Sınavlar yaklaşırken...
Önümüzdeki günlerde öğrencilerin geleceğini yakından ilgilendiren Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) ve Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) var. Sınavlar yaklaştıkça öğrencileri ve ailelerini büyük bir heyecan ve telâş sardı. Bu hafta sınavla ilgili son hazırlıklar ve gençlerin neler yapmaları gerektiğine değineceğiz. Gerçekten sınavlar, hayatımızda küçük birer adımdır. Önemli olan kendimizi iyi hissetmek ve elimizden gelenin en iyisini yapmaktır.
Sınava dair…
Sınavları kişiliğinizin test edildiği ortamlar olarak değerlendirmemek gerekir. Öğrenciler, sınavları ve sınavın sonuçlarını öyle büyütür ve abartırlar ki, zamanla kendi oluşturdukları kaygılarının esiri olurlar. Öğrenciler, kendilerine bu sınavın hayatın sonu olmadığını telkin etmelidirler. Bu güne kadar elinizden gelen her şeyi yaptınız; Çalıştınız, emek harcadınız, sevindiniz ya da üzüldünüz. Artık son hazırlıkları tamamlamanın ve rahatlamanın zamanıdır. Son haftaları genel tekrar yaparak ve dinlenerek değerlendirebilirsiniz. Unutmayalım ki, öğrencilerin kaygılı olması soruların zorluk ya da kolaylık derecesini değiştirmemektedir. Sınav öncesi kendinizi yıpratmanın hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü sınavda son ana kadar elinizden gelenin en iyisini yapacağınız için enerjinizi o ana saklayın.
İki sinek süt dolu bir bardağın içine düşmüşler. Uzun süre çırpınıp durmuşlar ama bardağın içi kaygan olduğu için bir türlü bardağın dışına atlayamamışlar. Sineklerden birisi dayanamayarak 'Buradan kurtulmamız imkânsız' diye düşünmüş ve kendini sütün içine bırakarak boğulmuş. Öbür sinek ise azmini koruyarak 'Direnmeye devam etmeliyim, belki beni gelip kurtaran olur' diyerek daha çok çırpınmaya ve tutunmaya çalışmış. Uzun süre didinip durmuş, ama gelen giden yokmuş; tam azmini ve umudunu yitiriyormuş ki, içinde çırpındığı sütün çalkalanmaktan kaymak bağlamaya başladığını fark etmiş. Azimle çabalayan sinek, kaymağın üzerinde kalıp, batmaktan kurtulmuş ve tutunup dışarı atlayıvermiş.
ÖSS ve OKS için erken tatil müjdesi
Bu yıl Öğrenci Seçme Sınavı'na (ÖSS) ve Ortaöğretim Kurumları Sınavı'na (OKS) girecek olan öğrenciler, bir hafta önce tatile başlayacak. OKS sınavına katılacak 824 bin ilköğretim son sınıf öğrencisi 1 Haziran Cuma gününden, OKS'nin yapılacağı 10 Haziran Pazar gününe kadar izinli sayılacaklar. Bu öğrenciler 11 Haziran Pazartesi gününden itibaren, okulların yaz tatiline gireceği 19 Haziran'a kadar eğitime devam edecekler. Lise son sınıf öğrencileri ise 8 Haziran Cuma gününden itibaren ÖSS'nin yapılacağı 17 Haziran'a kadar izinli sayılacaklar. İlk ve ortaöğretim okulları 19 Haziran'da kapanacak ve öğrenciler karnelerini bu tarihte alacak.
Sınav stresi sağlığınızı olumsuz etkileyebilir
Stres psikolojik, sosyal, kültürel ya da fizikî alanların organizmada oluşturduğu değişiklikler olarak tanımlanmaktadır. Sınav stresi 14-20'li yaşlarda kronik strese sebep olmaktadır. Erken yaşlardan itibaren sınav stresi yaşayan gençlerde, baş, sırt ya da kas gibi çeşitli sağlık sorunları, konsantrasyon (yoğunlaşma) eksikliği, unutkanlık, ruhsal değişimler, uyku düzenlerinin bozulması, iştah azalması, kalp ritmi bozukluğu, çarpıntı vb. bedensel ve ruhsal bozukluklar ortaya çıkmaktadır.
Son bir hafta nasıl değerlendirilmeli
Sınava kısa süre kala ders çalışmayı bırakmalısınız. Özellikle yeni konuları yetiştirmeye çalışmak hem moralinizi hem de konsantrasyonunuzu olumsuz etkiler. Hoşunuza giden ve moral veren şarkılar dinleyin. Sürekli evde oturmaktansa kısa yürüyüşler yapın, farklı aktivitelere katılın. Sınavdan en az birkaç gün önce sınava gireceğiniz okulu bulun. Kalem, silgi, sınav giriş kartı ve kimliğinizi rahatça bulabileceğiniz ama başkalarının yerini değiştirmeyeceği bir yere koyun. Arkadaşlarınızla sınav sohbetleri yapmak yerine, kendi iç sesinize kulak verin. Bugüne kadar neleri başardığınızı düşünün. Sınav günü nasıl besleneceğinizden, ne giyeceğinize kadar pek çok şey söylenir. Buradaki püf noktası şudur; Sınav gününün diğer günlerden farkı yoktur. Her gün ne giyiyorsanız yine o giysileri tercih edin. Kahvaltı yapmak önemlidir. Ama abartıp tıka basa yemenin de doğru olmadığını belirtelim. Susamadıkça, 'sınavda susarım' diyerek su içmek daha sınavın başında tuvalete gitme ihtiyacı duymanıza sebep olabilir.
Sınava başlarken…
En iyi bildiğiniz derse öncelik verin. Söz gelimi şimdiye kadar hep Türkçe dersinin sorularından başladıysanız yine aynı dersten başlayın. Son anda strateji değiştirmek, zaman kaybetmenize ve başarınızın düşmesine sebep olabilir. Sorularla zıtlaşmayın. Yanına görebileceğiniz büyüklükte bir işaret koyarak sonraki sorulara geçin. Vakit kalırsa yapamadığınız sorulara tekrar dönebilirsiniz. Cevapları cevap kâğıdına 10'lu gruplar halinde işaretleyebilirsiniz. Çünkü bir soruyu çözmek sonra o cevabı cevap kâğıdına işaretleyip sonraki soruya geçmek zaman kaybettirebilir. Sınavda hem kolay hem de zor sorular bulunmaktadır. Bu sebeple çözemediğiniz veya zorlandığınız sorular moralinizi bozmamalıdır. Sınav süresini sonuna kadar kullanın. Cevap kâğıdınıza adınızı, soyadınızı, kitapçık türünüzü işaretlemeyi ve cevap kâğıdının ilgili bölümünü imzalamayı unutmayın.
Hedefi görmeyen başaramaz
Gençlerin birbirinden farklı beklentileri ve hayalleri vardır. Başarılı insanlar, yeteneklerinin ve ne istediklerinin farkındadırlar. Bunu çalışırken motivasyon aracı olarak kullanırlar. Sınava bir hedef doğrultusunda giren öğrenciler başarılı olmaktadır. Hedeflerinizi sınav sonrasına bırakmayın ve beklentilerinizi net olarak ortaya koyun.
Florance Chadwick, hem Fransa'dan İngiltere'ye, hem de İngiltere'den Fransa'ya yüzerek Manş Denizini her iki yönde geçen ilk bayan yüzücüydü. Bir ideali daha vardı: 'Catalina Adası'ndan California sahiline kadarki 21 millik mesafeyi yüzen ilk bayan yüzücü olmak.' Ama bu iş hiç de kolay olmayacaktı. Yılın en sıcak günlerinden 4 Temmuz'da bile, yüzeceği denizin suyu insanın bedenini uyuşturacak kadar soğuktu. Hava o denli sisliydi ki, yüzücü kendisine eşlik eden tekneleri zorlukla seçebiliyordu.
Florance, soğuğa ve köpek balıklarına rağmen tam 15 mil yüzdü. Teknede bulunan annesi ve antrenörü 'Başaracaksın, az kaldı' diye bağırıyorlardı. Televizyonlarının başında onu seyreden milyonlarca insan, başarısı için duâ ediyordu. Sonra 5 mil daha yüzdü. Teknedekilerin bütün teşviklerine rağmen kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Herkes hayal kırıklığı içerisindeydi. Çok kısa mesafe kala başarılı yüzücü vazgeçmişti. Florance Chadwick, daha sonra başarısızlığının sebebini şöyle açıkladı: 'Önümde hiçbir şey göremiyordum. Karayı görebilseydim başarabilirdim!' Onu durduran ne soğuk, ne on altı saat süreyle kulaç atmanın yorgunluğu, ne de köpek balıklarıydı. Başarısızlığına hedefini görememesi sebep olmuştu. İki ay sonra, Florance yine denedi. Su yine soğuktu, sis yine her şeyin üstünü örtüyordu. Ama bu defa, Florance sisin ardında bir yerde kıyının olduğunu düşünerek yüzdü hep. Sahili hayal ederek attı kulaçlarını ve başardı! Catalina Kanalını geçen ilk kadın unvanını kazandı. Hem de erkeklerin rekorunu iki saat geçerek…
Değerli gençler; Sınavlar başarıyı yakalamamızda bize sadece yardımcı olabilirler. Hayatımızın her anı yeni başarılar için çalışmakla geçecektir. Her genç biriciktir ve değerlidir. Sınavlarla ilgili düşüncelerinizi ve paylaşmak istediklerinizi [email protected] elektronik mektup adresinden bana ulaştırabilirsiniz. Bütün hayatınızın umut ve başarılarla süslenmesi dileğiyle…
|
29.05.2007
|
|
10. Yıl Marşı
Tipik şark toplumlarının özelliğidir semboller. Fazla söze ne hacet! Biz susalım, sembollerimiz konuşsun! Uzak Doğu’dan Yakın Doğu’ya, içinde yaşadığımız Ortadoğu’ya kadar, bütün milletlerin hayat biçimidir semboller. Aslına bakarsanız, insan türünün en büyük söylemi de semboller üzerinden geliyor ve Doğu, Batı fark etmeden her ırktan insan sembollerle yaşıyor.
Semboller kimi ilkel kabilelerde tapınılan bir puttur, kimi orta medenî insan topluluklarında uğur-uğursuzluk sembolleridir. Eski Yunan geleneğindeki "Tanrı-Tanrıçalar" da sembollerden ibaretti aslında. Hâlâ sosyete geleneğinin bir parçası olarak kabul edilen, oysa onların deyimiyle "batıl inançlardan" olan burçlar da birer semboldü. Fal, nişan okları, uğur böceği, mavi boncuk türünden sembollerse hayatlarını devam ettiriyor kimi sosyetik ortamlarda.
Sembollerin çoğunluğu araçtı bir zamanlar; şimdilerde amaçlaştırıldı, kutsallaştırıldı. Zaten bir sembol korunmak isteniyorsa, hemen kutsallaştırılıp dokunulmaz hale getiriliveriyor. Toplumsal çekişmelerde, uluslar arası mücadelelerde bu kutsallar öne çıkarılıp, taraf-karşıt mücadelesi başlıyor hemen.
Sembollerle yaşayan toplumların, dünya geneline baktığınızda, gelişmemiş, çadır ya da aşiret-kabile kültürüyle yaşayan topluluklar olduğu hemen görülür. Kahramanlıkları, üzüntüleri, hazları, zevkleri, nefretleri sembollerle ifade edilir. İnsanlar arasındaki iletişim semboller üzerinden yapılır. Beden dilleri fena halde gelişmiştir. Ağız dalaşları, el kol hareketleri, Beykoz işaretleri denilen kaş göz işaretleri gibi iletişim araçları olağanüstü gelişkindir. "Leb…" demeden "leblebi", "Teb…" demeden "Tebareke" denilmek istendiği hemen anlaşılır.
Bu topluluklarda semboller öylesine kutsanır ki, çoğu kez semboller elden gidiyor diye feryad-u figan edilir. Silâhlar çekilir. İhtilâller bile yapılır. Bu bakımdan sembolleri korumak, karşıt sembolleri de ortadan kaldırmak için yasalar bile çıkarılır. Kutsanmış semboller uğruna nice canlar yanar, nice kanlar akar her kesimden.
Amaçlaştırılmış semboller, insanların psikolojik yapılarının tecessüm etmiş şekliyken, zaman içinde put haline getirilip, kimsenin sorgulayamayacağı "tabu"ya dönüşür. Semboller tabulaştırılır, tabulara tapınılmaya başlanır. Kızılderili totemlerinden farkı kalmayan bir görüntüye bürünür semboller. Toplumun uyanıklarıysa, semboller üzerinden ticaret yapar, hatta bu tabular sayesinde köşe döner, rant elde eder.
Toplumu germe mücadelesinde birbiriyle yarışan kesimlerin de sembolleri öne çıkardıkları gözlemleniyor hemen. Miting alanlarını doldurup CHP'yi canlandırmaya çalışan kesimlerin topladığı kalabalıklar 10. Yıl Marşıyla toplantıyı tamamlıyorlar. 10. Yıl Marşı; hani 1933'lerin din ve maneviyat adına her bütün sembollerin yeraltı edildiği ve ezanın yasaklandığı dönemin sesli sembolü. Kurtuluş savaşının ve onu anlatan İstiklâl Marşının unutturulduğu, Kemalist ideolojiyi haykıran bir "Ulusal Düttürü"ydü 10. Yıl Marşı. Şimdi bakıyorum da, 28 Şubat sonrası 30'lu yıllara özenen Halk Parti zihniyetinin sesli sembolü oluverdi yeniden. Ve yine bakıyorum da bazı sağ sembolleri savunan ve İstiklâl Marşı kuşağının torunları olduklarını söyleyenler de-sanıyorum gafletle-bu sesli sembolün arkasında saf tutuyorlar bilmeden.
Semboller aslında birer hiçtirler. Onlara anlam yükleyen biz canlılar; talihsiz bir asrın sözel iletişim eksikliği hastalığından muzdarip olan nesilleri olan biz anlam yüklüyoruz. Ne görüntünün ve ne de sesin kendisi ne ki; hepsi vasıtayı, aracılığı, ortak koşmayı, O'ndan başka ilâh tanımamayı bize öğütleyen İhlâs Sûresinin sunduğu tevhid inancı gereği birer hiçtirler. Peki, hiç için bu kadar kalp ve kafa kırmaya değer mi?
|
B. Sait ÇİFTÇİ
29.05.2007
|
|
‘Hizmet içi eğitime’ rağbet artıyor
Okulda verilen eğitim bireylerin yeteneklerini keşfetmesi ve geliştirmesi için yeterli değildir. Bununla birlikte iş hayatında bireylerin okulda öğrendikleri bilgilerle çözümleyemeyeceği sorunlarla karşılaşması muhtemeldir. Çalışanın bu eksikliği giderebilmesi için eğitim alması gerekmektedir. Çalışanların çok yönlü becerilerinin, grup içinde etkin görev alabilmesini sağlayacak yeterlilikleri ve etkili grup çalışmasına uyum sağlama kabiliyetlerinin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Okulda teknik araç gereçleri ve öğretim teknolojileri artan hızla sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Yeni bilgiyi öğretmek için o bilgileri öğrenmiş eğitimcilere ihtiyaç vardır. Eğitimciler hem bilgilerini yenilemekte, hem de öğrendiklerini öğrencilerine aktarabilmektedirler. Öğretmene yüklenen sorumlulukları düşündüğümüzde onların eğitimlerinin bir zorunluluk olduğu görülmektedir. Hizmet içi eğitim çalışmalarının, eğitim yönetimi, öğretim metotları, bilgisayar, program geliştirme özel eğitim ve rehberlik yabancı dil, ilkokul öğretmenlerine formasyon kazandırma, eğitim teknolojisi vb konularında yoğunlaştığını görüyoruz. Öğretmenlerin eğitim teknolojilerinin ve yeni eğitim programlarının gerisinde kalmamaları sağlanmalıdır.
Öğretmenlerin hizmet içi eğitime olan ilgisi her geçen gün artmaktadır. Meselâ; Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu'nun Mersin'de Kasım 2006'da 150 ilköğretim öğretmenine yönelik 'Eğitimde Yeni Yaklaşımlar' hizmet içi eğitim seminerine 15 gün içinde 10 bin başvuru yapılmıştır. Bakanlık, beklenenin üzerinde başvuru gelince, ilk aşamada, seminerin katılımcı sayısını 50 kişi artırmıştır. Talep hızla artmaya devam edince seminerin internet üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
Hizmet içi eğitimin bütün sektörlerde önemi büyüktür. Japonya'da imalat sanayiinde, büyük işletmelerin % 42'sinin düzenli hizmet içi eğitim programları vardır. Günümüzde hizmet içi eğitimde uzaktan öğretim yöntemleri ve örgütsel öğrenme kavramından söz edilmektedir. Hizmet içi eğitimlerin sadece öğretmenler için değil, üniversiteler, şirketler, sanayi kuruluşları, kamu kuruluşları için de genişletilerek devam etmelidir.
[email protected]
|
Mustafa OĞUZ
29.05.2007
|
|
Gelecek her zaman şimdiki malzeme ile inşa edilir
Hayata yeniden başlasaydım, gün gün değil, saniye saniye yaşardım… (Dostoyevski). Yaptığınız şeyler için duyduğunuz pişmanlık zamanla geçer. Ne var ki, yapmadığınız şeyler için duyulan pişmanlığın çaresi yoktur (Sydney J. Haris). Başarı merdivenlerini hata üstüne hata yaparak tırmandım (Mae West). Siz izin vermedikçe, hiç kimse, kendinizi değersiz hissettiremez! (Anonim). Kaptanın ustalığı deniz durgunken anlaşılır mı hiç? (Samsatlı Lukianos). Bazı insanlar kimliklerini bulamadıklarını söylerler. Hâlbuki kişilik insanın bulduğu değil, gerçekleştirdiği bir şeydir (Thomas Szasz). Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini, üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür (Schopenhaver). Eğer her şeyin kötü olacağını söylemeyi sürdürürseniz, bir kâhin olma şansınız artar (İ.B.Singer). Rüzgâra hâkim olamıyorsan yelkenlerini ona göre ayarla ve unutma ki hayat karşılaştığın güçlüklerle değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir... (Anonim). Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz (Kızılderili Sözü). Hayat; hayatı aramak değil, kendimizi aramaktır (C. Pavese).
|
29.05.2007
|
|
Biz de yaklaşıyoruz
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telâşla: '300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor' der. Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: 'Biz de onlara yaklaşıyoruz.'
|
29.05.2007
|
|
Öğretmen olağanüstü durumlara hazırlıklı olmalıdır
Okulda öğrencilerle ilgili ya da bütün okulu ilgilendiren beklenmedik durumlar ortaya çıkabilir. Sınıfta bir öğrenci bayılabilir ya da spor aktivitelerinde ve teneffüslerde kazalar meydana gelebilir. Öğrenciler kendi aralarında farklı sebeplerle şiddetli tartışmalara girebilirler. Sınıfta bir öğrenci bayıldığında ya da kaza meydana geldiğinde eğitimci soğukkanlılığını korumalıdır. Öncelikle öğrencilerin paniklemesi ve korkması engellenmelidir. Öğretmen öğrenciyle ilgilenirken, sınıf başkanını diğer öğrencileri sakinleştirmesini isteyebilir. Bir öğrenci görevlendirilerek, okul yönetimine haber vermek gerekir. Öğrenciler, kendi aralarında tartışıyorlarsa, öğretmen aralarındaki anlaşmazlığı gidermek için her iki tarafı da dinlemeli ve çocukları olumlu davranışlara sevk etmelidir. Okulda bu tür olaylar sıkça meydana gelmektedir. Eğitimciler, olayları sakin olarak ve farklı açılardan değerlendirirlerse, sorunların daha kolay çözümlendiğini göreceklerdir.
|
29.05.2007
|