Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Şizofrenik bir durum...

Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tıkanmasından sonraki süreci yeni gelişmelerle sürdürüyor. Merkez sağ ve solda yeni ittifaklar kuruluyor.

Barajı aşamayacağını düşünen partiler bağımsız adaylarla seçime gidiyor. Biz de, bu süreçte 22 yıl askerî hakimlik yapmış, askerin demokratik sistem içindeki konumu alanında araştırmalar yapmış Ümit Kardaş’la konuştuk.

Kardaş’la Türkiye’nin üzerindeki askerî vesayetin yansımalarını, siyasetin tıkanmışlığını konuştuk. Ümit Kardaş bu vesayet yüzünden AKP’yi test edemediğimizi, bunun sorumlusu olarak da başka askeri ve muhalefet partilerini gösteriyor.

Gelin birlikte değerlendirelim.

* Türkiye’de yeniden bir toplum mühendisliği yapıldığını düşünüyor musunuz?

12 Eylül rejiminin topluma ve siyasete getirdiği dar kalıbın dışına çıkmakta, getirdiği rejimi değiştirmekte siyasî partiler başarılı olamamıştır. Ak Parti’nin ortaya çıkışı, sağ partilerin başarısızlığının neticesidir. Ak Parti solun ve Refah’ın oy aldığı varoşlardan da oy aldı. Şu aşamada Ak Partinin başarısızlıkları üzerinden yürütülen bir muhalefet yok. Muhtıradan sonra ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşananlar, DYP ve ANAP birleşmesini AKP’nin önünü kesmek, AKP’yi sistem dışına itmek gibi toplumsal mühendislik projesi olarak gözüktü. Belki böyle bir birleşme vardı da, askerin politikasıyla örtüştü...

* Toplum mühendisliği derken, DP’nin kurulmasını kast etmedim. Askerin siyasete, yargıya, Meclise müdahalesini kastettim...

Evrensel anlamda bir sol hareketin olmayışı Türkiye’nin en büyük handikabı. Bunun olmayışı CHP’nin ve askerin ön almasına ve laiklik üzerinden muhalefet yapmasına ve toplumu germesine neden oluyor. Sol bir parti olsa, muhalefet, rejim sorununu bir kenara bırakıp yoksulluktan, fikir özgürlüğünün alanının dar olmasından şikâyet edecek.

* Peki bu tarz eleştirilere neden yanaşmıyor CHP?

Ondan AKP’yi test edemiyoruz. Siyasî alanın, yargının, toplumun, eğitimin üstünde bir askerî vesayet söz konusu. Bütün bu ağırlık karşısında AKP de yalpalıyor, bir şeyleri değiştirmek istiyor. Bu ağırlık varken, ‘AKP neden yapmıyor’ diyemiyoruz. AKP muhalefetin de demokrasiden yana tavır sergilemesinden mahrum kalıyor. Bu sefer işler oluruna kalıyor...

* AKP yapabildiği kadarını yaptı mı demek istiyorsunuz?

AKP, 301. madde konusunda demokratik açılım getiremedi, Şemdinli dâvâsında savcıyı feda etti. Son dönemde AB sürecinde durağanlığın yaşanması bunlar büyük kırılmalara neden oldu. Aslında bunlar iktidardalar, ama muktedir değiller.

* “Sistemin ana kurumları ve basın, AKP’nin karşısındayken Şemdinli’nin üstüne gidemezdi” yorumunu yapanlar var.

Yapmalıydı. Madem iktidardasın, madem bunları savunuyorsun, darbe yiye yiye bugünlere gelmişsin, yapmalıydın. Toplumun beklentisi de Şemdinli’nin üstüne gidilmesi yönündeydi.

* Muhtıradan sonra da yaşananlar sistem karşısında sivil siyasetin demokratik açılım yapacak güçte olmadığını gösterdi diyebilir misiniz?

Erdoğan muhtıraya tepkiyi vermeseydi, Demirel gibi çekip gitmesi gerekiyordu. Burası bir demokrasiyse bir başbakanın muhtıradan sonra yapacağı şey Genelkurmay Başkanını çağırıp muhtıranın sorumlularını sormasıydı. Kendisinin bu işin içinde olup olmadığını öğrenmesiydi. İçinde değilse bile, bir zafiyet var demektir, görevden alması gerekirdi veya cuntacıların cezalandırılması için Başbakanın Genelkurmay Başkanını yetkilendirmesi gerekiyordu.

* Siz Türkiye’yi demokratik bir ülke olarak görüyor musunuz?

Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti olduğu söyleniyor. Bana göre hiçbiri değil. Muhtıralar verildiğine göre demokrasi değil. Din, Diyanet İşleriyle devlet tekelinde ise, laiklik söz konusu olmaz. Bu kadar işsizliğin, gelir uçurumlarının olduğu bir devlet, sosyal devlet olamaz. Siyasete alet edilen, bağımsızlıktan yoksun, adil yargılama sağlanamamış bir hukuk sisteminde hukuk devletinden bahsedilemez. Bunlar olmayan, ama anayasada yazılan özellikler. Bırakın cumhuriyet tehlikede propagandalarını da, bu cumhuriyete bu özellikleri nasıl kazandıracağız? Biz varmış gibi yapıyoruz, bu da şizofrenik bir durum. Bunu bilirsek, böyle eleştiriler getirirsek sistem sağlığına kavuşacaktır.

* Bir açıklamanızda “Asker, Diyanet üzerinden dini kontrol ediyor” demişsiniz. Nasıl denetliyor?

Zaten amaç o... “Ben dini kontrol etmeliyim, din kendi toplumsal tabanında tabiî olarak yaşanamaz, ben buna müdahale etmeliyim, bir forma sokmalıyım, din adamları kadrolarını ben atamalıyım ve kontrol etmeliyim” anlayışı hakim. Tabiî burada sadece asker değil, devletin elitleri de bunu yapmak istiyor.

* Genelkurmay Başkanlığından yapılan Kutlu Doğum Haftasıyla ilgili açıklama da bunun göstergesi galiba?

Asker tabi istiyor. 12 Eylül’ün siyasî partiler yasasında yaptığı en önemli değişiklik, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın merkezî idare dışına çıkarılması, yapısının değiştirilmesi siyasî partilerin programlarında yer alamaz” düzenlemesidir. Bu düzenleme siyasî partilerin kapatılma nedeni olarak konulmuştur. Demek ki, devlet dini kontrol etmek istiyor...

* Laik, sosyal, demokratik, hukuk devleti olmanın, bu değişimleri yapmanın formülü nedir?

Bir şeyleri değiştirecekseniz iktidar olursunuz. Bir haksızlığa, hukuksuzluğa göz yumduğunuz zaman, o sizin önünüze daha büyük bir haksızlık olarak gelir. Hukukî bir hesaplaşmaya gitmeniz gerekiyor. Ama bizim siyasetçilerimiz askerle uzlaşma yoluna gidiyor. Şemdinli olayından sonra Başbakan dönemin K. K. Komutanı Büyükanıt’la bir saat konuştu, muhtıradan sonra Genelkurmay Başkanı’yla iki saat konuştu, ne çıktı ortaya? Bu bir uzlaşmayı gösteriyor. Uluslararası Basın Enstitüsü’nün toplantısında Başbakan “Ordu bana bağlıdır” dedikten sonra, “Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal, hukuk devletidir, Bunları içte ordu korur” dedi. Zaten ordu bunu diyor. Bu ne vahim bir konuşmaydı. Bunu bilinçli mi söyledi, bilinçsiz mi söyledi anlayamadım...

* Bu siyasetten ne çıkar?

Biz bu vesayetten dolayı AKP’yi eleştiremiyoruz. Bu vesayet olmazsa AKP’nin ne kadar demokratik ne kadar hukuktan yana olduğunu göreceğiz. Biz bunları savunurken AKP’yi savunuyor gibi oluyoruz, ama benim AKP’ye teveccühüm yok. Askerî cenahtan da bana “AKP’li misin ?” diye eleştiriler geliyor. AKP’lilerin de benimle hiçbir diyaloğu olmadı.

* Ama burada AKP’yi test ettirecek olan muhalif partiler değil mi?

Bunu yapabilecek olan sosyalist soldur. AKP’nin gizli bir ajandası varsa, bunu test ettirecek olan merkez sağ partilerdir. Ama bunlarda da bir zafiyet var. İş tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar işine dönüyor. Askerî vesayet her şeyi tıkıyor...

* Askerin her şeyi tıkamasından ziyade, siyasî boşluğu doldurduğu söyleniyor, buna katılıyor musunuz?

Asker elini ayağını siyasetten çeksin bakalım boşluk mu oluyor, doluluk mu oluyor? Ben boşluk olacağını sanmıyorum...

* Hükümetin arkasında Amerika olduğunu söylüyorlar, buna katılıyor musunuz? Diyelim ki AKP diye bir parti yok, ordu ve CHP bölgeden Amerika’yı çıkarabilecek mi? Amerika’yla işbirliğini kesecekler mi?

Ordu, bugüne kadar yapılmış darbeleri Amerika’nın desteğiyle yapmıştır. 60 ihtilâlinden sonra ‘NATO’ya bağlıyız’ diye bir açıklama geldi. 71’de Çağlayangil ‘CIA altımızı oymuş’ dedi, 80’de de ‘darbeyi bizim çocuklar yaptı’ dediler. Amerika kendi siyasetine kimi daha yakın görüyorsa, onu destekler. Ona bakarsanız, Baykal da Amerika’ya gitmişti. Burada siyaset yapmak böyle bir şey. İktidara Doğu Perinçek gelse, önce Amerika’ya gider. Batı bile Amerika’ya kafa tutamıyor. Burada önemli olan, bizim öyle bir politika geliştirmemiz lâzım ki, Amerika’nın çıkarlarına alet olmalıyım.

* İç siyasete dönecek olursak, askerî vesayet ne zaman sona erer?

Bu gerilim tırmandıkça, fikrî bir çatışma olacaktır. Kim ki halkı arkasına alırsa, demokrasinin önünü açacaktır.

* “Ne mutlu Türküm” demeyen insanlar yok oluncaya kadar çatışma devam edecek galiba(!) Tabiî Kutlu Doğum Haftası’nın da coşkuyla kutlanmaması gerekiyor.

Bu korkunç bir şey. Türkiye’ye en büyük kötülük bu anlayışla yapılabilir. Bu hastalıklı bir anlayış. Bu coğrafya çok dilli, çok dinli, mezhepli bir coğrafya....

* Daha önceki röportajınızda, “Erdoğan’ın kendi partisinin başında kalması ve Çankaya’ya hakikaten demokrat, tarafsız, vizyon sahibi, hukuku işleten bir insanı seçmek. O zaman askerin bu tür müdahalelerinde radikal davranarak, onları emekli edebilirsiniz” demişsiniz. Gelinen noktaya baktığınızda ne düşünüyorsunuz?

Aynı görüşteyim. Bence AKP siyaseten yanlış yaptı. Benim için Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasının bir sakıncası yoktur. Ben askerî vesayetin geriletilmesi ve cuntacı askerlerin emekli edilebilmesi için böyle bir şey önermiştim. Erdoğan, Abdullah Gül’le demokrasiye karşı olan askeri emekli edemezdi. Benim amacım demokrasinin yolunu açmak.

* Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turundan sonra Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP’nin önünü kesmek için verilmiş bir karar. Anayasa Mahkemesi muhtıradan etkilenmiştir. Hukukun siyasete alet edilmesi kendi ruhuna aykırı olmuştur.

* Peki AKP’nin kapatılması için dâvâ açılacağı söyleniyor. Sizce böyle antidemokratik bir şey olabilir mi?

Türkiye’de her şey olur. 367 meselesini altı ay rüyamızda görsek inanmazdık, ama gelinen nokta ortada. Burası Türkiye... 367 kararı veren mahkeme kapatma kararı da verebilir. Partiyi kapatmak için geçerli delillerin olmasına gerek yok, önemli olan zihniyet. Refah Partisi’nin de temelsiz gerekçelerle kapatıldığını gördük.

* 301. maddeyi savunan Adalet Bakanımız partisini korur herhalde?

AKP, Cemil Çiçek gibi, Abdülkadir Aksu gibi bakanları bünyesinde tutuyor. Bunlar hem ülkeye, hem kendi partilerine zarar veriyor. 301’i aslanlar gibi savundu Çiçek. Aksu ise Dink cinayetinde görevini ihmal etmiştir. Bu bakanlar başka ülkede olsa harakiri yapardı. Niye bu bakanlar neden görevden alınmadı?

* Hükümetin içinde devletin belli kademelerinin temsilcileri olduğu söylentileri var...

Neyin temsilcisi olduklarını bilmiyorum, ama hukukun ve demokrasinin temsilcisi değiller. Bunu AKP düşünsün.

MUHTIRACILAR YARGILANAMIYOR

* Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Şemdinli dâvâsının askerî mahkemede görülmesi gerektiğine dair kararının nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çift başlı yargı ve askerî suçların geniş yer tutması. Askerî suç alanını genişleten Anayasanın 145. maddesinin kaldırılması lâzım. AKP bunu kaldırsın. Bunu yapamıyor, ama bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer almasını CHP’yle birleşerek Meclisten geçiriyor. Ne kadar demokratlar değil mi? Okuma yazması olmayan insanların oy atarken yanlış yapması için düzenlenmiş bir uygulamaya ‘evet’ diye biliyorlar. Tam bir esnaf bezirgan mantığı. Bunlarla bir şey olmaz. Niye temsili engelliyorsunuz? Etnik temel üzerinden siyasete yapmak demokratik mantığa uymaz, ama bu bir mecburiyet.

* Şemdinli dâvâsındaki son karara dönersek...

TCK’daki suçlar, siyasî suçlar bile, askerî suç haline getirmiş oluyor. Askerî mahallerde ne suç işlerse işlesin askerî mahkemeye gönderiliyor. Muhtıra nerde yazılıyor, askerî mahalde. O zaman muhtırayı yazan askerleri yine askerler yargılayacak, buradan nasıl bir netice çıkacağını herkes biliyor. Herhangi bir genelkurmay, muhtıra yazdığında kendisine sicil verdiği savcı mı genelkurmay hakkında soruşturma açacak? Bu da ayrı bir konu.

Hasan Hüseyin KEMAL

21.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (18.05.2007) - Turizmde gelecek, yaylalarda

  (16.05.2007) - Televizyonunuza seyirci kalmayın!

  (15.05.2007) - Tekstil sektörüne gümrük engeli

  (14.05.2007) - Son kozlarını oynuyorlar

  (11.05.2007) - Kiradan kurtulmaya hazır mısınız?

  (07.05.2007) - CHP ideolojisi çöktü

  (30.04.2007) - Halk darbe istemiyor

  (26.04.2007) - Türkiye barajlarla kalkınır

  (23.04.2007) - Biten sürecin son temsilcileri

  (20.04.2007) - ‘Peygamberimizi çağın araçlarıyla anlatabilmeye odaklandık’

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004