Milletimiz, AKP’ye, geçmiş beş yılını gözden geçirerek, ana problemleri gözden kaçırmadan, Türkiye’nin önünü açacak büyük reformları zamana bırakmadan çözme imkânını yeniden vermiştir. Yanlışlarının farkında, eksikliklerini telâfi edecek bir sürecin içinde ve kaynakları yönetecek sıcak bir ekonomik akışın avantajlarıyla bunları çözecek büyük senaryolar yazabilir.
Bu senaryolar, sivil siyaset hedeflerini ortaya koymalıdır. Sivil hayatı güçlendirmeli ve yapılandırmalıdır. Bunlar neler olmalı sorusuna cevap ararsak;
Öncelikle, daha önce de defalarca değindiğimiz gibi sivil bir anayasanın, geniş bir mutabakatla yeniden yazılması ve halkın önüne konulması gerekir. Bugünden başlatılması gereken ve zamanın değerini bilmek açısından en önemli fırsat budur. Yoksa ülkeyi bekleyen iç ve dış gündemlerin ve yaşanabilecek gerginliklerin cenderesinde unutulup gitmeye yüz tutarsa, sonradan sıkışık bir ruh haliyle telâfi etme gerginliği hayır getirmiyor.
En basiti 301. maddenin değişmesi için iki yıldır bütün dünya âlem tepki vermesine rağmen, oyalayıcı bir sistematikle bir türlü mümkün olmadı ya da olamadı. Esastan yapılması gereken; yaklaşım, niyet ve felsefe farkını ortaya koyacak bir sivil anayasadan başlamadıkça, tâlî düzenlemeler baş ağrıtmaya devam etmektedir.
Bunun anlamı şudur: Yeni bir devlet tarifine ihtiyaç vardır. Devletle birlikte vatandaş tanımı, millet kavramı ve ideolojik tercihleri olmayan kamu yöneticiliği ile ilgili köklü çerçeveler yeniden belirlenmelidir. Performansa dayalı hizmet kalitesi, liyakat ve ehliyet esaslı görev ve atamaları sağlayan, fişlenmeyi önleyen, atamalarda adı konamayan haksızlıkları engelleyen ve keyfî uygulamaların önüne geçecek bir devlet personel rejimi de ortaya konulmalıdır. Bunun kısmî çalışmaları yapıldı, ancak yetmiyor. Esastan ele alınması gereken konulardan en önemlisi de budur.
Bürokratik cumhuriyetin demokratikleşmesi, yetki ve sorumluluk dengesinde şeffaf ve hesap verilebilirlik düzeyine bağlıdır. Vatandaş memnuniyetine dayalı bir hizmet kabulü ve denetim etkisi öne çıkarılmalıdır. Kurumların kutsiyet vehmeden tutumları ve imtiyaz doğuran kaynak ve yetkileri, aşamalı olarak sınırlandırılmalıdır.
İnsan tanımı, birey hakkı, vatandaş hukuku, millet bütünlüğü ve ahlâkî işleyişin hukuksal üst metinleri, açıkça demokratik bir çıtanın basiretini göstermelidir. “Aması, ancağı, fakatı, lâkini” bol kısır yapılanma ürkeklikleri ile bir yere varılamayacağı ortada.
Temel hakların kâmil mânâda tâdâd edilip tevilsiz bir şekilde anayasal metne konması ve teferruatların yer almayacağı bir esaslar beyannamesi olması, milletin birçok problemlerini ve sürtüşme alanlarını ortadan kaldıracaktır. Sosyal barışı tesis edecektir.
Eğitim ve sağlık hakkının huzur ve moral verecek bütün gelişmelere ve kaliteli rekabete açık olacak bir çerçeveye oturtulması da hayatîdir. Özel sektöre inisiyatif tanıyan, sınav eziyetinden aileleri ve toplumu kurtaran, insanî gelişmişliğe nitelik katan güçlü bir eğitim ve sağlık reformu paketi mutlaka anayasal büyüklükte yerini almalıdır. YÖK garabetinin lağvedilmesini söylemeye bile gerek yok. İsteyen her girişimciye, yüksek okul, fakülte veya üniversite kurabilecek teşvik ve özendirme imkânları sağlanmalıdır. Hakeza sağlık sektöründe de.
İstihdam için nitelikli iş gücü temini ve diploma sonrası çok sıkı akreditasyon basamakları ile kademeli kariyer ve kaliteli işgücünün oluşturulmasını sağlayacak temel irade ve süreklilik sağlanmalıdır. İş ahlâkını temin edecek olan bu yaklaşım, beraberinde toplumun refahını canlandıracaktır. Bu alandaki insanî yatırım, uzmanlığı cazip hale getirecektir. Meslekî başarıyı, yeteneklerin yarış seviyesini, bilgi ve donanım farkını, üretim ve hizmet olarak topluma iade edecektir.
Bir başka konu da, aile merkezli bir bakanlığın daha güçlü bir teşkilat yapısı ve uzmanlarla sosyal yaraları sarmasıdır. Bilinen Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı yetmemektedir. Zaten kuruluş çerçevesi ve içinde barındırdığı fonksiyon tanımları günümüzün sosyal reçetelerini yazacak düzeyde değil. Eşlerin uyumu ve iletişimi, çocukların kariyer yolculukları ve kuşaklar arası uzlaşma iklimleri planlanmalıdır. Manevî boşluk bırakmayacak şekilde herkesin istediği zaman devletten uzman desteği alabileceği rehberlik ve psikolojik yönlendirmenin yanı sıra aile dayanışmasını sağlayacak eğitim programları ile gerektiğinde sosyal tedavilerin üstlenildiği bir kurumsal yapılanma acilen oluşturulmalıdır.
Sevgisizlik, artan terör ve şehir eşkıyası ile verimsizlik ve kaynak israfı ile bunalımların birçoğu aile dramlarından beslenmektedir.
Mahrem alanın günümüz şartlarına göre düzenlenememesi ve tedbir alınamaması, kaosların ana kodlarını teşkil etmektedir. Ruhî dengesi ve yetişme sükûneti ile sevgi iklimi oluşmamış hangi aile bireyiyle toplumun geleceğini, manevî hayatın vecibelerini ve kalkınmanın uzmanlık, dürüstlük ve çalışkanlık altyapısını kurabilirsiniz?
Görünen problemlerin aysberglerine inersek, daha sessiz ve kalıcı temeller atılabilir. İlk başta atılacak doğru bir adım gerisini getirir. Çareler, çerçevelerin çapı ve kapasitesi kadar kalıcı ve süreklilik içinde huzurlu büyümeyi sağlarlar.
25.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|