Murat Göğebakan 2 ay önce “Sevgiliye” albümüyle dinleyicisiyle yeniden buluştu… Albüm, ismini Murat Göğebakan’ın gördüğü rüyadan almış. Albümde müziklerin ve
sözlerin bir çoğu Murat Göğebakan’a ait… Son zamanlarda okuduğunuz tüm röportajlarda sanatçılardaki kırgınlığı ve yılgınlığı fark ediyorsunuzdur siz de... Bir çoğu albüm yapmak istemediğini söylüyor. Bir çoğu da Murat Göğebakan gibi gitmek istediğini… Hayatlarımıza sinen bu yılgın hal hepimizin belâsı galiba… Murat Göğebakan’ın albümü kendisinin aksine gayet umut verici ve müzikleriyle hayli hoş bir albüm… Yeni bir albümün heyecanını gölgeleyen umutsuzluğu siz de fark edeceksiniz bu satırlarda. Belki de sadece maddî boyutu anlatmış deyip içinizden kızacaksınız..Aslında benim de maddi boyutundan söz edin dememin sebebi budur… Galiba ancak miktarları duyunca sorumluluklarımızı fark ediyoruz.
Şarkılar ânımıza eşlik eden iyi arkadaşlardır… Sizin anlarınıza da başkalarının gölgesi düşmesin…
Aslında Murat Göğebakan ile “Sevgiliye” albümünden sonra manevî anlamda maruz kaldıklarını, söyleşinin sonunda az çok tahmin edeceksiniz sizde. Bu yüzden, ilk olarak “Albümünüzü anlatır mısınız bize biraz?” diye başladık konuşmamıza. Göğebakan, dinleyen herkes inanılmaz güzel bir albüm dediğinden bahsederken, “Böyle bir eseri ortaya çıkarmak için 1200 saat stüdyoda çalıştık” diyor ve ekliyor; “Hangi yönünü anlatmamı istersin; maddî boyutlarından mı manevî boyutlarından mı bahsedeyim?”
Maddî boyutlarını anlatınca, harcanan emeklerin fark edileceğini söyledik. Göğebakan da, minimum standartlarda her yapılan bir albümün 100 küsûr milyar lira maliyeti olduğunu ifade ederken, “Eğer eserleri de satın alıyorsanız, bu bir kaç yüz bin dolarları buluyor” dedi.
“Havaya atılmış bir yatırım haline gelmiyor mu bu zamanda albüm yapmak” diye sorduğumuzda ise, “Artık yatırım değil... Eskiden plak sektörü vardı. Ama bitti. Çünkü ‘Silâh çıktı mertlik bozuldu’ diye bir laf vardır ya, internet çıkınca delikanlılık da öldü. Bütün her şeyi bitirdiler. Sistem içerisinde, bunun için yapılabilecek çok fazla şey yok. Eğer bu sistem değişmezse, biz bir daha albüm yapamayacağız çünkü…” şeklinde cevapladı.
“Albümün melodilerine siz öyle güvenmişsiniz ki, müziğin çok önüne geçmeden okumuşsunuz eserleri” tesbitimizi aktardığımızda, Göğebakan, bunun bilerek yapıldığını, insanların müzik eşliğinde kendilerini dinlemesini istediklerini belirtti. Ayrıca “Daha önceki albümlerimizde yönetmenliğimizi yapan arkadaşlarımıza bunu anlatamamıştım. Benim sesim değil, müzik ön planda olsun. İnsanlar bir takım şeyleri duysunlar, dinlesinler demiştim. Aslında ilk albümde yapmak istediğim, bu albümde yapmak istediğimdi” diye de ekledi.
Çetelenizde ne var?
10 yıl önce Kütahya’da üniversitede öğrenci iken konserinizi seyrettiğimden bu yana hayat çetelemde çok çizik biriktiğinden kaydederken, “Siz kendi çetelenizde ne görüyorsunuz?” şeklinde bir soru yönelttik. Göğebakan ise, şöyle cevapladı: “Ödemiş olduğum ciddi bedelleri görüyorum. 10 yıl önce 25-26 yaşındaydım. O zamanki saçlarım ile şimdiki saçlarımın rengi bir değil. 10 yıl içerisinde değişen çok şey oldu. Zira her anlamda çok büyük bedeller ödedim.
Murat Göğebakan “Siz diğer albümler de bu heyecanı nasıl canlı tuttunuz, nasıl şarj ediyorsunuz kendinizi?” diye sorduğumuzda, “Diyelim ki 4 tane çocuğunuz var. Her birini dünyaya getirdiğinizde ayrı bir haz yaşamaz mısınız? Aynı şeydir bu. Çünkü biz de dünyaya bir takım şeyler getirmek için mücadele ediyoruz. Beraberinde aynı olguyu hep yaşarsın. Gayet doğaldır. Zaten yaşamazsan da üretemezsin. Üretemezsen de bu işi bitirmişsin demektir. Mecbursun onunla yaşamaya. Sen istesen de istemesen de bir şeyler seni yaşatır... “ şeklinde cevapladı.
Kırılan şevk
Bu noktada, kendisinin albüm satışlarına getirdik konuyu. Çünkü bu konuda epey dertli idi kendisi. Albüm satışının düşüklüğü yanında, internetten ücretsiz indirilmesi, verilmeyen destekler de çok canını sıkmış. Böyle deyince başladı anlatmaya: “Yine internetten indirsinler, ama benim albümü demiyorum, bir tane albüm alsınlar mutlaka. Çünkü bir tane albüm Unkapanı’ndaki sektörü ayakta tutacaktır. Bugün bir tane alırsın, belki önümüzdeki altı ayda bir tane daha alırsın. Önemli olan budur. Enteresan bir şey diyeyim; 2000 yılında Unkapanı’ndaki 1 yıllık albüm tirajı 14 milyon idi. 2007 yılı Nisan ayı dahil satış ne kadar? 1 milyon yok. Bu bütün işler batak demektir. Orada çalışan bütün insanlar gidecek ve onlar gittiğinde biz üretemeyeceğiz demektir. Çünkü finans boyutu ve halkla ilişkiler konusunda zorlanacağız. Geri dönüş olmayınca sanata yansıyacak. İnternetin kabahati yok. Çok güzel bir sistem. Ben olsam, şarkı indirme konusunda 29 YTL’lik sabit ücreti 33 YTL yaparım. O zaman indirsin indirebildiği kadar. O 4 YTL’yi san'atçılara aktarırım. İşte bak denge nasıl sağlandı. Amerika, dünya bugün bunu yapıyor.
Bu kadar kolay mı deyip şaşırınca Göğebakan konuya biraz açıklık getiriyor: “Bu kadar kolay. Sizin ADSL aboneliğiniz vardır. 3 lira değil de, 5 lira verip san'atçıların istediğiniz kadar şarkısını indirebileceksiniz. Sizin için daha iyi değil mi? Benim için daha iyi. Ne oldu? Havuzda toplanan paralar dağıtılırken, “Murat Göğebakan senin payına eser başına düşen budur” denilecek. Ben de rahatça geçinir, rahat rahat şarkılarımı yapar, internete verir, insanlar oradan alsın derim.
“Olmuyor çocuklar”
Göğebakan’ın misyonunu hep sevgi olarak tanımladığını biliyoruz. Merak edip, “Ödediğinizi söylediğiniz bedeller sizin sevgi tarifinizi değiştirdi mi?” diye sorduğumuz soruya şöyle cevap veriyor: “Hayır değişmedi. Böyle bir şey hoş olmaz. O, ben olmam o zaman. Sadece sistemden dolayı inanılmaz şekilde kırgın olduğum için artık buradan gidelim, diyorum. Profesyonel olarak ben bu işe 10 yılımı vermişim. Daha bir evim yok. Bir 10 yıl sonra emekli olup, 20 yılı tamamlamış olacağım. O zaman gidip barlarda mı sahneye çıkayım? Bu albüme 2 yılımı verdim. Artık tükendim. Bundan sonraki projede ekibimle ben büyük bir aksilik olmazsa gitmeyi düşünüyoruz. Olmuyor. Üniversiteden istifa ettiğimde çalıştığım yere gelen tüm öğrencilerime de “Olmuyor çocuklar” demiştim.
Böyle bir cevabın ardından, “Siz olmadığında gidenlerden misiniz?” diye sormadan edemedik. Göğebakan bu soruya “Başka şansım yok. Bu saatten sonra başka bir iş yapamam. Bir güvencem de yok. Garip bir şey daha söyleyeyim; biz yüzde 18 KDV ödüyoruz, yüzde 25 de stopaj. Kafadan benden yüzde 43 gitti. Daha hiç bir şey yapmadım. İyi de benim bir mantığım var. En lüks vergileri bizler öderiz ama güvencemiz yoktur” diye cevaplarken Avrupa ve Amerika’daki durumu aktardı: “
Gariptir değil mi? Onun için sinemacıların, san'atla uğraşanların ölüleri köşelerde bulunur. Çünkü devlet hiçbir zaman yardım eli uzatmamıştır. Devlet hep onlardan beklemiştir. Oysa Batı’da öyle değildir. Meselâ Pink Floyd’un bir vokalisti bir şarkı yaptı, Galler’de malikanede yaşıyor. Tek bir şarkıyla. Neden? Çünkü o hakkı olan parayı alıyor. Tom Jones dinlediğinde kaç tane Ferrarisi var diye soruluyor. Ama gariban kirada oturuyor.”
|