Sivil hayatın pratikleşen boyutu sivil toplum organizasyonları ile süreklilik arz eder. Bunların kurumsal olanlarına “kuruluş” desek de, çoğu zaman inisiyatif ve gönüllülük esaslı, hayır amaçlı görünmeyen faaliyetleri de bu kapsamda değerlendirmek gerekir.
İnsanımızın, kendi başına bile sivil karakterler taşıyan insânî ve medenî hali, diğergamlığı, gayreti, sosyal münasebetlere ayırdığı zaman ve komşuluk, akrabalık ve hemşehrilik bağları ile kurduğu sosyal davranışların birçoğu, kamu yönetiminden ve özel sektörden bağımsız birer üçüncü sektör konusudur.
Kamunun belirleyici mümeyyizliği ve otoritesi dışında kalan, beri tarafta da kâr amacı gütmeyen insânî ihtiyaçların tamamına yakını, bir sivil olgu ve insanîleşme kümesini teşkil etmektedir.
Böyle bakıldığı zaman, kamu gücünü çok önemseyen, yetkili olanlara fazla önem ve kurtarıcılık atfeden yaklaşımlar, sivil alanı daraltmaktadır. Sivil alan, toplumun genel örf ve kuralları, faaliyet alanları ile uygulama biçimleri konusunda aşırı bağlayıcı, engelleyici ve dondurucu kurallara müsaade etmemektedir.
Sivil oluşumların hedeflerini, prensiplerini, sınırlarını ve gelişmelerini tamamen belirleyecek olan, kurucu ya da kuruculardır. İnisiyatif alanı, başkasının alanına girmeden, haksızlığa düçar etmeden yasal süreçler içerisinde tamamen bağımsız ve gönlünün keyfiyetinde bir hizmet sunma arzusudur.
Üçüncü sektör kabul edilen sivil alan, bireyin sivilleşme olgunluğu ve bunu elde edecek ciddî eğitim ve yetişme programları ile birlikte aileye, işyerine ve toplumun sosyal kesitlerine sevgi ve bilgi ikmâli yapar. Bunun pozitif sonuçları kamuyu da etkiler. Bu gönül sektörü, bir davranış zenginliği ve çare bulma esnekliği ile kendine has çözüm üretme şevk ve iştiyakını hareketlendirerek haz alınabilecek bir hizmet zeminidir.
Kâr amacı gütmemesi, toplum merkezli olması, maddî zaafların bulaşmaması, gönüllülerin şeffaf ve demokrat olmaları, katılımcılıktan memnun olmaları, görevlerini sürekli bir başka kabiliyet ve gönüllüye devretme fedakârlığında bulunmaları, en belirleyici sivil oluşum özellikleridir.
Sivil oluşumlar; bir fikir hareketi olabilir, kendi içinde tutarlı olmak şartıyla aykırı ve farklı olabilir. Azınlık veya çoğunluk olma, diğer bir ifadeyle sayısal değerler, sivil oluşumun artısı veya eksisi olarak değerlendirilemez. Bazen bir kişi bile olabilir. Yeter ki kendini ifade etme serbestîsi ve keyfiyeti, başkasını rahatsız etmesin ve başkasına reaksiyon taşıyan bir çatışmayı beraberinde getirmesin.
Hak ve özgürlüklerini elde etmek için sivil itaatsizlik şeklinde bir hukuk mücadelesi söz konusu ise, yine meşrû zeminin süreçlerine bağlı kalınmalıdır. Yani aksiyon taşımalıdır. Taleplerini ve pozitif yönlerini nazara vermelidir. Kendi tercihlerini sevgi dili ile topluma sunmalıdır. Bir başkasını karalama, kusurlarını aralama gibi negatif sonuçlara götüren gerginliğin içine toplumu düşürmemelidir.
Zaten sivil olma, birden fazla kişinin bir arada olduğu her ortamda yeni ihtiyaçları görme, ona hizmet etme ve bunu medenî bir toplumun beraber yaşama huzurunun pekişmesi için programlama gayreti ve şuurudur. Rahatlatıcı işlemlerin her türlüsü kurum ve kâr baskısı taşımadan, gizli menfaat teminine kapı açmadan ihtiyaçları oluşturmaya ve karşılamaya yönelik olmalıdır. İnsanları motive etme, teşvik etme ve uyandırılan taleplerine maddi ve manevi çare bulma heyecanı ve hizmet duygusu taşımalıdır.
Bu nitelikteki insanlar, toplumda çok yaygın olmayabilir. Çünkü kendinden ve menfaatinden, geçiminden ve seçiminden kopmuş, sırf toplum kaygısı ve gönül destekçisi olmaya aday insanlar, aslında toplumun özel korunmaya alması gereken fenerlerdir. Bunların bir kısmı inancından, dinî değerlerinden dolayı bu tür faydalı hizmetleri yerine getirir, bir kısmı hobi olarak görür, bir kısmı popülarite ve toplum duyarlılığı ile yapar. Bir kısmı ise sadece insanî bir görev ve yeteneklerindeki bu özelliği keşfetmenin verdiği saikle yapabilir. Bazen de medenî hayatın bir devamı özelliğindedir.
Faaliyetler, üçüncü kişilerin değerlendirme alanı dışında şahsa/şahıslara ait bir takdir ve tercih hakkıdır.
Ecdat, kuşların yemi, yuvası, barınma ve bakımı için bile vakıf müesseseleri kurduğuna göre, bugün için adı ister platform, ister dernek, ister vakıf, ister oluşum, ister inisiyatif, isterse adsız olsun veya cafcaflı isimler olsun, hiç fark etmez. İnsanlığın en uzun üçüncü bin yılının başında milyonlarca konu ve başlık altında bizi bekleyen görevler ve hizmetler var. Bunların mutlaka bir veya birkaçını ya kurmalı, ya desteklemeli, ya içinde yer almalı ya da bize tam hitap etmiyorsa, yenilerini düşünmeliyiz.
Burada en kritik nokta, yeteneğimize, eğitimimize ve önceliğimiz ile gerçek potansiyelimize karşılık gelen bir konuda yoğunlaşmamız ve bu konunun en iyilerini öne çıkaracak bir tevazuun ve “biz” bilincinin parçası olmaktır.
31.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|