. Kime? Çevrecilere. İnsanları bilinçlendirmek, toplumsal bir çevre bilinci oluşturmak gerekiyor.
*Fırtına Vadisi’nin en büyük özelliği nedir?
Fırtına Vadisi bir kere millî parktır. Bir sit alanıdır. Millî parka, sit alanına kesinlikle çivi dahi çakılmaz. Sit alanı üzerine inşaat yapamazsın. İlgili hukukta bununla ilgili hükümleri biliyoruz. Yaptığın zaman kesinlikle cezası vardır.
Fırtına Vadisi dünyadaki iki yüz ekolojik alandan biridir. Türkiye’nin florasının yüzde 28’i Kaçkar eteklerindedir ve bitki ihtiyacını karşılayarak milyonlarca dolar getirisi olur. Tıptaki bitki ihtiyacı oradan karşılanır. Kafkas Ur Kekliği ve Horozu oradadır. Bunlar sadece orada yaşarlar. Bir de Kanada’da yaşayan denizalası vardır, sadece Fırtına’ya yumurtlamaya gelir.
Bütün bu doğal güzelliklerin yanında trakkingin, raftingin yapıldığı, son zamanlarda kayağın yapıldığı bir yerdir. Ve bugüne kadar yüz elli yıldır dimdik ayakta kalan tarihi ve kültürü vardır. Yoksulluktan dolayı insanlar göç etmişlerdir ama yazın hep gelirler. Yaylalarda gelenek ve göreneklerini yaşatırlar. Tulum da bizimdir, Hemşinlilerindir. Bir de krater buzul göller vardır, görülmeye değer. Şimdi sen gel, bu kadar güzelliği binde dört elektrik üreteceğim diye fırtına vadisinin 40 kilometrelik alanını kes, elektrik tellerini dik.
*Elektrik üretimi için uygun bir yer değil mi Fırtına Vadisi?
Karadeniz’de akan en saf, en duru sudur oranın suyu. Kaçkar’lardaki karların erimesiyle birlikte yoğunluk kazanır. Daha sonra yazın kurur. Yani aslında elektrik üretimi için uygun değildir burası. Ve aynı zamanda geçirgendir. Zaten eğer o su olmazsa buharlaşma olmaz orada, buharlaşma olmayınca da orada salatalık bile yetişmez. Santral kurmayla, kuruyan suyu daha da çok kurutacaklardı. Çoraklaşacaktı orası ve bitki örtüsü tamamen kaybolacaktı.
Oraya harcayacağın maliyeti üreteceğin elektrikle çarptığın zaman da korkunç bir zararla karşı karşıya kalırsın.
*Niçin orada elektrik santrali yapmak istediler?
Bu işte siyasî ve ekonomik, çifte rant vardı. Kayalar dökülüyor, sahil yolu yapılıyor, ağaçlar kesiliyor, fabrikaya kâğıt olmaya götürülüyordu. Elli milyon dolar Dünya Bankası’ndan hükümet aracılığıyla alınan kredi vardı. Bu kredi orada elektrik üretimi için alınmıştır. Yap-İşlet-Devret modeline göre alınmıştır. On beş yıl sonra orada enkaz kalacaktır. Bu bilinen, denenmiş bir şeydir.
*Bölgede diğer dereler de benzeri riskler altında değil mi?
İkizdere’de kurdular öyle bir santral. Senoz (Kaptanpaşa) Vadisinde şu an öyle bir tehlike yok. Fırtına Deresi’nin değişik kollarında var ama Senoz’a gelmediler. Onun proje içerisinde olduğunu zannetmiyorum. HES projesi, Hala deresi ve Çad deresi üzerinde kurulmaya çalışılıyor.
Santral kurulunca turist gelecek diyorlar. Gittik İkizdere’ye, bir tane turist yok. Turist santral mi görmemiş? O kadar saf yerine koyuyorlar bu insanları. İkizdere için dâvâ açmaya yetişemedik. Ama şimdi İkizdere’nin başka bir kolu üzerine kurmaya çalışıyorlar ve İkizdere halkı dâvâ açtı.
*Filme dönersek, ne kadar sürede tamamladınız?
On sekiz ay gibi bir sürede zor tamamladık. Kendi imkânlarımızla yaptık bu filmi. Kendi cebimizdeki parayla yaptık. Çünkü bu ülkeyi seviyoruz, doğayı seviyoruz.
* Vatandaş Mustafa, filmin kahramanı. Onunla çalışmaya başlamanız nasıl oldu?
Vatandaş Mustafa’yı oynatana kadar akla karayı seçtim. İmamdır kendisi. Emekli olmuş, şimdi çobanlık yapıyor. Yetmiş beş yaşında. Farklı düşünsek bile birbirimize müthiş saygımız var. Ortak noktayı yakaladık, doğaya bakıyoruz. Televizyonlara çıkmıyordu, ikna ettim sinema için. Sonra da ortaya çok hoş bir film çıktı. Onun gözüyle, onun anlattığı bir Fırtına var.
Biz de çok mücadele ettik Fırtına için. Üç defa tutukladılar beni. Bağımsız yurttaş inisiyatifi adıyla büyük bir miting yaptım. Amacımız, inekleri otlattığımız, sığırların peşine gittiğimiz, deresinde yüzdüğümüz, balık tuttuğumuz güzel yerleri korumak. Zaten o filme de “Bir gün doğduğu topraklara geri dönenlerin filmidir” dedim. Niye? Mustafa da öyleydi. Gitmiş Erzurum’da, Rusya’da, Batum’da çalışmış. Toprağına gelmiş bakmış Fırtına bulanık akıyor. Sonra anlayınca balıkların yaşamadığını, dört elle sarılmış bu işe. Dedim “Bu işi yapacağım?” “Yap” dedi. “Seninle yapacağım daa” dediğimde, “Uyy ben kameraya çıkmam” dedi. “Çıkacaksun” dedim, nihayetinde ikna oldu.
*Mesut Yılmaz’ı galaya dâvet etmiştiniz. Beklentiniz nedir kendisinden?
“Fırtınaya gerçekten yazık etmişiz, buraya kıymamamız gerekirdi. Bu bir doğa katliâmıdır. Özür diliyorum halkımdan” demesini bekliyoruz. Bir tarafta çoban Mustafa, bir tarafta başbakan. Yorumu izleyicilere bırakıyorum.
*Şimdiki Başbakan, Erdoğan da Rize’li. Kendisine konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın yaptığı tahribatı lütfen düzeltin Sayın Başbakanım. Siz de Rizelisiniz, Potamyalısınız. Potamya’da dağın tepesinden baktığınız zaman Fırtına Deresi’ni görürsün. O güzelliğe kıymayın beyler.
Hiç kimse Türkiye’nin elektriksiz kalmasını istemez. Ama bir tarafta doğanın katliâmı, karşılığında pahalı elektrik üretimi. Pahalı elektrik için dünyanın iki yüz ekolojik alanından birini bozamazsın. Ranttan dolayı doğanın dengesini bozuyorlar. Rahatça katliâm yapabiliyorlar. Saklamak için makyaj da yapıyorlar. Ama bu ülkenin duyarlı insanları da var, duyarlı medyası da var.
*Kendisinin mesajınıza kulak vereceğini ümit ediyor musunuz?
Erdoğan’ın duyarlı olduğuna inanıyorum. Her ne kadar ayrı düşüncede, görüşte olsak da içinde Allah korkusu olan insanların o ağaçları katlederken yüreği cız eder.
*Fırtına Vadisi için son sözleriniz ne olur?
“İyi ki kurtuldu” diyoruz. Bu filmle de bu kurtulma hikâyesini anlatıyoruz. Bu saatten sonra korunmasına yönelik mesajlar veriyoruz. Hâlâ enerji profesyonelleri oradan çok güzel enerji çıkartılacağını söylüyorlar. Biz de tam aksini söylüyoruz. Üniversitelerin raporları bunu söylüyor. Mahkeme kararlarında var hepsi.
Orada bir elektrik santrali kurduğunuz zaman en fazla altı kişi çalışır. Ama orada doğa turizmi olursa altmış binlere kadar çıkar.
VATANDAŞ MUSTAFA (MUSTAFA ORHAN):
Hayat kayboluyordu, razı olamadık
Fırtına Vadisi’ndeki santralın yapımı için teşebbüse geçildiği andan itibaren sivil halk olarak ayağa kalktık. Bu kişilerin bir kısmı aldatıldı, bir kısmı aldatılmaya yanaşmadı. Başbakan’ın Rizeli oluşu da insanları etkiledi. Bir kısım vatandaş, “kendi hemşerimize karşı olmayalım” dediler. Bunun popülaritesine kandılar. Ama bunun popüler tarafı olmamalı. Baktığınızda burada bir hayat kayboluyor. Biz buna razı olamadık. Biz kendi çapımızda yavaş yavaş eylemlere başladık. Allah’a şükür başarılı da olduk. Biz bu mücadeleye film olsun diye girmedik. Bana diyorlar ki, başrol oyuncusu. Burada böyle bir oyun yok. Burada bir ciddiyet var, haklarımızın elimizden alınması var. Benim yaşadığım, benim çobanlık ettiğim bu bölgede her ağacın altında bir hatıram var. Orada bir çekirgenin, bir karıncanın, bir ayının her şeyin hayatı var. Biz o macerayı belgesele çevirdik.
[email protected]
|