Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Halk bu kadar aşağılanmamıştı

22 Temmuz seçimlerine hızla yaklaşırken, gündelik siyasetin dışında Türkiye’nin nasıl bir siyasetle yönetildiğini anlamak ve anlamlandırmak daha doğru olur sanırım. Bu açıdan değerlendirdiğimizde çok partili hayatın ‘vazgeçilmez’ muhalefeti CHP’ye dönüp bakmak, nasıl bir zihniyetle muhalefet ettiğini görmek ayrı ve anlamlı bir bakış açısı olacaktır. CHP’nin nasıl bir zihnî kodlanmayla Türk siyasetinde yer aldığını bilmek, demokrasi arayan halk için gerçekçi ufuklar açacaktır.

Biz de, bu noktada, CHP Parti Meclisi eski üyesi Haluk Özdalga’yla konuştuk. Özdalga, CHP’nin demokrasi gibi bir derdi olmadığını, statükonun yanında ve halkın karşısında yer aldığını söylüyor ve ekliyor:

Baykal ve arkadaşları sadece basit bir balo değil, maskeli balo oynuyorlarmış. Sosyal demokrat gibi görünüp, demokrasiyi sabote ediyorlarmış.

*Türk demokrasisi ve CHP deyince ne söylemek istersiniz?

Demokrasinin pek çok tanımı var. Bunlardan güzel bir tanesi; demokrasi eşittir, çoğunluk yönetimi, artı azınlık hakları şeklinde olanıdır. Burada ifade edilen azınlık, çoğunluktan her anlamda farklı olanlardır. Farklı düşünen, farklı inanan, farklı yaşayan, farklı kimliğe sahip olan, v.s…

CHP ne çoğunluk yönetimine inanıyor, ne de yukarıdaki anlamda azınlıkta bulunan, çoğunluktan farklı olan insanların haklarına inanıyor. Bu, kendisini sosyal demokrat gören bir parti için acı bir durum. Zaten Baykal’ın CHP’si sosyal demokrat filan değil. Tepeden inmeci bir seçkinler partisi…

*Sizce laiklik tehdit altında mı?

Ben Türkiye’de laikliğin tehdit altında olduğunu düşünmüyorum. Bunu yıllardır söylüyorum, yazıyorum. Evet, Türkiye’de din kurallarına dayalı bir devlet ve anayasa düzeni arzu edenler, laik düzeni değiştirmek isteyenler olabilir, ama bunlar sadece çok küçük bir azınlık. Bir toplumda, her türlü doğrultuda aşırı düşüncelere inanan insanlar olabilir. Bu belki de, toplum olmanın tabiatında var. Ama laiklik bizim toplumumuzda çok güçlü köklere ve geleneklere sahip, çok geniş kesimler tarafından benimseniyor ve bir tehdit söz konusu değil.

*Zaten T.C. kurulmadan önce de dini esas alan bir devlet olmadığımız yolunda yorumlar var. Ne dersiniz?

Bu durum, sanıldığı gibi, aniden 1923’te Cumhuriyet’in ilân edilmesiyle ortaya çıkmış da değil. Evet, cumhuriyet laikliğin kök salmasına büyük katkı yaptı, ama bunun daha derinlere ve uzaklara giden başka önemli nedenleri de var. Düşünün ki, bazı tarihçilerin karanlık çağlar diye de adlandırdığı orta çağlarda bile, bizde din kurallarına göre devlet düzeni olmadı. Şimdi mi olacak? Laikliğin en büyük güvencesi, bu toplumun bin yıllık örf ve âdetleri, devlet ve din anlayışıdır.

*Peki CHP’nin laiklik konusundaki tavrını nasıl buluyorsunuz?

Buna karşılık Baykal CHP’si, tüm siyasetini “laiklik elden gidiyor” korkusunu yaymaya kurmuş durumda. Bunun bir nedeni, kendi toplumuna, geleneklerine yabancılar. Bir başka nedeni ise, olmayan bir tehdit ve korku yaratarak, iktidar mücadelesinde kendine avantaj sağlamak istemesi. 11 Eylül sonrasında dünyada İslâm’a karşı önyargıların böylesine çoğaldığı bir ortamda, Baykal’ın izlediği bu politikaya çok üzülüyorum. Türkiye, Baykal’ın da körüklediği bu suçlamaları hiç hak etmiyor. Ortada, Türkiye’ye yapılan büyük bir haksızlık var.

Laikliğe karşı tehlike olarak görülen muhafazakâr kesimin cumhuriyet, laiklik ve demokrasiyle problemi olmadığı halde, neden zorla tehlike olarak lanse ediliyor? Tabiî cumhuriyetle problemli olan çok küçük bir azınlık olduğunu biliyoruz…

Laiklik tehdit altında diyenler ikiye ayrılabilir. Birinci grupta, samimî olarak bir tehdit hissedenler, laik düzenin değişebileceğinden, özellikle yaşam tarzlarına dönük bir tehdidin ortaya çıkabileceğinden endişe edenler var. Türkiye’yi yönetenler, bazı vatandaşlarımızın yaşadığı bu samimî endişeyi ciddiye almalı ve onları ikna etmeye, korkularını gidermeye çalışmalı. Ama o arada, geleceğe dönük bir endişe olarak değil, bugün mevcut ve bir başka kesim yurttaşımızın yaşam tarzına dönük, özellikle giyim tarzına dönük fiilî yasaklar var. Bunu da düzeltmemiz gerekiyor.

*Ya ikinci grup?

“Laiklik elden gidiyor” korkusunu tamamen siyasî amaçları için istismar eden geniş bir kesim var. Bu insanlar samimî değil, ne kadar gayret etseniz onları ikna edemezsiniz. Laiklik gidiyor korkusunu, bir siyasî mücadelenin, bir sınıf mücadelesinin aracı olarak kullanıyorlar.

Sınıf mücadelesi derken, Marksist anlamda bir tahlili ima ediyor değilim. Seçkinlerle millet, özellikle bugüne dek dışlanmış, horlanmış, itilip kakılmış, küçük görülmüş halk kesimleri arasındaki iktidar mücadelesini ima ediyorum. Üstelik, seçkinlerle dışlanmışlar arasında son derece sert bir mücadele yaşıyoruz Türkiye’de. Bunu sadece bugünü kapsayacak şekilde söylemiyorum. Avrupa sınıf mücadelesi tarihini yıllarca inceledim. Seçkinlerin iktidar konumlarını bu derece sert, inatla, katı bir şekilde koruduğu, geniş halk kesimlerini böylesine kaba bir şekilde küçük gördüğü, onları cahil, aptal, hatta pis diye bu kadar açık bir şekilde aşağılayıp, dışladığı örnekler pek azdır. CHP inatla, demokrasiyi sabote etmek pahasına, iktidar konumunu korumak isteyen seçkinlerin siyasî teşkilâtlanması haline dönüştürüldü Deniz Baykal tarafından.

*CHP iktidar olmak için nasıl siyaset izliyor?

Baykal ve CHP’yi yöneten arkadaşlarının demokrasiye sadakati yok. Sandıkta kazanmadığı ve kazanamadığı iktidarı, Ankara’da ayak oyunları ile elde etmeye çalışıyor. Asker üzerinden siyaset yapıyor. Demokratik işleyişin durdurulması için açık kışkırtma yaptı. Deniz Baykal tarafından 2002’den bu yana izlenen siyaset, askerî rejim himayesinde kurulan Sunalp Paşa’nın MDP’sinin Millet Meclisine girdikten sonra izlediği siyasetin bile gerisinde, ondan daha demokrasi karşıtı. Baykal yazık ediyor CHP’ye…

*Bence CHP’nin iktidar olmasına gerek yok. Zaten gerçek iktidar CHP gibi geliyor bana. Ne söylerse bürokrasinin ve askerin yardımıyla yapıyor. Öyle değil mi?

Evet, Baykal da aşağı yukarı sizin ifade ettiğiniz gibi düşünüyor. Ama hareket alanı giderek daralıyor ve halk bu zihniyeti yakında tasfiye edecek. Belki de Baykal yakında Anayasa Mahkemesine yeni bir iptal dâvâsı açabilir, “bu halkı iptal edin” diye…

*Türkiye’de başa geçen hükümetlerin oy oranına bakarak halkın bütününü temsil etmediklerinin dillendirilmesine ne dersiniz?

Baykal, ünlü yazar Orwell’in kullandığı anlamda iki dilli. En açık demokrasi karşıtlığını size demokrasi ve özgürlük diye sunabilir, işine gelirse. Bir de şunu eklemek istiyorum, seçimde oy kullanmayanların sayısını, yüzdesini de dikkate alarak filan parti aslında toplam seçmenin sadece yüzde şu kadarını aldı diyenler, hem demokrasiden hiç nasiplerini almamışlar, hem de kötü niyetliler. Ciddiye alınacak hiçbir tarafları yok.

*Cumhuriyet mitinglerini nasıl yorumluyorsunuz?

Ben insanların toplantılar ve mitingler yapmasının, konuşmasının iyi şeyler, çok faydalı şeyler olduğunu düşünüyorum. Ancak toplantılar yaparak, bol bol konuşarak, yanlışlarımızı görüp azaltabiliriz. O mitinglere katılanların paylaştığı sadece bir tane ortak düşünce vardı, laikliğin korunması. Bu düşünceyi ben de paylaşıyorum, ülkenin kahir çoğunluğu da aynı düşüncede. Katılanlar arasında, yukarıda anlattığım anlamda, hem samimî bir şekilde laiklik tehdit altında endişesini duyanlar, hem de bu korkuyu siyasî amaçları için istismar etmek isteyenler vardı.

Buna karşılık laiklik dışında işlenen konuların, dile getirilen görüşlerin büyük çoğunluğu ile mutabık değilim. Demokrasi karşıtı, açık toplum karşıtı, dünyaya açılma karşıtı pek çok şey söylendi. Türkiye’yi bütün dünyadan tecrit etmek isteyen, Kuzey Kore’ye, Küba’ya benzetmek isteyen çevreler, hezeyan içinde sloganlar ve görüşler haykırdılar. Zaten oradaki kitle içinde bile, o doğrultuda geniş bir mutabakat olduğunu sanmıyorum. Ama, bazıları hezeyan içinde ifade edilen bu görüşlerin ortaya dökülmesinin dahi, uzun vadede yanlışların azalmasına katkı yapacağını düşünüyorum. Konuşmak her zaman iyidir.

*Onur Öymen, çağdaş hükümet olmanın şartını balo düzenlemeye kadar indirgiyor. Bu çağdaşlığın göstergesi mi?

Onur Öymen, balo düzenlemeyi ilericiliğin bir kanıtı diye görüyor! CHP balo düzenleyebilir, o nedenle ilerici ve çağdaş. Bazı hükümetler balo düzenleyemez, o nedenle gerici! Hem acı, hem de gülünç bir durum. CHP’nin genel başkan yardımcısı, bir üst sınıf adeti olan, üstelik Türk toplumunun değil, daha çok başka ülkelerin üst sınıflarının seçkinlerine özgü bir eğlence türü olan balo işini ilericilik sanıyor. Görüyorsunuz, bol bol konuşmak ne kadar faydalı! Dilerim Baykal teşvik etsin, Öymen de bol bol konuşsun.

Doğrusu, Baykal’ın ve Öymen’in balo düzenlemesinin hiçbir sakıncası yok… Ama, geçtiğimiz günlerde Nokta dergisinde yayınlanan Amiral Örnek’in günlüğü de gösterdi ki, Öymen gizli gizli en üst düzey komutanlarla görüşüp, onları müdahaleye kışkırtıyormuş. Yani Baykal ve arkadaşları sadece basit bir balo değil, maskeli balo oynuyorlarmış. Sosyal demokrat gibi görünüp, demokrasiyi sabote ediyorlarmış.

*Geçen haftaki röportajımda Tevfik İleri’nin “Allah hiçbir iktidarın karşısına CHP muhalefeti gibi bir muhalefeti çıkarmasın” sözlerine yer vermiştik. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Baykal yönetiminde CHP’nin yürüttüğü muhalefetin önemli bir ayağı, ne pahasına olursa olsun, iktidarın başarılı olmasını engellemek. Bu anlayışa göre, hükümetin hareket alanı daraltılmalı, köşeye sıkıştırılmalı, tuzaklar kurulmalı, yanlış yapmaya sevk edilmeli ve ülkenin çıkarlarına ters bile olsa, muhtemel başarısı sabote edilmelidir.

Bu yıkıcı muhalefet çizgisi, 2002 seçimlerinden hemen sonra Baykal tarafından tasarlandı ve dikkatli bir şekilde dozu giderek yükseltilerek uygulandı. Baykal, Türkiye’nin çıkarlarına uygun olsa bile, AK Parti’ye puan kazandıracak her uygulamaya muhalefet etti. Buna karşılık, destek olacağız diye tuzaklar kurarak, AK Parti’ye yanlış yaptırtmaya çalıştı.

*Meselâ...

AB’yle üyelik müzakerelerini başlatma kararının alındığı Aralık 2002 Kopenhag zirvesi sırasında, Baykal’a göre, AK Parti hükümeti masadan kalkmalı ve müzakerelerden çekilmeliydi. O takdirde, CHP’de hükümetin yanında duracaktı! Bu tutumun gerçek nedeni, müzakerelerin başlamasıyla Türkiye’nin özelikle ekonomide önünün açılacak olmasıydı.

Daha da kötüsü, Baykal’ın yürüttüğü Kuzey Irak siyaseti: Hükümet Kuzey Irak’a asker gönderip savaş yapmak için TBMM’de karar almalıydı ve CHP’de buna destek olacaktı! Öylece, seçim öncesinde AKP hükümeti korkunç bir dipsiz kuyuya düşecekti. Ancak, Baykal’ın AK Parti’ye kurmak istediği tuzakların, aslında Türkiye’nin çıkarlarına kurulan tuzaklar olduğuna dikkat edilmeli.

Hasan Hüseyin KEMAL

04.06.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (28.05.2007) - Siyaset, ekonominin önüne geçmesin

  (27.05.2007) - 27 Mayıs zihniyeti yine iş başında

  (24.05.2007) - Terö rün hedefi toplumu bölmek

  (21.05.2007) - Şizofrenik bir durum...

  (18.05.2007) - Turizmde gelecek, yaylalarda

  (16.05.2007) - Televizyonunuza seyirci kalmayın!

  (15.05.2007) - Tekstil sektörüne gümrük engeli

  (14.05.2007) - Son kozlarını oynuyorlar

  (11.05.2007) - Kiradan kurtulmaya hazır mısınız?

  (07.05.2007) - CHP ideolojisi çöktü

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004