|
|
ÂYET-İ KERİME MEÂLİ
O Allah ki, yeryüzünü size bir beşik yaptı; dos doğru gidesiniz diye onda size yollar yarattı.
Zuhruf Sûresi: 10
|
15.05.2007
|
|
HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ
Nefsin gizli desisesinden sakının. Âlim, etrafında insanların oturmasını ister.
Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 146
|
15.05.2007
|
|
İstibdat tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir
Dünyada hükümet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşî, canavar bir çete reisinin bir usulü var, bir düsturla hükmeder. Siz hangi usulle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz ediniz. Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini kanun mu kabul ediyorsunuz?
Mektubat, s. 417
***
Sâbık mahkemelerde dâvâ ettiğim ve hüccetlerini gösterdiğimiz gibi, bizim gizli düşmanlarımız ve hükûmeti iğfal ve bir kısım erkânını evhamlandıran ve adliyeleri aleyhimize sevk eden resmî ve gayr-ı resmî muarızlarımız, ya gayet fena bir sûrette aldanmış veya aldatılmış veya anarşilik hesabına gayet gaddar bir ihtilâlcidir veya İslâmiyete ve hakikat-i Kur’ân’a karşı mürtedâne mücadele eden bir dessas zındıktır ki, bize hücum etmek için istibdad-ı mutlaka cumhuriyet namını vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka medeniyet namını takmakla, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun namını vermekle hem bizi perişan, hem hükûmeti iğfal, hem adliyeyi bizimle mânâsız meşgul eylediler. Onları Kahhâr-ı Zülcelâlin kahrına havâle edip, kendimizi onların şerrinden muhafaza için “Hasbünallah ve ni’me’l-vekil” (Allah bize yeter; O ne güzel vekildir / Âl-i İmrân Sûresi, 3:173. ) kalesine iltica ederiz.
Şuâlar, s. 329
***
Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükümeti bizimle vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka “cumhuriyet” nâmı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka “medeniyet” ismi vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye “kanun” ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükümeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.
Şuâlar, s. 256
***
İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir.
Münâzarât, s. 22
Lügatçe:
iğfal: Aldatma, yanıltma, gaflette bırakma.
erkân: Rükûnler, esaslar.
muarız: Karşı, zıt, ters.
mürtedâne: İrtidat ederek, dinden çıkarak.
dessas: Aldatıcı, hilekâr.
zındık: Dinsiz.
istibdad-ı mutlak: Tam bir baskı, diktatörlük.
irtidad-ı mutlak: Hiçbir kayıt ve şart tanımayan dinsizlik.
sefahet-i mutlak: Nefsin kötü arzularına mutlak sûrette uyma.
cebr-i keyfî-i küfrî: Keyfî olarak küfrî bir baskı yapma.
hâkimiyet-i İslâmiye: İslamın hakimiyeti.
|
15.05.2007
|
|
ESMA-İ HÜSNA
Merğub
Allah (c.c.), Merğûb’dur. Yani Cenâb-ı Allah, kullarınca aranan, hadsiz rağbet duyulan, istenilen, varılmak ve ulaşılmak istenen, çokça arzulanandır. İbâdet ve niyâzla Kendisine müteveccih olunan, şuur ve tefekkür ehlince râzı olunan, kıymet verilen kudreti, ilmi ve rızâsı takdir edilen, îmân ehlince tazarrû ve duâ ile Zâtına yönelinen ve rızâsına rağbet gösterilen Cenâb-ı Haktır.
Merğûb ismi, Hazret-i Ali’nin (r.a.) Peygamber Efendimizden (a.s.m.) rivâyet ettiği Cevşenü’l-Kebîr’de zikri geçen esmâdandır.1
Kâinatta her bir şeyin kendisine gösterilen kâmil bir hedefe doğru yöneldiğini beyan eden Bedîüzzaman, bu kemâl noktanın Cenâb-ı Hak tarafından tayin edildiğini ve bütün kemâllerin Allah’ın kemâlâtına işâret ve delâlet ettiğini kaydeder.2
Bediüzzaman’a göre, bütün kâmil insanların, bütün makbul âbidlerin, bütün mürîdlerin ve bütün Allah dostlarının sâdık irâde ve rağbetleri, Merğûb olan Mâbud-u Ezelînin varlığını, terbiye ediciliğini, kemâlâtını ve birliğini gösterir.3
(Risâle-i Nur’da Esma-i Hüsna)
Dipnotlar:
1- Mecmuatü’l-Ahzab, 2: 255
2- Lem’alar, s. 175
3- Sözler, s. 603
|
15.05.2007
|
|
Nurdan duâlar
Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve bütün âl ve ashabına, kâinatın zerrâtı adedince salât ve selâm et. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.
Ey Ehad ve Vâhid ve Samed olan,
Ey Ondan başka hiçbir ilâh bulunmayan,
Ey bir olan ve hiçbir şeriki bulunmayan,
Ey bütün mülk Onun olan ve bütün hamd Ona mahsus olan,
Ey hayatı veren ve ölümü veren,
Ey bütün hayır elinde bulunan,
Ey her şeye hakkıyla kadir olan,
Ey bütün mahlûkatın dönüşü Ona olan Allahım!
Bu kelimelerin hakkı için, bu risâlenin (Yirminci Mektub) nâşirini, arkadaşlarını ve sahibi Said’i kâmil muvahhidlerden ve muhakkik sıddıklardan ve müttakî mü’minlerden eyle. Âmin.
Allahım! Ehadiyetinin sırrı hürmetine, bu kitabın (Mektubât) nâşirini tevhidin esrarına bir nâşir, kalbini imanın envârına mazhar eyle ve lisanını Kur’ân’ın hakaikiyle intak et. Âmin, âmin, âmin.
Mektubât, s. 249
***
Allahım! “Cennet, annelerin ayakları altındadır” (Süyûtî, Câmiü’s-Sağîr: 3642) buyuran zâta ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm et.
Mektubât, s. 252
|
15.05.2007
|
|
BİR KISSA, BİN HİSSE
Uhud harbinde savaşın kızıştığı bir sırada müşriklerden Utbe İbn-i Ebi Vakkas bir taş attı. Taş Peygamber Efendimizin (asm) mübarek alt dudağına isabet etti ve mübarek ön dişlerinden birini kırdı.
Sa’d bin Ebi Vakkas, intikam almak için müşrikler içinde kardeşi Utbe’yi ne kadar aradıysa da bulamadı.
Cebrail Aleyhisselam dedi ki:
“Ya Resulallah! O şehid olan dişi bana ihsan eyle. Ta ki, onu taşıyıp Allah’ın gazabından emin olayım.”
Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki:
“Ey Cibril! O şehid olan dişimi ahir zamanda gelen kırık gönüllü ümmetim için saklarım. Eğer Cenâb-ı Allah:
“Ümmetin benim emrimi tutmadılar, yere düşürdüler” buyurursa, ben de:
‘Ya İlâhî! Senin kulların benim dişimi kırıp yere düşürdüler. Ben onları affettim. Sen benden daha çok affedicisin. Lütfeyle; ümmetimi affet’ derim.”
(Altıparmak, s.555)
|
Süleyman KÖSMENE
15.05.2007
|
|
|
|