İki aylık Mısır seyahatimizde çeşitli münasebetlerimiz olmuştu. Bunlardan biri de; Mısır Ayn-Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümü hocalarından Prof. Dr. Safsafi Ahmed el-Katori ile bir röportaj yaptık. Safsafi Hoca Türkiye’de de tanınan bir zât. Aynı zamanda Türk dostu ve Türkiye aşığı biri. “Ben, Türkleri iyi Müslüman oldukları için seviyorum” diyor. Bizi evinde yemeğe dâvet etti. Üniversiteye kendisini ziyarete gittiğimde beni 3. ve 4. sınıfların konuşma dersine götürdü ve talebelerle sohbet ettik. Şimdi hocayla yaptığım sohbetle baş başa bırakı-yorum sizleri.
* Hocam, bize kendinizi tanıtır mısınız?
1940 yılında Mansura’da doğdum. 1963 Ayn-şems Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümü mezunuyum. 1967’de İstanbul’a giderek İ.Ü. Edebiyat Fakültesinde Prof. Mehmet Kaplan’ın yanında doktora yaptım. Beş sene (1967-1972) İstanbul’da o kritik dönemleri yaşadım. O zaman İstanbul’daki; gerek siyasî, gerek fikrî ve gerekse de edebiyat akımlarını yakından takip ettim. Sağcılık-solculuk çatışmalarını seyrettik.
*Biz sizi, Türkiye’nin Mısır’daki kültür elçisi olarak tanıyoruz. Bu konularda neler söyleyeceksiniz?
Türkiye’de bulunduğum yıllarda, bütün edebiyat akımlarını, sahnedeki tiyatroları ve sinema filmlerini seyrettim. Maksadım, Türk toplumunu içerisinden öğrenmekti. Elimden geldiği kadar Türk cemiyetine sığınmak ve girmek için uğraştım. Yine benim gayem, Türk halkının yaşayış tarzı, adet ve örflerini hem öğrenmek ve bilmek, hem de yakından tanımaktı. Çünkü; benim fikrim, eğer Türk halkını iyi bir şekilde tanırsam, iyi bir şekilde halkımıza tanıtabiliriz. Hem de bu dönem bana yabancı gelmiyor. Çünkü, bilindiği gibi Türkler ve Araplar bin iki yüz elli seneden beri, beraber yaşayan kardeş topluluklardır. Özellikle, Mısırlılar ve Türkler, Tolonlar zamanından beri beraber yaşıyorlar. Ondan sonra İhşidliler, Memluklar ve Osmanlılar Mısır’a gelip, Mısırlılarla beraber yaşadılar. Osmanlı döneminde iki millet birbirine öyle bir karışmışlar ki, hangisi Türk, hangisi Arap, kolay kolay ayırt etmek zor olmuş. Beraber, bir arada yaşamış, kız alıp vermişler. İyi ve kötü günlerde hep beraber olmuşuz. Birçok savaşlara beraber girmişiz. Bu ortak yaşayışı iyi bir şekilde bilirsek, Türk halkını bizim milletimize iyi takdim edebiliriz.
Kahire’ye, 1973 başında döndükten sonra artık Türk halkı, Türk edebiyatı ve Türklerin yaşayış tarzını anlatmayı bir vazife olarak kabul ettim. Türkiye’de benim dostlarım var. Beraber Türk yemeğini yedik, suyunu içtik, havasını teneffüs ettik. Onun için borcumu ödemeyi bir vazife olarak kabul ettim. Hem de benim düşüncem o ki; iki millet kültür bakımından birbirini iyi anlarlarsa, beraberce daha iyi çalışabilirler.
*Son zamanlarda Mısır ve Türkiye arasında, başta ticaret olmak üzere iyi münasebetler başladı. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Bence, daha önce kültür bakımından birbirimizi iyi tanıttığımız kanaatindeyim. Ortak tarih meydana getirdik. Ve bunun için saha hazır olduktan sonra hem radyoda, hem gazete ve televizyonlarda Türk âlim ve iş adamlarına “Gelin beraber çalışalım!” dedim. Yavaş yavaş meydanı hazırladık. Aynı anda politika bakımından büyük bir yakınlaşma oldu, o da yardımcı bir faktördür. Siyasetimiz ve kültürümüz birbirine yaklaşınca, normal olarak ticaret sahasında da bir yaklaşma oldu. Şimdi Mısır’da yüzlerce Türk işadamı bulunuyor. Çeşitli sahalarda hem fabrika, hem mağazalar açmışlar. Ve Türk malları şu anda Mısır’da büyük bir ilgi ile karşılanıyor. Çünkü, hiç olmazsa bu mal, hem Müslüman bir ülkede ve Müslümanların elleriyle yapılmış ve bunun için Mısırlılar arasında büyük bir rağbet görmüştür. Benim ümidim de, yalnız bunlarla kalmasın, büyük firmalar kurulsun, ortak sermayeler konulsun. Beraberce hem Arap, hem Afrika ve hem de orta Asya ülkelerinde, hatta hatta Avrupa ve Amerika’ya da yönelik büyük projeler yapılabilir. Çünkü, şu anda Mısır’ın vaziyeti müsait hava ve iklim, arazi, enerji, işçilik gayet rahatlıkla ve ucuza temin edilebilir. Üstelik de Mısırlılar, Bediüzzaman Hazretleri’nin Tiflis’teki Rus polisine söylediği gibi “zeki”dir. Hem de Mısır için Afrika’da zemin vardır. Çünkü, Afrika kıt’asında en çok sözü geçen devlet Mısır’dır.
*Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
Ben, Türkleri iyi Müslüman oldukları için severim. Aramızdaki tarihi bağımızdan dolayı severim. Bu sevgi ile yine severek Türkiye’ye hizmet etmeye çalışıyorum. Çünkü, şu anda aklıma bir şey geldi. Mısır’ın 2. Cumhurbaşkanı ve Arap lideri Cemal Abd-ül Nasır’ın çok önemli bir sözü vardır: “Herhangi bir Mısırlının kanını analiz edersek % 100 bir Türk kanı bulunur. Ve herhangi bir Türk evi araştırılsa %100 Mısır’dan bir parça bulunacaktır.”
Bu beyanat aklıma gelince, ben de damarlarımdaki Türk kanını hatırlayarak ve İstanbul’daki parçam için çalışıyorum. Bunu gerçekleştirebilirsek, dedelerimize lâyık bir evlât olduğumuzu gösterebiliriz. Çünkü, başta da söylediğim gibi, iki millet 1250 seneden beri, beraber yaşıyorlar. Ve bu yaşamayı devam ettirmek ve geliştirmek istiyoruz.
Bediüzzaman büyük bir müceddit,
bütün eserlerini okudum
*Peki hocam, Bediüzzaman Hazretlerinden bahsettiniz, bu konudaki görüşleriniz nedir?
Bediüzzaman Hazretleri büyük bir âlim, büyük bir müceddiddir. Ben kendim, bütün eserlerini okudum ve kütüphanemde mevcuttur. Üstelik, Mısır’da hakkında ilk çalışma yapan benim ve doktora tezi danışmanlığı yapan da benim. Ve bu tezle hem edebî, hem fikir yönünden Bediüzzaman Hazretlerinin eserleri üzerinde durduk. Bu tez, bir kitap halinde Sözler Neşriyat tarafından basılmıştır. Hem de ben kendim, Bediüzzaman Hazretlerinin üzerine, hem Mansure Üniversitesinde, hem de mahalle kulübünde, ikisinde de konferans verdim. Ve bunun için, Bediüzzaman Hazretleri bana yabancı değildir. Mısır’daki bütün talebelerini aşağı, yukarı tanıyorum. Üstelik de ben isterim ki, Bediüzzaman’a ait bir sözlük yapılması lâzımdır, bu bir. İkincisi de, bilim açısından bir tefsir yapılmasını tavsiye ederim. Yani, eserlerindeki ilim üzerine tefsir edilen âyet ve hadisleri toplayıp, bir kitap halinde neşredilmesini arzu ederim. Üçüncüsü de, Bediüzzaman Hazretleri’nin eserlerini ele alıp, ondan istifadeyle başka kitaplar yazmak gerekir. Bu şekilde, eserlerden daha iyi istifade edileceği kanaatindeyim.
*Bediüzzaman Hazretlerinin eserleri dünyanın birçok diline çevrilmiş, üniversitelerde adına kürsüler kurulmuş, tez ve doktora çalışmalarına konu olmuştur. Sizin bu konuda söylemek istedikleriniz nedir?
Benim fikrim, El-Ezher Üniversitesinde ve ona benzeyen ilim kurumlarında Bediüzzaman hakkında kurslar ve bahsettiğiniz çalışmalar yapılırsa iyi olur. Bu kurumlarda İslâm dinine ait görüşler üzerinde durulabilir. Benim görüşüm, Bediüzzaman’ın eserleri Kahire’de Mısır lehçesine uygun Arapça’ya çevrilirse bütün Arap ve İslâm âlemine yaygın ve kolay anlaşılır olabilir.
*Siz, Ayn-şems üniversitesi olarak böyle bir şey düşünür müsünüz?
Dediğim gibi, biz daha önce düşündük ve yukarıda işaret ettiğim tez, Ayn-şems üniversitesinde idi. Ve biz yine böyle çalışmalara her zaman hazırız. Başka araştırma ve çalışmalar yapabilir, yaptırabiliriz. Ve bizim talebelerimiz imkânları oldukça, dil bakımından araştırma ve tezler yapabilirler.
*Peki, siz kendi talebelerinize bu konu ile ilgili araştırma ve tez verdiniz mi?
Önümüzdeki sömestrde bir projemiz var. Belki, Bediüzzaman’ın eserlerinin dış ülkelerdeki tesiri üzerinde bir çalışma yapabiliriz. Üstelik Kahire’de, halihazırda Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerinin yeniden Arapça’ya çevrilmesiyle ilgili bir çalışma var. Ben de bu çalışmalara bir katkı sağlıyorum. Ve ümid ederim ki büyük bir çeviri olacak. Çünkü, çok ciddiyet ve emek veriliyor.
|