Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Çocuklarımızın başarısı için yönetim ve öğretmenlerle işbirliği yapın!

Yeni eğitim döneminde ilköğretim okuluna başlayan çocuklar, bu sene de bir hafta erken ders başı yapacaklar. Bu hafta öğretmenlerin aileye, ailelerin de okula yeni başlayan çocuklara nasıl davranmaları gerektiğine değiniyoruz.

Öğretmenler, aileleleri de

eğitim dönemine hazırlıyor

Ebeveynlerin heyecanına ortak olun.

Öğrenciler dışarıda sıra olurken, okula yeni başlayan öğrencilerle ve aileleriyle iletişim kurmaya gayret edin. Ebeveynler, okulun ilk günü çocuklardan bile daha heyecanlıdırlar. Onların bu heyecanını paylaşın ve onları rahatlatıcı sözler söyleyin. Sınıfa girerken gülümseyin. Bütün öğrencilerle birebir ilgilenin ve ailelerin çocuklarıyla ilgili o anki kaygılarına çözüm bulmaya çalışın. Bir veli diğer çocukları da ilgilendiren bir konu hakkında soru sorduğunda o soruyu diğer velilerin de duyabileceği bir ses tonuyla cevaplayın.

Öğrencinin özellikleri ile ilgili anneden bilgi alın

Çocuğun okula servisle mi yoksa yürüyerek mi geldiğini, ailede kaç kişinin çalıştığını, annenin bir işte çalışıp çalışmadığını ve gelir durumunu ilk günlerde öğrenmekte fayda vardır. Bunu yaparken nazik ve öğrenmeye hevesli bir dil kullanmak gerekir. Çünkü anne-babaya çocuk ile ilgili tavsiyelerde bulunurken saydığımız gelir durumu, kardeş sayısı, yaşadığı muhit gibi özelliklerin de göz önünde bulundurulması gerekecektir. Yine çocuğun kronik bir hastalığı, alerjisi, görme ya da duyma bozukluğunun olup olmadığının öğrenilmesi, çocuğun başarısını ve okula uyum sürecini kolaylaştıracaktır.

Anlaşılır bir dille konuşun

Farklı eğitim durumu, farklı kültürel bakışa sahip ve farklı muhitlerden gelen aileler, çocuklarını aynı okula yazdırmaktadır. Bu sebeple ailelerin çocuklara nasıl yardımcı olması gerektiğini anlatırken, herkesin anlayabileceği bir ifade benimsenmelidir. Çocukların uyku düzeninin sağlanması, beslenmeye ne tür yiyeceklerin konulması gerektiği, öğrencinin ödevlerine nasıl yardımcı olunabileceği üzerine sınıfın geneline hitap edilmelidir. Öğrencilerin özelliklerini bilmenin bu noktada çok faydası olacaktır. Her ebeveynle birebir ailenin yapısını değerlendirmek gerekecektir: Okula yürüyerek gelen çocuğa rahat ve ortopedik ayakkabılar giydirilmesi, kalabalık bir ailede yaşayan çocuğa bir çalışma ortamı oluşturulması, maddî durumu yetersiz olan ailenin kırtasiye ihtiyaçlarını ücretsiz karşılayan yardım kuruluşları hakkında bilgi verilmesi vb. ailenin durumuna göre ebeveynlere önerilebilir. Sağlık sorunları yaşayan çocukların eğitimi daha fazla dikkat gerektirir. Öğretmen, çocuğun sağlık durumunun eğitimi nasıl etkileyeceği hakkında bilgi sahibi değilse, aileye bu konuyu araştıracağını ve daha sonra kendilerini de bilgilendireceğini söyleyebilir. Konuşurken kesin ifadeler kullanmak, aileyi strese sokabilir. Bu sebeple ‘‘faydalı olur, etkili olabilir, söyleyebilirsiniz, başvurabilirsiniz’’ gibi daha yumuşak ifadeler kullanabilirsiniz.

Ebeveynleri, sınıf ve okulun

yapısı hakkında bilgilendirin

Ailelerin çoğu çocuklarını yazdırdıkları okula ilk kez geliyor olabilirler. Sınıf içerisinde varsa beslenme dolabı, kitaplık, televizyon dolabı vb araçları ve ne amaçla kullanabildiklerine değinin. Okulla ilgili velilere yol gösterin. Okulun tuvaleti nerededir, çocuklar nerede oyun oynayacak, fen ve bilgisayar laboratuvarı var mı, çocuk teneffüslerde öğretmene nasıl ulaşacak? Okul yönetiminin odası kaçıncı katta? Böylece öğrenci velileri hem kendilerini güvende ve huzurlu hissedecek hem de çocuklarını endişeye kapılmadan okulda bırakabileceklerdir. Okulda yapılan faaliyetlere ailenin katılımı son derece azdır. Katılımı engelleyen faktörler: Ailelere göre yöneticilerin olumsuz tutumları, yöneticilere göre ailelerin işbirliğine karşı ilgisizlikleri, zaman yetersizliği, ekonomik şartlar ve iletişim bozukluğu şeklinde sıralanmaktadır.

Ebeveynler, okulla ilgili

kaygılarını çocuğa yansıtmamalı

Aileler çocuklarını okula yollarken kaygılıdırlar. Ona destek olmak ve yalnız bırakmamak isterler. Ailelerin en çok yaptığı hata, çocuğa olur olmaz zamanlarda okulu hatırlatarak, bunu bir korku aracı haline getirmeleridir: ‘Benim oğlum daha çok küçük okula nasıl gidecek? Koca çocuk oldun, okula başlayacaksın hâlâ nasıl davranıyorsun? Sen bir okula git bakalım ben seni o zaman göreceğim, orada adamı böyle şımartmazlar! Bu okul iyi değil diyorlar, ya oradaki çocuklar oğlumuzu döverlerse...’ Uzayıp giden bu konuşmalar, çocuğun kulağına gittiğinde çocuk okulu kendi iç dünyasında korkunç bir yer olarak düşünebilir. Okulu, öğretmenleri çocuğun yanında kötülemek, ‘okuyanlar da işsiz güçsüz geziyor’ türünden konuşmalar yapmak, başkalarının benzer konuşmalarına çocuğun şahit olmasına sebep olmak son derece yanlıştır.

Çocuk, belli etmemeye çalışsa da hem okulu hem de okulun içinde ne olduğunu merak eder. Anne ve babasına sorular sorar. Eğer yetişkinler çocuğun bu sorularını dikkatle cevaplamaz ya da başlarından savarlarsa, çocuk bütün isteğini kaybeder. Öğrencilerin en çok sordukları sorular: ‘Mahalledeki arkadaşım da okula gidecek mi? Her gün mü okula gideceğim? Büyük çocuklar beni döver mi? Öğretmenler kızgın mı olur? Ağabeyime aldığınız kitaplardan bana da alacak mısınız? Okulda bütün gün ayakta mı bekleyeceğim? Ya tuvalete gitmem gerekirse hemen eve mi geleceğim?’ Çocukların bütün sorularına açık ve olumlu yönde cevap verilmeli ve onların korkuları giderilmelidir.

Çocuğa okula başlamadan

önce hangi gereçleri almalıyım?

Öğrencilere okulu sevdirmek için üretilen pek çok farklı ürün vardır. Konuşan kitaplar, oyuncak şeklinde kitaplar, süslü defter ve kalemler… Ona, resim çizebileceği kaliteli ve çok süslü olmasa da albenisi olan bir defter ve renkli kalemler alabilirsiniz. Bu deftere istediği resimleri çizip, şekiller yapabilir. Özellikle dar gelirli ailelerin yukarıda saydığımız pahalı ve süslü gereçleri almasına gerek yoktur. Önemli olan aldığınız gereci çocuğa hangi duygu ve istekle verdiğinizdir. Piyasada renkli ve öğretici öykü ve boyama kitapları vardır. Bu kitaplardan alın ve bir tanesini beraber inceleyin. Çocuğun resimlere bakarak öyküde neler anlatıldığını hayal etmesini sağlayın. İlgi ve sevgi gören çocuk, elindeki kaynakları iyi kullanmayı ve yetinmeyi de öğrenir. Aklınıza takılan konularla ve eğitim sayfasındaki diğer yazılarla ilgili bana yazabilirsiniz. Mutlu bir gün geçirmeniz temennisiyle…

Mustafa OĞUZ

31.07.2007


Eğitim hayatın inceliklerini görmeyi sağlar

Eğitim insanın bilerek düşünce üretmesine ve üreticiliğe yönelmesine imkân verir. İnsanın kafasındaki kalıpları kırmasına ve dünyaya daha esnek ve geniş açıdan bakmasına imkân verir. Eğitim olmaksızın insan bildikleriyle sınırlı kalır, dünyanın zenginliliğini ve çeşitliliğini mutlaka kendi kafasındaki kalıplara oturtmak için çaba harcar. Buna “yüzeysellik” denir. Yüzeyselliği aşmak ancak eğitimle, okumakla ve okuduğunu özümlemekle mümkün olur. Bilgi farklılık üreten farktır. Eğitim hayatın inceliklerini görmeyi sağlar. Hayatın zevki çeşitliliğindedir. Ayrıca yükseköğretim görmenin önemli avantajlarından biri de kişiye farklı ilgilere, becerilere, görüş ve inançlara sahip insanlarla bir araya gelme imkânı vermesidir. Böylece insanın kendi ufkunu genişletmesi, yeni sentez ve yorumlara gitmesi mümkün olur.

Böylesine farklı insanlarla bir araya gelmek, kişiye aynı zamanda dünyanın sonsuz çeşitliliğini algılama fırsatı verir. Eğitim yoluyla insan, bireysel farklılıkları anlamayı, hoş görmeyi ve bundan yeni sentezler yaparak, hayatının tadına varmayı öğrenir. Eğitim, hayatı kontrol etmeyi kolaylaştırır. Yüksek öğretime başlamak kişiye daha büyük bir güven ve sorumluluk kazandırır. Kişiye bağımsız düşünme becerisini geliştirmek için yardımcı olur. Genç birey problemleri kendisinin de çözebileceği konusunda güven kazanır. Böylece daha evvel yapılmış ve söylenmiş olanlara sadece karşı çıkmak veya onları körü körüne kabullenmek yerine, genç birey kendi çözümlerini geliştirme şansına sahip olur.

Üniversite eğitimi yapmakla kişinin amacı; zihinsel açıdan zevk verecek ve ekonomik açıdan imkân sağlayacak bir işe girmek, aylık gelirini ve toplumsal statüsünü yükseltecek yeni bir hayata geçmek, iyi eğitilmiş bir insan olmak, yeni şeyler öğrenmek, zihinsel açıdan beslenmek, kendine güvenini artırmak, ufuklarını genişletmek v.b olmalıdır. Amaçsızlık, sadece anne ve baba istediği için okumuş olmak, arkadaşlar gidiyor diye üniversiteye gitmek istemek kişinin yanlış amaçlar peşinde olduğunu gösterir.

Eğitimin başarısı, hayat ve iş başarısını tam olarak temsil etmese de, bir yönetici eleman seçerken seçime, eğitim hayatındaki notları yüksek olanların başvurularını bir yana ayırarak başlar ve sözlü görüşmeye bunları çağırır. Çalışmaya başladıktan sonra kişinin kurum içindeki statüsü ve gelişimi kendi performansına bağlıdır. Ancak işe kabulde iyi notlar, çeşitli sertifikalar ve parlak bir eğitim geçmişi, temel belirleyicidir. Eğitim döneminde olan gençlerin, hayatlarının bütününü gerçekten anlamlı yaşayabilmeleri için “öğrenmenin”, “bilgilenmenin” ve bunların sonucu ulaşılacak olan “donanımın”, hayatında ne iş yaparsa yapsın, onu sevmesini ve ondan zevk almasını sağlayacak olan esas faktör olduğuna inanmaları gerekir.

Düşünme ufkunu genişletmek için iyi bir eğitim, okumak ve daha çok bilmek bugüne kadar keşfedilmiş tek yoldur. Kişinin her şeyden önce kendisine güvenmesi gerekmektedir. Çiçero kekeme olduğu halde, ağzına çakıl taşları doldurarak sahil boyunca dolaşıp, denize karşı bitmez tükenmez nutuk egzersizleri yapmış ve sonunda bütün zamanların en iyi hatiplerinden biri olmayı başarmıştır. Ünlü Fransız romancı Balzac, ilk edebî ürünlerini bir dostu aracılığıyla, devrin önde gelen yazarlarından birine takdim ederek düşüncelerini öğrenmek istiyor. Yazar okumasını bitirdikten sonra üzgün, ümitsiz, acıyan ama içten bir edayla “Azizim,” diyor, “siz her işle meşgul olabilir, şansınızı her alanda deneyebilirsiniz. Ancak edebiyatla boşuna uğraşıp zaman kaybetmeyin.” Sonra neler olduğunu, Balzac’ın, edebiyatın hangi doruklarına tırmandığını bilenler bilir. Özellikle de Goriot Baba’yı okuyanlar. Plautus’da “Bilge kendi mutluluğunun ustasıdır.” demiştir. ‘‘Bütün umudum kendimde” diyen Terentlus da aynı kervana katılıyor. Suyun sabrının mermeri erittiğini de gözden ırak etmemek gerekmektedir. “Zor kapıdan girince öküz bacadan çıkar” demiş atalarımız. Umutsuzluk ve karamsarlık uzunca bir tatile çıkmalı, hatta emekli bile olmalıdır. İçinizdeki aslanı uyandırın bakalım. Thomas Edison der ki: “Dehanın % 99‘u ter % 1‘i ilhamdır.

Birisi sizi ders çalışmaya zorlayabilir; ama o dersi çalışmak istemeye kesinlikle zorlayamaz. İstemek için gereken arzu içinizden gelir ve motivasyon da içten zevk almamızı sağlayan, içten gelen en büyük güçtür. Kendini iyi hissetme ve verimlilik birbiriyle sıkı sıkıyla ilişkilidir. Şimdi kendimize söz vermeye hazır mıyız? Hedeflerimizi belirleyip, bunlara varmak için kendimizi adamaya hazır mıyız? Yoksa kendimizi sıkıntı içinde saate bakıp söylenirken mi bulacağız? Richard Bach’ın “Mavi Tüy” adlı romanından özet olarak alınan aşağıdaki cümlelere de bir göz atalım: “Hepimizin içinde bizi hem sağlığa, hem hastalığa hem zenginliğe, hem yoksulluğa, hem özgürlüğe hem köleliğe sevk edecek güç vardır eşit olarak. Bunları kontrol eden biziz, başka bir şey değil.”

Hidayet ERDOĞAN

31.07.2007


Asla “niye ben?” diye sormayın...

Efsane Wimbledon tenis oyuncusu Arthur Ashe AIDS’ den ölmekteydi. Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı. Bunlardan bir tanesi şöyle soru-yordu: “Neden Allah böylesine kötü bir hastalık için seni seçti?”

Arthur Ashe buna şu cevabı verdi: Bütün dünyada;

50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar,

5 milyon tenis oynamayı öğrenir,

500.000 profesyonel tenisi öğrenir,

50.000 yarışmalara girer,

5.000 büyük turnuvalara erişir,

50’si Wimbledon’a kadar gelir,

4’u yarı finale, 2’si finale kalır.

Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Allah’a “Neden ben?” diye hiç sormadım.

Ve bugün sancı çekerken, Allah’a “Niye ben?” mi demeliyim?

Unutmayın ki; Mutluluk insanı tatlı yapar,

Zorluklar güçlü yapar,

Hüzün ise insan yapar,

Yenilgi mütevazı yapar,

Başarı insanı ışıldatır,

Ama yalnız Allah yolumuza devam etmemizi sağlar.

Allah’a asla “Niye ben?” diye sormayın? Ne olacaksa olacaktır? O’nun kendine has usulleri vardır? Her şey insanın kendi iyiliği içindir? İnancınızı koruyun!

31.07.2007


Zekâ, kafanın içindeki altın madenidir

İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz (Albert Einstein). Kafanda kurduğun düşünceye benziyorsun (Faust). Zekâ dünyayı yerinden oynatmaya yarayan maniveladır (Balzac). İnsan ekedursun, zamanla ürün alır (Goethe). Karakterin en önemli yardımcısı, yılmayan bir azimdir (Theodore Roosevelt). Düşlemek bilmekten daha önemlidir (A. Einstein). Bir insanın zekâsı, vereceği cevaplardan değil, asıl soracağı sorulardan anlaşılır (De Levis).

31.07.2007


Kırık cam teorisi

Amerika’da, şehir merkezindeki bazı binalar gayet iyi durumdayken bazılarının harabe durumda olmasının gerekçesini bulmak için yapılan araştırmalar ilginç bir tetikleme mekanizmasını ortaya çıkarmış. Bir bina nasıl harabeye döner? Cevap: Kırık bir cam ile. Uzun süre kırık kalan bir cam belli bir süre sonra bina sakinlerinin bilinçaltında umursamama etkisi oluşturuyor. Daha sonra bir cam daha kırılıyor, binanın boyası dökülmeye başlıyor, duvarlarına yazılar yazılıyor ve bir bakmışsınız binanın eski halinden eser yok. Kırık cam teorisi büyük şehirlerin polis departmanları tarafından da fark edilmiş ve düzensizlikler henüz küçükken çözüm bulunması tercih edilen yöntem olmuş. Sözün özü; sorunları küçükken çözmek daha kolaydır. Çünkü sorunlar büyüdükçe ya da ertelendikçe yeni sorunları ve içinden çıkılmaz durumları beraberinde getirir.

31.07.2007


Öğretmenlerin OKS'ye bakışı nasıl?

Eğitimciler Birliği Sendikası’nın (EĞİTİM-BİR-SEN), ‘‘Ortaöğretim Geçiş Modeli Değerlendirme Araştırması’’ öğretmenlerin OKS’ye bakışını gözler önüne seriyor. Sendika tarafından yapılan araştırmada, mevcut OKS sınav sistemi ile ilgili öğretmenlerin görüşlerine başvurulduğunda öğretmenlerin % 93,7’si mevcut OKS sisteminin öğrencileri hayata hazırlamada yetersiz olduğunu düşünüyor. Öğretmenlerin % 80’i mevcut OKS sisteminin öğrencilerin ilgisini yalnızca birkaç derse yöneltmeleri sonucunu doğurduğunu savunuyor. Öğretmenlerin % 57’si mevcut sistemin öğrencilerin okula devam durumlarını olumsuz anlamda etkilediğini savunuyor. Öğrencilerin sınav endişesinden dolayı okulda disiplin sorunlarına sebep olduklarını söyleyen öğretmenlerin oranı ise, kısmen cevabını verenleri de hesaba kattığımızda % 80’in üzerinde. Okul boyunca OKS sınavlarının tek hedef haline gelmesi öğrencilerin kaygı ve stres düzeylerini artırmaktadır. Öğretmenlerin % 84’ü kesin bir dille bu kanaatte olduklarını vurgulamıştır.

31.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004