1982 yılında Fatih’te küçük bir atölyede başlayan Tekbir Giyim’in ürünleri, bugün 25’i kendi mağazası olmak üzere yurt içinde 400, yurtdışında ise 65 civarında mağazada satılıyor. Tekbir’in ürünlerinin yüzde 15’i Amerika’dan Almanya’ya, Güney Afrika’dan Suudi Arabistan’a kadar 17 ayrı ülkeye ihraç ediliyor.
*Tekstil sektörüne ilk girişiniz nasıl oldu?
Ben tekstil sektörüne ara ütücüsü olarak başladım, son ütücü, overlokçu, makineci, makastar ve modelist olarak devam ettim. Daha sonra atölyeler yönettim. 1978’de kendi fason atölyemi kurdum, 1982’de de Tekbir markasıyla üretime başladım. 1990’lı yıllara kadar amatör bir imalatçı olarak çalıştım.
*Neden özellikle tesettür giyimi?
Biz Tekbir olarak 1982’de üretime başladığımızda, böyle tesettür giyim yoktu. Tesettüre uygun giyinmek isteyen bir etek bir bluz giyiyordu. Veya büyük pardösü alıyordu, o da kısa geliyordu. Veya bayanlar mahalle terzilerinde kendi imkânlarıyla diktiriyorlardı. Öyle ki o dönem mini etek furyası vardı. Biz bu tesettürün Müslüman bir ülkede bütün insanlarımızı ilgilendirdiğini düşündük ve bu alandaki boşluğu doldurmak istedik.
*Tesettür giyimi tanıtmak için neler yaptınız?
O dönemde tesettür giyim olmadığından biz modellerimizi mağazalara tanıttığımızda, modellerin ve elbiselerin güzel olduğunu, ama piyasası olmadığı için satılmayacağını söylediler. “Piyasası olan işleri yaparsanız siz de, biz de kazanırız” dediler. Biz de “Bizim inancımız böyle gerektiriyor. Siz bu ürünleri reyonlarınıza, vitrinlerinize koyarsanız piyasası oluşur” dedik. 1992 yılına geldiğimizde 50-60 dolayında bayimiz oluşmuştu.
*Defile düzenleme fikri nasıl oluştu?
*Biz 1990’lı yıllarda ürünlerimizi daha geniş kitlelere tanıtabilmek için bir arayış içine girmiştik. Bunun için önce bu konuda herkesin tanıyıp değer verdiği din adamları ile görüştük. Üretilmesi ve satılması helâl olan bir şeyin tanıtılmasının da helâl olduğu yönünde âlimlerden fetva aldık. İslâmda el, yüz ve bilekler hariç bütün vücut hatlarının örtülmesi gerekir. Bir de kıyafetlerin şeffaf ve dar olmaması şartı vardır. Onun dışında bu çerçeveye riayet ederek siz modelleri istediğiniz kadar geliştirebilirsiniz. İslâmın ilk dönemlerinden beri tesettüre riayet ederek tüm Müslüman kavimler farklı kıyafetleri tercih etmişlerdir.
*İlk defileyi ne zaman düzenlediniz? Defile hedefine ulaştı mı?
İlk defileyi biz 1992’de Beyazıt’taki President Otel’de düzenledik. Defile ile Türkiye’nin ve Avrupa’nın gündemine gelmeyi hedeflemiştik, bunda da başarılı olduk. O yıllarda ‘tesettür’ kelimesi tam bilinmiyordu. Sanki Arap kıyafetiymiş gibi düşünülüyordu. Tesettür olduğu, bir dine ait olduğu bu şekilde anlaşılmış oldu. Örtünen de, daha rahat örtündü. Eskiden İslâma uygun şekilde giyinenlere farklı ithamlar oluyordu, bunlar ortadan kalkmış oldu. Tesettür giyimin güzel olduğu diğer insanlar tarafından da kabul edildi. Dolayısıyla o defileyle tesettür giyim profesyonel hale gelmiş oldu.
O yıllarda Bostancı’dan bir aile arayıp, dört senedir kızlarını örtmeye çalıştıklarını, ama başarılı olamadıklarını anlatmışlardı. “Televizyonda sizin defilenizi izledikten sonra tesettürün güzel olduğuna karar verip kendi istekleriyle kapandılar” demişlerdi. Ayrıca, 1990’lı yıllara kadar bütün dünyada geçici olarak midi, maksi, mini boylar olurdu, ama hiçbir zaman için boylar uzamazdı. Bizim defilelerden sonra bütün dünyada palto boylarının, etek boylarının ayak bileklerine kadar uzadığını görüyoruz.
*Türkiye’de tesettür giyimi tercih eden bayanlar arttı mı?
*Tabiî ki artış oldu. 2005 yılında yapılan bir araştırmada Türkiye’deki kadınların yüzde 75-80’ine yakınının örtülü olduğu açıklandı. Tesettüre geçişte Tekbir’in çok önemli rolü olduğunu düşünüyorum.
*Defileye katılan mankenlerle ilgili eleştiriler oldu mu?
Tesettürü, mankenler giydiği için bazı kesimlerden tepkiler alıyoruz. Bize uyan bir manken yok, böyle bir sektör de yok. Sadece bizim için böyle bir sektör de kurulmaz. Bir bayan giysisini bir bayana giydirmek durumundasınız. Onlar geldiği zaman açılmıyorlar, soyunmuyorlar, tamamen bizim tesettür anlayışımıza riayet ediyorlar. Tesettüre uygun olarak giyiniyorlar. Bazen ‘İlk defa iyi bir iş yaptık. Annemize, yakınlarımıza bu fotoğrafları göndereceğiz, iyi bir iş yaptığımızı da göstereceğiz’ diyorlar.
*Anadolu’daki tesettür tarzını etkilediğinizi düşünüyor musunuz?
Daha önce yöresel kıyafetler var iken, şimdi biraz tabiî ki değişti. Yeni örtünmeye başlayanlar da bu değişim-de etkili oldu. Aslında bizim ürünlerimizin temel mantığı hep aynı. Ama bazı genç hanımlar iç kıyafetler ile dış kıyafetleri birbirine karıştırıyorlar. Biz meselâ ceket–etek ya da etek–bluz takımlarını hanımların kendi aile ortamında giymeleri için öneriyoruz. Dışarıda giymeleri için ise manto, pardösü ya da çarşafları üretiyoruz. Ama gençlerimiz bazen bizim iç kıyafet modellerimizi bugün dışarıda da giyiyorlar, bizim bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok maalesef.
*Yabancıların bu ilgisini neye bağlıyorsunuz?
Moda dünyasına alternatif bir tasarım, çizgi, renk getirdiği için dünyanın ilgisini çekiyor bir şekilde. Bir tarafta moda dünyası var, bir de ona alternatif tesettür tasarımları var. Buna da ilk biz başladık. Avrupalının aradığı tarz farklı olan şeyler ve farkı da bizde görüyorlar. Defilelerimizi 1992 yılından bu yana yabancı basında ilgiyle takip ediyor. Amerika’dan, Japonya’ya kadar bizim tasarımımızı konu alan belgesel yaptılar. 2006 yılında Amerika’da PBS televizyonu Tekbir Giyim’i konu alan 57 dakikalık bir belgesel yayınladı. Dünyada büyük yankı uyandıran belgesel Avrupa ve Türkiye’de, 70-80 gazetede haber olarak yayınlanmıştı. Washington Post, New York Times ve başka gazeteler de habere geniş yer vediler. Almanya’da ZDF ve İngiltere’de BBC televizyonlarında belgeseller yayınlandı, gazete ve dergiler haber yaptı. Onun için Tekbir Giyim dünya çapında tanınan bir marka oldu.
*Tesettürlü olmayan bayanlar da sizden giyiniyor mu?
Bizim müşterilerimizin yüzde 35-40’ına yakını tesettür giyimi tercih etmeyen hanımlardır. Bu konuda bizi tercih etme sebeplerinden birisi, uluslar arası marka prestijine daha uygun fiyata sahip olması, bir de rahat olması. Marka olup da, marka farkını fiyatlara yansıtmayan tek kuruluş olduğumuzu çok rahat söyleyebilirim.
*İslâm ülkelerinde ürünlerinize talepler nasıl?
1992 yılı sonrası İslâm ülkelerinden de büyük talep gördük. S. Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Katar gibi ülkeler özellikle büyük ilgi gösterdiler. Hatta ülkelerinde de defile düzenlememiz için bizi özel dâvet ettiler. Daha önce Fransa’dan aldıkları bazı ürünleri de bizden almaya başladılar. Ancak son 1–2 yıldır bu ülkelere ihracatımız biraz azaldı.
*Neden azaldı?
Ürdün ve Lübnan’a şu anda satışlarımız sürüyor, Cidde’de de bir mağazamız var. Ancak bu düşüşte eksiklik biraz da bizden kaynaklanıyor, belki kendimizi o ülkelerde yeterince tanıtamadık.
*Kaç ülkeye ihracat yapıyorsunuz?
Bizim ihracatımız son yıllarda yüzde 15’lere düşmüş durumda. Çünkü biz iç piyasaya yöneldik. Sanırım 16-17 ülkeye ihracatımız var. Daha çok Avrupa ülkeleri, özellikle de Almanya ağırlıkta. Ardından Hollanda, Belçika, Fransa, İngiltere, Bosna Hersek, Yugoslavya, Avusturya geliyor. Arap ülkelerinden de Ürdün, Lübnan, Mısır, Fas, Cezayir, Türkî devletler, İran, diğer Arap ve Afrika ülkelerine de var.
*Yıllık üretiminiz ne kadar?
Aylık 30 bin takım üretiyoruz. Yıllık 360 bin gibi bir takım üretmiş oluyoruz. Üretim kapasitemiz bu bizim. Ama bunu arttırmayı hedefliyoruz.
*Üretimi nerede yapıyorsunuz?
Mahmutbey’deki bu fabrikamız faaliyete geçeli 7-8 ay oldu. Teknolojiye yaptığımız yatırım sayesinde üretimin çoğunu kendi atölyelerimizde gerçekleştiriyoruz. Bütün makinalarımızı değiştirdik ve yüksek teknolojiye sahip bilgisayarlı yeni makinalar aldık. Bu makinalarla sıfır hatayla üretim yapma şansımız var. Modellerimizi de tümüyle bilgisayarda yapıyoruz. Ana kalemler burada dikiliyor. Bu fabrikanın dışında 10-15 tane daha atölye var, onlara da etek, bluz gibi küçük parçaları fason olarak ürettiriyoruz. Bu fabrikayı yapmamızın bir sebebi de ihracatımızı biraz daha arttırmak. Mısır veya Çin’e büyük markaların kaymasına rağmen biz yatırımlarımızı Türkiye’ye yaptık. Türkiye’nin yatırıma daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.
*Toplam kaç mağazanız var?
25’inci yılımızı kutladığımız bu sene 25’inci mağazamızı açtık. 30’a yakın da Tekbir adı altında bayilerimiz ve kendi mağazamızın dışında da toplam 55 civarında Tekbir adı altında şubemiz var. Büyükşehirlere bayilik vermiyoruz, onun dışındaki giremediğimiz şehirlere bayilik veriyoruz. Ağırlıklı Türkiye olmak üzere 400 civarında da satış mümessillerimiz var. Kendi adıyla mağaza açmışlar, ama bizden de mümessillik almışlar. Yurt dışında da Almanya ağırlıklı olmak üzere 60-70 bayimiz var. Avrupa genelinde 45’se bunun 30 tanesi Almanya’da.
*2007 yılında yeni şubeler açacak mısınız?
Samsun şubemizi yakında açacağız. Öncelikli olan şehirlerde yer bulunca hemen faaliyete geçeceğiz inşaallah. Büyümemizi sürdürmek istiyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana olan stratejimizi devam ettireceğiz.
*Başörtüsü yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir insan inandığı için örtünür. Allah’a inanan insanın tek gayesi O’na ibadet ve kulluk etmektir. Dolayısıyla yasak, insanın doğuştan olan hak ve özgürlüklerine vurulan bir pranga. Tesettür giyim, bir inancın gereği. Bazıları diyor ki, simge filan. Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan 1400 yıl önce dinimizin bu emri uygulanmaya başlamış. Baş örtülüye sorulsun, ‘Ne amaçla örtünüyorsunuz?’ diye. O ne amaçla örtündüğünü söylesin.
Hiçbir siyasî partinin, hiç bir parti liderinin isteğiyle kimse başına başörtüsü koymaz. Bu insan hak ve özgürlüklerine hayat biçimine vurulmuş bir prangadır. Dünyaya gelmişken inandığı gibi yaşama özgürlüğü vardır. Bu haklara vurulan bir engeldir diye düşünüyorum. Bu çok ağır darbedir engeldir.
Dünyaya baktığımız zaman 500 üniversitenin içine giren bir üniversitemiz yok. Başka üniversitelerin hocaları buldukları buluşlarla gündeme geliyorlar. Bizim hocalarımız da başörtüsü yasağıyla gündeme geliyorlar. Bizim böyle bir üniversitemiz yok. Çünkü başörtüsüyle uğraşıyorlar, ilimle irfanla uğraşmıyorlar. Esas kendileri politika yapıyorlar. Eğer bir buluş yapsalar onlarla gündeme gelseler bilim adamı falan demek mümkün olabilirdi ama böyle gündeme gelmediler. Bu insanlar, Türkiye’yi geri bırakan insanlardır. Amacı dışında işlerle uğraşarak, bizi, ülkemizi, okullarımızı, üniversitelerimizi geri bırakan zihniyetin ürünü olarak düşünüyorum. Eğer birileri birilerinin başını zorla kapatıyorsa gelsin hep beraber karşı çıkalım. Benim inancım inananlara örtünmeyi emrediyor.
*Bir işadamı olarak hükümetten istekleriniz var mı?
Türkiye’de Katma Değer Vergisi (KDV) çok yanlış bir uygulama. Bu sistemin değişmesi lâzım. Tekstil sektöründe KDV yüzde 18’den yüzde 8’lere indirildi, ama yeterli değil. Katma Değer bütün ürünlerde yüzde 2’lere düşürülse ondan sonra satış yapanlara bu yüzde 2 KDV’yi kendi bünyenden ver bunu tüketiciye yansıtma denilebilir. Bu şekilde satıcı yüzde 50 kâr koysa bile daha ucuza ürününü satar. Kayıtdışı azalır. Fiyatlar yüzde 50 azalırsa tüketicinin alım gücü artar. Devletin geliri hiç azalmaz. Hatta sirkülasyon çok olacağı için devletin geliri artar. Büyüme iki üç kat artar.
Komşularıyla alış veriş yapmayan tek ülke Türkiye. Karayoluyla ulaşım mesafesinde tekstil sektörü hiç gelişmemiş komşularımız var. Biz bütün bu ülkelere ihracat yaparız; ama önümüzde, yüzde 50’den yüzde 200’e uzanan utanç duvarı gibi bir gümrük duvarı var. Suriye’nin önemli tekstilcilerinden biri, sırf bu yüzden bizden mal almaya cesaret edemedi. Gümrük vergileri düşürülse veya kaldırılsa 800 milyonluk bu komşularımıza ihracatımız 4-5 kat artar. Gümrük vergileri kaldırılınca ve KDV düşünce Çin gibi bir sıkıntı da yaşamayız. Çünkü, Türkiye tasarımı kalitesiyle Avrupa’da bir numara.
Bush’un “İslâmî faşist” sözüne
PBS’den Tekbir’li cevap
Karaduman: Başkan George W. Bush’un “İslami faşistlere karşı savaşıyoruz” sözlerinin gündemde olduğu 2006 Ağustos ayında ABD’de en çok izlenen kanallarından biri olan PBS televizyonu, 22 Ağustos’ta Geniş Açı (Wide Angle) programında “Anadolu Kaplanları” adlı belgeseli yayınladı. Belgeselde benimle ve MÜSİAD Kayseri Şube Başkanı Hüsnü Hasnalçacı ile röportaj yapıldı.
PBS yaptığı haberde, “Başarılarıyla Anadolu Kaplanları adını kazanan, birbirine sıkı sıkıya bağlı bir grup Müslüman işadamının
profilini ortaya koyan belgesel, Amerikan medyasında İslâm’ın pek de öne çıkartılmayan girişimci yönünü ortaya koyuyor” dedi.
TV kanalı haberde ayrıca, “Amerikan akademisinde ve iş çevrelerindeki yeni bakış açısı; Türkiye’nin küresel ekonomiye açılma kapısının politik İslâm ve İslâmî sermaye ile sorunların halledilmesinden geçer yönünde. Ancak tüm Müslümanları “İslâmcı faşistler” gören Washington zihniyetine bu mesajın iletilmesi biraz zaman alacak gibi gözüküyor” değerlendirmesinde bulundu.
Mustafa Karaduman kimdir?
1957 yılında Malatya’nın Pötürge ilçesinde doğdu. İlkokul tahsili sonrası İstanbul’a çalışmak için geldi ve tekstil sektöründe ütücülükten, modelistliğe kadar çeşitli mesleklerde çalıştı. 1982’de kardeşleriyle birlikte kurduğu tesettür firması Tekbir Giyim’in şu anda yönetim kurulu başkanlığını yürütüyor. Evli olan Karaduman, Arapça biliyor.
|