GİRİŞ
Geçen hafta Türkiye’nin K.Irak’a müdahale edip etmeyeceği tartışmalarıyla geçti. Tartışmanın odağında Genelkurmay’ın ‘sivil siyaset bize yetki versin’ söylemiyle, hükümetin, ‘ordu talep ederse veririz’ açıklamaları vardı. Ordu isteğini her defasında açıklamasına rağmen, hükümet bu harekâtta yetki verme kararlılığı göstermiyor. Çünkü böylesi bir operasyonun Türkiye’ye ne kazandıracağını kimse bilmiyor. Ayrıca bunun yanında ordunun hükümeti hedef alan yaptığı muhtıra sonrası K.Irak operasyonunu da seçimleri iptal etmek ve AKP’yi yıpratmak için kurguladığı projenin parçası olarak da görenler var.
Biz de, K.Irak operasyonunun Türkiye açısından ne gibi riskler ve kazançlar sağlayacağını Galatasaray Üniversitesi Uluslararası Bölüm Başkanı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu’yla konuştuk. Beril Dedeoğlu askerî seçeneğin tek başına Türkiye açısından bir kazanç getirmeyeceği kanaatinde… Özellikle K.Irak müdahalesinin Türkiye’yi uluslar arası kamuoyunda yalnızlaştıracağını, Amerikan’ın saplandığı Irak bataklığına benzer bir pozisyona düşeceğini söylüyor. Dedeoğlu, Genelkurmay’ın bütün açıklamalarına rağmen, Amerika’yı karşısına alıp böyle bir operasyon yapamayacağını da düşünüyor.
* Türkiye’nin K. Irak’la ilgili politikasını nasıl buluyorsunuz?
Öncelikle Türkiye’nin K.Irak’a girip girmeyeceğiyle alâkalı politikanın açıklanması gerekiyor. Türkiye’nin K.Irak’a girmesi halinde Amerika’yla çatışarak bu işin olmayacağı kanaatini taşıyorum. Genelkurmay bu riskin farkında, böyle bir girişimde yolların ayrılacağını biliyor. Bence burada Barzani’ye baskı yapıldığı kanaatindeyim. Türkiye, sadece PKK’yı ortadan kaldıracaksın demiyor. Kürtler için çekim merkezi olacak bir yapılanmadan vazgeçeceksin diyor.
* Peki ya Amerika...
Irak’ın bütününde istikrar sağlayamadı. Amerika ne yapacağını bilmiyor. Irak konusunda kimse Amerika’nın yardımına gitmiyor. Irak’tan çekilmek istiyor. Irak’ın bu kadar karıştığı bir ortamda, ben Barzani olsaydım, bu tartışmalardan uzaklaşmak için bağımsızlık ilân ederdim. Barzani’nin kendini Irak’ın dışında tutma talebi, sadece Türkiye’yi değil, Suriye’yi, İran’ı da ilgilendiren bir şey. Bu Amerika’yı da aşan bir problem olarak ortaya çıkıyor.
* “Barzani’nin Amerika’yı aşan isteği var?” mı demek istiyorsunuz?
Amerika Irak’ta sağlam bir yapı oluşturacağını varsayarak, Barzani’ye bağımsızlık sözü vermiş, ama sonradan bu sözden dönmüş görünüyor. Amerika K.Irak’tan elini çekmiş, ama çektiği anda bağımsızlık ilân edilmesi söz konusu. Amerika bunu istemiyor. Amerikan tarafınca PKK’ya asıl desteğin Barzani tarafından yapıldığını söylemek, Türkiye üzerinden Barzani’yi baskı altına almak demektir. Önemli olan PKK gerekçesiyle Barzani’yi denetim altında tutmaktır.
* Amerika istese böyle bir şeyden Barzani’yi vazgeçiremez mi?
Amerika K.Irak’ı tehdit edemez, çünkü en güvenilir üstleri orada. Buna da ihtiyacı yok. Amerika, Türkiye’yi K.Irak’la işbirliği yapmaya zorluyor. Türkiye ile Amerika arasında PKK konusunda bir itiş kakış yok. İtiş kakış Sünnî bölgesinde ne yapılacağıyla ilgili. Amerika Türkiye’den Bağdat bölgesinde yardım istiyor. Türkiye “Benim orayla ilgili bir sorunum yok” dediğinde, Amerika, “Seni öyle tahrik ederim ki K.Irak’a girersin, bu bataklıktan nasıl çıkarsın onu bilemem” diyor. Türkiye tercihe zorlanıyor. Aslında sorunun temelinde Türkiye-Amerika ilişkisi yok. Büyük fotoğrafı da görmek lâzım...
* Peki Amerika’nın sorunu kiminle?
Avrupa’yla sorunu var, Rusya’yla sorunu var. İkincil dereceden İran’la sorunu var. Amerika,Türkiye’ye “Rusya ile ayrışmaya gidersek, ne tarafta yer alacaksın?” diyor. Bugün K.Irak krizi Türkiye’nin Rusya ile ilişkisini biçimlendirecek, tüm mesele burada. Türkiye’nin K.Irak’a girdiğinde Avrupa’yı da unutması gerekiyor. K.Irak’a girdiğinde Amerika’yla ve Avrupa’yla arası bozulan bir Türkiye, Rusya, İran, Çin’le işbirliğini arttıracak. Peki Rusya ve Çin, Türkiye’nin Orta Asya amaçlarını gerçekleştirmek için çok mu izin verecekler? Katiyen vermeyecekler. Türkiye burada stratejik bir tercihe zorlanıyor. Türkiye tezkere sonrasında Amerika’dan özerk, daha Çin ve Rusya’ya endeksli bir dış politikaya ağırlık vermeye başladı. Rusya ile Amerika kapışmanın yollarını arıyor. Avrupa’nın tutumu bu çatışmayı geciktiriyor. Türkiye, AB ve ABD’yi aynı tarafa toplaması en muhtemel ülke. Türkiye de karar veremiyor... Amerika, Türkiye’ye “AB’ye girmenin yolu Irak’tan geçer” diyor. “Burada biraz benim çizgimde davranacaksın, ben canım istediği kadar sana yardım edeceğim, çünkü benim oyunum seninkinden büyük” diyor.
* Muhtırayla gün yüzüne çıkan Genelkurmay-hükümet anlaşmazlığı Türkiye’yi bir maceraya sürüklüyor diyebilir miyiz?
Genelkurmay K.Irak operasyonu konusunda topu hükümete atıyor. Hükümetin K.Irak’a girse de, girmese de zor durumda bırakılmak isteniyor. Türkiye’nin uluslararası bir konsensüs sağlamadan K.Irak’a yapacağı bir hareket Türkiye’ye maliyetli olur. İzolasyonizme sürüklenir. Türkiye’nin iç istikrarsızlıkları artabilir, Türkiye içindeki Kürtler açısından da problemler çıkabilir. Hükümetin K.Irak’a girmemesi halinde de “Bu kadar vatan evlâdı ölürken hükümet nasıl operasyon yapmaz” eleştirisi gelecektir.
* Türkiye ciddî ciddî Amerika’yla karşı karşıya gelmeyi göze alabilir mi?
Ordu içinde farklı düşünenler, Irak’ın dağılmasına, İslâmcı hükümetin gelmesinde rol oynandığını düşünüp Amerika’ya kızgın olan ekipler olabilir ama rasyonel kurumlar müttefiklerini bilirler. Bugün biz Bush hükümetini görüyoruz ama bunun arkasında başka bir Amerika daha var. Bana kalırsa iktidar partisinin Amerikan bağımlısı gibi görülmesi de yanlış. Hükümetin Orta Asya politikası açılımı bakımında son derece önemli projeler var. Biraz AB, biraz ABD, biraz Ortadoğu veya Rusya’ya yönelecek konjonktürde değiliz. Hükümet bir taraftan uzaklaşırken tarafa yakınlaşacak nerden uzaklaşacağınız sorun....
* Peki Türkiye K. Irak’a girerse siyasî isteklerini elde edebilir mi?
Amerika’nın Irak’a girmesi gibi olur. Siyaseten yalnızlığa sürüklenir, ekonomik sorunlarla karşılaşır, askerî operasyon şansı mutlak olamaz ve çıkış sırasında başka oyunculara muhtaç hale gelir. Girerken muhtaç olmayabilirsiniz, ama çıkarken siyaseten birilerinin ittifakına muhtaç olursunuz.
* Yani çıkarken daha büyük tavizler vermek zorunda kalabilirsiniz?
Gayet tabiî. Tam da oyun böyle olur. Amerika Irak’a girdi, ama çıkmak isterken Avrupa’ya taviz veriyor, Türkiye’ye de taviz veriyor.
* İran’la Türkiye arasındaki yakınlaşmayı engellemek için Türkiye’yi K.Irak’a çekiyorlar yorumlarına ne dersiniz?
Ondan çok emin olamam. K.Irak gibi bir operasyonda Türkiye’yi kurtarmaya çalışacak olan İran’dır. Türkiye,İran’la PKK konusunda işbirliği yapıyor. Benim çözemediğim Türkiye’nin İran’la nasıl bir politikamız var bilmiyorum. Türkiye, İran’ın nükleer silâh üretmesini kendine emsal oluşturacak iyi bir örnek mi olarak görüyor bilmiyoruz.
* Değerlendirmelerinize baktığımızda K.Irak operasyonunu çok mümkün görmüyorsunuz, ama ordu gece yarısı açıklamalarıyla direniyor?
Toplumsal destek olmaksızın sınıra asker yığıyorsanız, bireyleri bunun dışına çıkarmış demeksiniz. Yine bu işin sorumluluğu askere kaymış oluyor. Bunun yanında, K.Irak’ta PKK’lılar kollarında işaretlerle gezmiyor olabilirler, bir ailenin bir çocuğu PKK’lı bir çocuğu Barzani’ye çalışıyordur. Burada herkesi karşınıza almak söz konusu olabilir. Türkiye’nin herkesi karşısına almaktan yarar olacağını düşünmüyorum. Hem Amerika’yla küselim, hem Avrupa’yla aramız açılsın, hem Irak’la küselim böyle bir şey yürümez ve gerek yok.
* Amerika’nın PKK’nın önde gelen isimlerini paketleyip Türkiye’ye teslim edeceği söylentisi var. Bu nasıl bir hava oluşturur?
Ecevit’i iktidara getiren sürece benzer. Bu içerde istenilen hükümetin işbaşına gelmesini sağlayabilir, ama dış politikada düşmanınızı alıp evinize hapsetmezsiniz. Düşmanınız gezer, kim sahip çıkıyorsa, sizin düşmanınız olur.
Öcalan gibi bir isim Amerika tarafından tutuklanıp Türkiye’ye teslim edildiğinde, Türkiye ABD’ye minnettar kalacaktır. “Sen bizden ne istiyorsun?” noktasına gelinmiş olur. İşi de bu noktaya taşıyan Türkiye olabilir.
* Tabiî bunun tam tersi de söz konusu, Amerika’nın PKK’ya gerekli yaptırımı uygulamadığı söyleniyor...
Amerika’yı PKK terörü tehdit etmiyor, önceliği farklı. Neden Türkiye’nin düşmanını birinci önceliğe alsın? Ona Irak’ta yardım eden İngiltere, İngiltere’nin düşmanını birinci derece önemser. Amerika’nın rahat hareket edebildiği üs K.Irak’tır. PKK bölgede bayrağı dikilmiş bir binanın önünde toplaşmış olarak yaşamıyor. Köylerde sivillerle yaşıyor. Amerika’nın PKK’ya yapacağı ciddî bir harekât bütün bölgeyi karşısına almasına yol açabilir. Hareket kabiliyetini kaybeder. Bu yüzden çok yapamıyor. ABD Türkiye’ye “biraz bekle, ben şuraları biraz düzelteyim, onunla ilgileneceğim” dedi, ama düzeltemedi.
* Türkiye, konuyu BM’ye taşıyamaz mı?
Çok zaman alan bir şey. Daha önce kamuoyu oluşturması gerekiyordu. Bu sınıra asker yığarak yapılacak bir şey değil. Türkiye, Amerika değil ki önce operasyon yapayım, sonra karar çıkaralım. BM başvurusuna şimdi başlarsanız hamleniz daha geç olacaktır. Burada yapılması en kötü şey, gelebilecek bir tahrikte hızlı verilecek karardır. AB troykasından yapılan yorum, Türkiye müdahale yapmayacak şeklinde, ABD büyükelçisi “Türkiye’nin müdahale yapacağını düşünmüyorum” diye açıklama yapıyor ve bütün bunlara rağmen Türkiye sınırı geçmişse bu hükümetin kararı olarak algılanmayacaktır. Hükümetin kararı olarak algılanmazsa bunun faturası orduya çıkacaktır.
* Ordu nasıl bir faturayla karşı karşıya kalır?
Türkiye’de ordunun pozisyonunun nasıl hükümetlere rağmen yürüdüğünü ortaya koyacaktır. Türk ordusu kaybeder. Bu pozisyonu e-muhtırayla da birleştirmek lâzım.
* Uluslar arası camiada olumsuz bir tepki gelebilir, ama iç siyaset coşkuyla karşılayabilir...
1980 darbesinde insanlar ilk gün coşkuyla karşıladı, ama süre geçtikçe aynı destek gelmedi. Ortaya çıkan sahneden memnun olmayanlar, bunun sebebinin kim olduğunu sordular. Orduya darbenin pozitif katkısı olmadı, negatif katkısı oldu.
* Ordunun da uluslararası baskıyı göz önüne alacağını mı düşünüyorsunuz?
Ordunun daha rasyonel bir karar vereceğini varsayıyorum. Hükümetler gelir gider, seçim kaygısıyla karar alabilir ama ordunun seçim kaygısı olmadığı için daha rasyonel karar almak durumundadır. Umarım bunları hesaplıyorlardır. Onlara siyasî rotayı çizecek olanların rasyonalitesinden çok emin değilim. 22 Temmuz’a bir hafta kala kararsız oyları almak için bir irade kullanılabilir. Böyle bir hata yaptırtabilir.
* Genelkurmayın hükümete karşı Amerika’ya blöf yaptığı noktasında yorumlar var. Katılıyor musunuz?
Blöf yapan kaybeder. Menderes’in Amerikan’ın ilgisine mazhar olmak için Sovyetler'e yaklaşmayla Amerika’yı tehdit ettiğini zannetmesi gibi olur. Bu tercihi nasıl ödediğini tarih içinde gördük. Bu tehlikeli bir oyundur. Amerika kendisine şantaj yapanları çok fena cezalandıracağı kanaatindeyim.
* Hükümete ne söylemek istersiniz?
Şu şartlarda hiçbir şey söylemek istemem. Zaten 22 Temmuz’a kadar olan hükümetten bahsediyoruz. Hangi hükümet olursa olsun, kendi içinde şeffaflık mekanizmasını sağlayamamış hiçbir sistem demokrasiden söz edemez. Kendi demokrasisini oluşturamamış devletlerin başkalarına akıl verme durumu söz konusu olamaz. Bu çerçevede AB süreci iyi bir süreçtir. Çünkü bu dönüşümü denetlettiriyorsunuz, o şeffaflık zorlanıyor. O sürecin yaşatılması gerekiyor. Bu süreç içerisinde siyasî partilerin dönüşmesi, Türkiye’nin iç yapısının dönüşmesi gerekir. Bu olmadan Türkiye’nin başı hiçbir belâdan kurtulmaz, çünkü orda akıl çalışmaz. Kara paranın aklanmasından sınır kaçakçılığına kadar şeffaflaştırmadığınız sürece, bunlar devam eder, bunlar devam ettikçe başka ülkelerle ilişkilerinizin bağımlı unsuru haline gelirsiniz. Sınır aşan bir kaçakçılık varsa, terörle mücadele edemezsiniz. Bu kaçakçılığın yapılmasına engel olamıyorsanız- olamama sebebiniz vallahi çalışıyoruz da olamıyoruz değildir, bazı unsurlarınız buna dahil olduğunuz için baş edemiyorsunuzdur- terörle de mücadele edemezsiniz. Terörün dış politikada sizi rehin almasına yol açarsınız. Bu yüzden hangi parti olursa olsun birinci öncelik şeffaflık olmalı.
|