Yeme-içme, uyuma gibi zarûrî işler dışında da bir çok davranış biçimleri sergileriz: Kitap, gazete okumak, sohbet etmek, radyo dinlemek, tv izlemek, eğlenmek, sigara içmek, vs. Bunlar zamanla “alışkanlık, tiryakilik ve fizyolojik bağımlılığa” dönüşür; hava, su gibi ihtiyaç hâline gelirler. Bir kısmı sûistimal ile de zarûri ihtiyaç listesine dahil edilir. Görenek belâsı tiryaki yapar; bir daha kolay kolay terk edilemezler.1
Kitap okumak, sohbet etmek gibi güzel alışkanlıkların faydaları saymakla bitmezken; kötü alışkanlıkların zararları sıralamakla tükenmez. Aslında meşrû yeme-içme gibi zarûri ihtiyaçları karşılamadaki aşırılık bile bağımlılık yapar. Vücudumuzu neye alıştırırsak, onu ister. Günlük 1200 kalorilik bir gıda kâfîdir. Çok yemek ihtiyaç değildir. Fakat, hedonizm (lezzetkoliklik) bizi çok yemeye, o da oburluğa götürür.
Âdet ve alışkanlıkların terki; dengesiz davranış, başağrıları ve krizlere yol açar. Hattâ, terk-i âdet ölümlere bile sebep olabilir. Eğer kırk günden evvel ölüm gelse, kat’iyen rızıksızlıktan değil. Belki âdetleri/alışkanlıkları terkten, kötü tercih yapmaktan gelen bir âdet ve âdeti terk etmekten doğan bir sebepten, bir hastalıktan ileri gelir.2 Yani, uyuşturucu kullanan birisi, bulamayınca krize girdiği gibi; yeme içmeyi alışkanlık haline getirenler, yemek gecikince veya bulamayınca krize girerler. İşte oruç, yemekkolikliği yok eder. Açlıktan gelen krizleri önler!
Tv ve bilgisayar, zaman yutan birer canavar gibidir. Bağımlılıkları o dereceye varır ki, dindarlar bile, ibâdeti terk edip onlara koşar! Hatta, normal yemek yemeyi bile unutturur. Bunların zararları ilk başta kişinin kendisine yönelik. Onu esir edip; zamanını yer; hareketsizlikten kaynaklanan hastalıklara dûçâr eder.
Sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları ise; şuûrumuzu menfî yönde etkileyen zararlı ve tehlikeli madde uyarıcıları taşıdığından daha dehşetli sonuçlar doğurur. Rûh-beden sağlığını doğrudan etkileyerek şuûr bozuklukları ve dengesizliklerine sebep olurlar. Müptelâyı esaret zincirine vururlar. Zararları başkalarına da sirayet eder. Sigara dumanı içmeyenleri de etkiler. Alkol, uyuşturucu sosyal uyumu altüst edip âile içi şiddet; sakat doğum; trafik kazaları ve içtimâî felâketlere yol açar.
Meşrû çerçevede de olsa, şehvet de bağımlılık yaparak, kadına tapmaya kadar götürdüğünü Kur’ân şöyle haber verir: “Onların Allah’ı bırakıp da taptıkları, bir takım dişilerden başkası değildir.”3 “Cahiliyye müşrikleri, yaptıkları putlara bile ‘dişi’ isimler verirlerdi!”
Günümüz insanının iflâhını kesen bağımlılıklardan birisi de “dişi putlar” değil mi? Kadın “meta ve reklâm” yoluyla en mahrem yerlere de pespayece girerek kendisini putlaştırmış; bağımlılığı artırmış. Moda/kozmetik bağımlılığının odak noktası da yine kadın. Herkesi peşinde koşturuyor.
Adamın biri elindeki bir kutu ile, koşa koşa giderken dostlarından birisi:
“Azizim o kutuda ne var?” diye sorar.
“Bizim hanım benden son moda bir şapka istedi de onu aldım!”
“İyi de niçin koşuyorsun?”
“Moda değişmeden yetişeyim diye...”
Modacıların arzularının peşinde mi koşmak, yoksa Yaratanın emirleri dâiresinde mi? Kime kul-köle olmak? Modacıya mı, Allah’a mı?
Şehvet bağımlılığı birçok psiko-fizyo-sosyolojik zararları beraberinde getirir. Meşrû çizgiyi zorlar. Kimi zaman sıkıntı, zekâ/hâfıza zaafı, kimi zaman riya, öfke, hased, kin; kimi zaman harama meyil, kimi zaman iç-dış çatışma ve patlamalar şeklinde ortaya çıkar. Keza, para, mal, mülk, şan şöhret, makam mevkî sevdası; siyasî gevezelikler de muzır alışkanlık, bağımlılıklar bataklığına düşürür.
Ne var ki, zararı zarar, kötüyü kötü, çirkini çirkin bildiğimiz halde, bile bile o bataklığa saplanırız. Çünkü, alışkanlık, bilmeyi yener! Dolayısıyla bilmek yetmez, ihlâsla uygulamak gerekir.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 146; 2-Age, s. 67; 3- Kur’ân, Nisâ, 117
04.08.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|