Bizlerin ve gördüğümüz, görmediğimiz her şeyin bir yaratıcısının olması, var olan her şeyin bir kanuna, bir nizama tâbî olmasını gerektirir. Yaratılanların en mükemmeli insanlar başta olmak üzere hiçbir varlık başıboş değildir. Hiçbir varlık sebepsiz bir şekilde yaratılmamıştır.
Bilhassa yaratılan bütün canlıların rızıklarının mükemmel verilmesi, hepsinin kendilerine göre bir hayat tarzının olması, en küçük bir canlıdan tutun en büyük varlığa kadar her şeyin şaşmaz bir kanuna tabi olması gibi gerçekler Hâlık-ı Külli Şey olan Rabbimizin varlığını ve kudretini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bütün varlıklarda görülen harika düzen, her şeyden önce akıl ve şuurla mücehhez kılınan biz insanlara bir çok sorumluluklar yüklemektedir. Hiçbir mahlukatta görülmeyen güzel duyguların insana verilmesinin elbette bir bedeli olacaktır. Genelde bedel denince akla üstesinden gelinmesi zor durumlar geliyorsa da, biz insanlardan istenen bedelin rahatlıkla yerine getirilebilir özelliğe sahip olması, işimizin Yaratıcımız tarafından ne kadar kolaylaştırıldığının bir göstergesidir.
Ne yazık ki, fani ve geçici olduğu her halinden belli olan bu dünya hayatına olduğundan fazla ehemmiyet vermemiz ve kabrin öbür tarafındaki ebedî hayatı kazanmak için yeterince çaba sarf etmememiz, farkında olsak da, olmasak da bizim için en büyük problem olarak karşımızda durmaktadır.
Unutmayalım ki, ebedî hayat ile ilgili problemimizi halletmediğimiz zaman, dünya hayatının insanı adeta boğan sıkıntıları daha kolay ortaya çıkabilmekte ve insanın dünyasını yaşanmaz hale getirmektedir.
Hiç unutmamamız gereken Rabbimizin varlığını ve bu dünya hayatının geçiciliğini bize anlatan ve böylece ikâzcılık vazifesini yapan o kadar çok şey vardır ki, bu durumdan istifade etmeyip, şeytanî tuzaklara düşmemiz biz insanların cahilliğin en koyusu içinde bulunduğumuzun ispatıdır.
Bir kere fazla uzaklara gitmeden insanın kendisinden başlaması, ışığın ucunu bulmak için yeterli bir girişimdir. Bir su damlasından sonra hangi safhaları geçerek bir insan olarak yaratıldığımızı ve dünya hayatına nasıl hazırlandığımızı düşünürsek, çocukluğumuzdaki, gençliğimizdeki ve ihtiyarlığımızın geçtiği yıllardaki gelişmeler üzerine kafa yorarsak, mutlaka bu tefekkürî haletlerimiz bizleri bir olumlu sonuca ulaştırır.
Ölümlü bir hayata güvenmek büyük bir yanlışlıktır. Her geçen günün bizleri bir adım daha başka bir âleme yaklaştırdığını unutmamamız gerekir. Her şeyi büyük maksatlar için yaratan, yaratılanları büyük bir nizam ve intizamla bir süre yaşattıktan sonra bu dünyadan gönderen Rabbimizin biz insanlardan istediklerini gaflet nazarıyla önemsememek, telâfisi mümkün olmayan sonuçlara katlanmak zorunda kalacağız.
Dünya hayatını asıl maksat yapıp, ahireti unutmak veya ahireti ikinci plana atmak hastalığının bilhassa günümüz insanları için kurtulması zor bir hastalık haline gelmesi korkunç bir gerçek olarak bütün insanlığı tehdit etmektedir ne yazık ki... Bu hastalıktan kurtulmanın yegâne çaresi imanî tefekkürümüzü olabildiğince arttırmak ve Rabbimizin huzuruna günde beş vakit çıkıp biatımızı yenilemektir şüphesiz.
Rabbimizin bizlere bahşetmiş olduğu iman nimetini namaz gibi önemli ibadetlerle takviye etmezsek, bu zamanın dehşetli manevî hastalıklarından kurtulmamız kolay olmayacaktır. Dünya hayatının manevî hayatı yutan canavarlarından kurtulma ve bu canavarları tehlikesiz bir hale getirme görevimizi ihmal edemeyiz. Eğer insan olmanın bizler için ehemmiyeti varsa, insanî akıl ve şuurla bağdaşmayan hal ve davranışlardan kurtulmamız ve uzaklaşmak için çaba göstermemiz gerekmektedir.
Bizleri Rabbimize isyana teşvik eden nefis ve şeytanın küçük-büyük bütün tuzaklarını akamete uğratmamız gerekmektedir. İman nurunun ruhları huzura kavuşturan ikliminden nasiplenme fırsatı bizi beklemektedir.
31.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|