Bebeklerle ilgili yapılan bilimsel araştırmaları büyük bir merakla okuduğumuzda, öğrendiğimiz her şey bütün çocukların mu’cize olduğu gerçeğini bir kez daha pekiştirir. Anne rahmindeki bebeğin, dış dünya ile yakından ilgili olması, doğduğu anda annesini, baba ve kardeşlerini sesinden, kokusundan hemen tanıyıvermesi ne büyük kudret delillerindendir.
Yeni doğan bebek ayın yüzüne ilk inen astronotun merakıyla dünya gezegenini tanıma çalışmalarına başlar. İşe önce kendisinden, ellerinden başlar. Sihirli bir oyunu seyredercesine günlerce el hareketlerini keşfeder. Minik kahkahalar eşliğinde ellerini evirir, çevirir, parmaklarını ağzına götürüp emer… Sonra ayaklarını, kulaklarını, çevresindeki eşyaları, yattığı odayı incelemeye başlar… Onun iki ayağı üzerinde durmaya çalışmasını, ilk adımlarını izlemek bir anne için hayatın unutulmaz fotoğraflarındandır… Hele de tonton bir bebeğiniz varsa…
İlk adımla beraber, evde bir hareketlenme, bir telâş, ortalığın hallaç pamuğu gibi atıldığı günler başlar. Tencereler, bardaklar, çekmeceler, düğmeler, patikler, hatta patates ve soğanların birlikte iç içe olduğu zamanlardır bu günler. Küçücük bir çocuk için kocaman evin keşfi kolay mıdır?
İlk kelimeler en yakından tanıdığı kişi ve eşyalarla ilgilidir. Anne, baba, abi, abla, eğer ağzınızdan sıkça çıkıyorsa “Allah” kelimesini bebekçe telâffuz çalışmaları…
İlk çizgiler, resimler…
Bu arada güzel san'atları unutmayalım. Parmaklarını boşuna mı denedi aylarca? Kalem, sihirli çizgiler âleminin keşfi demektir. Çizgiler âlemiyse kâğıtların yeterli gelmeyip evinizin duvarlarının da resim galerisi haline gelmesidir. Geçtiğimiz yıl bir sabah kalktığımda hol duvarları küçük kızımın boyu hizasında rengârenk pastel boya çalışmalarla doluydu. Şaşkınlığımı “Çok gücel olmus, di mi anne?” şeklinde yorumlayınca, kızmak mümkün mü? Başka resim alanlarına yönlendirmek, ona yeni duvar tasarımları için birkaç gün kazandırmak anlamına geliyor. Picasso’nun resimleri gibi, yorumu ancak kendisinden alabildiğiniz çalışmalar… Ev, kendisi, annesi, babası, abisi, Güneş, ay…
İlk sorular
En çok sorduğu sorulardan biridir “Bu ne?..”
Cevaplandırılması gereken o kadar çok soru vardır ki…
Küçük kızımın bitmek tükenmek bilmez sorularını cevaplarken, Cenâb-ı Hakkın Hz. Âdem’e “talim-i esmâ” olarak adlandırılan isimlerin öğretilmesi olayının, hep Hz. Âdem’in “Bu ne?” sorusuyla mı başladığını düşünmüşümdür nedense…
Merak duygusu, insanoğluna Hz. Âdem’den kalan en büyük genetik miraslardan biri değil midir sizce?
“Kalanlık oldu. Günec nele gitti anne? Onun adı ay mı? Ay yuvallaktı, ama kim ısırmış? Güneci çevmiyoyum, göclerimi acıtıyo…”
Çocukların kendini, çevresini, ayı güneşi, karı- yağmuru ile kâinatı tanıma ve tanıtma çalışmaları… Güneşin bizi, kuşları ve çiçekleri ısıttığını aydınlattığını, o gittiğinde arkadaşı ayın geldiğini, kışı, baharı, yağmuru bütün bunları Allah’ın bizi çok sevdiği için yaptığını anlatacaksınız, dikkatle, sabırla ve çocukça…
Geçenlerde ayı ve yıldızları beraberce seyrederken yaşanmış bir hikâyecik anlattım ona. Yıllar önce küçücük bir kızın halasının kucağında gökyüzünü seyrederken kulaklarına fısıldadığı tekerlemeyi öğrettim:
“Ay dede evin nerede? Sana kim bakar? Işığını kim yakar?”
“Kim yakar halacım?”
“Her gece ayın ışığını Allah parlatır tatlım…”
“Şimdi de Allah mı ışığını açıyo anne?”
“Evet, tatlım…”
Küçük çocukları dikkatle, sabırla izleyin. Kâinatı ve kendinizi kavrayabilme kabiliyetinizin seviyesini, hatta insanlık tarihinin gelişimini fark ettirecekler size…
Ve ilk şarkılar…
Şimdilerde bu yıl büyük bir keyifle gittiği anaokulundan öğrendiği bir şarkı dilimizde. Evin “Top 10” listesinde ilk sırada…
Gül çocuk, gülen çocuk
Gülmeyi seven çocuk
Günahı hiç sevmeyen
Cennet kokulu çocuk
Kalplerin neşesiyiz
Sözlerin güzeliyiz
Yarın açacak olan
Mutlu gül çocuklarız…
Evet sevgili anne babalar rahmetin bize hediye ettiği gül yüzlü çocuklarımızı soldurmayalım!..
05.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|