28 Şubat’ta devlet ciddî yanlışlar yaptı. Haksız uygulamalarıyla geniş toplum kesimlerini karşısına aldı. Zaten istenen seviyede sağlanamamış olan devlet-millet kaynaşması bu uygulamalarla yeni ve ağır yaralar aldı.
Tek bir örnek olarak, son derece haksız, mantıksız ve anlamsız başörtüsü yasağının on binlerce öğrenci, öğretmen ve memure ile birlikte ailelerinde meydana getirdiği derin burukluk ve kırgınlığı zikretmek herhalde yeterli olur. Devletin, toplum vicdanında asla mâkes bulmayan ve onaylanmayan bu yasakta hâlâ diretmesi olacak şey mi!
Tabiî, tek bir konuda takılıp kalmak doğru değil. Ama başörtüsü olayı 28 Şubat sürecinde yaşanan sıkıntıların da simgesi haline getirildiği için özel bir önem taşımakta.
Başörtüsü hadisesinde gelinen nokta, devlet açısından savunulması imkânsız bir tabloyu ortaya koyuyor. Okulların ve kamu görevlerinin başörtülülere kapatılması, en başta kişilik, eğitim ve çalışma haklarını ihlâl ediyor.
Bu haklarını başörtüleriyle kullanmak isteyen bir kitle mevcut olduğu ve devlet de engelleyici tavrını devam ettirdiği sürece, olayın çözüme kavuşması mümkün değil. Çözümsüzlük ise tıkanma, kilitlenme ve huzursuzluk getiri ve sorumlusu, yasakçı zihniyetten başkası olmaz.
Başörtüsü örneğinde yapılan bu değerlendirme, haksız baskı ve dayatmaların devam ettiği diğer tüm konularda da geçerli. Her halükârda dayatma tıkanmayı getiriyor. Çözüm ise demokratik ve özgürlükçü açılımlarda.
Bu çerçevede, herşeyden önce 28 Şubat’a dayanak oluşturan irtica suçlamasının, hür bir ortamda, önyargılardan uzak ve objektif yaklaşımlarla tartışılması lâzım. Böyle bir tartışma, birçok yanlışın sezilip fark edilmesini ve doğruların ortaya çıkıp anlaşılmasını sağlayacaktır.
Fikirler ve sosyal olaylar “Ben yaptım oldu” mantığıyla şekillendirilemeyeceği gibi, “Ezeriz, yok ederiz” türü yaklaşımlarla da silinemez. Eğer bir fikir yanlış ise, alternatifi doğru fikirdir. Yanlış fikrin yerine doğru fikri ikame etmenin yolu da, sağlam bilgiye dayalı ikna metodlarından geçer. Aynı şekilde, toplumda taban ve zemin bulmuş sosyal oluşumlar da emir-komuta sistemiyle tanzim edilemez.
28 Şubat sosyolojiyi ve sosyal psikolojiyi de reddeden tepeden inmeci bir tavırla geldiği için, toplum tarafından benimsenmek şöyle dursun, suskun ve pasif bir tavırla da olsa reddedildi. Bunun en belirgin işaretlerinden biri, bütün anketlerde, “Başörtüsü yasağına hayır” diyenlerin mutlak çoğunluğu teşkil etmesi.
Keza anketler halkın, askerin irticaya karşı gösterdiği duyarlılığı “abartılı” bulduğunu, 28 Şubat ürünü BÇG’yi yasadışı bir oluşum olarak gördüğünü, ordunun yönetime el koymasını reddettiğini, “Ordunun görev alanını Meclis belirlemeli” dediğini; “din adına siyaset” ve—güya—“dine dayalı diktatörlük” çabalarını da tasvip etmediğini ortaya koyuyor.
Halkın sağduyusunu açıkça ortaya koyan bu sonuçlar, 28 Şubat’ın dayandığı temelleri de birer birer çürütüyor. Ve tıkanan devlete çıkış yolunun adresini gösteriyor.
(1.3.2001)
04.08.2007
E-Posta:
[email protected]
|