Said Nursî, “helâket ve felâket” olarak tanımladığı bu asırda, “Bediüzzaman” unvanıyla zamanın kendisine isim olduğu bir eşsizlikte, günümüzün manevî hastalıklarına deva olacak ilâçları Kur’ân eczanesinden bize sunmuştur.
Tasavvurun şahikası olan istikbal okumaları ile şevklendirici mesaj ve hitapları, yüzyıl geriden günümüze uzanmış ve bu gün milyonlarca insanın yerkürede bağlandığı bir değer ve ekol olmuştur.
Öyle ki, önümüzdeki yüzyıllara ışığını vuran bediî bir düşünce olarak hükmünü icra etmeye devam edecektir.
Günümüz diliyle, projeksiyonlarında hikmet ve şefkatin beraberliği var. Kendine has üslûbun derinliği var. İhata edemediğimiz mânâlar var. O yüzden, kendi kısır çerçevemizle etrafında dolaşıp, bir pencereden uzanıp bakıyoruz ve fehmimizin kantarı kadar öğrenmeye çalışıyoruz.
Bu işaretler, mütalâalar, yorumlar beşerî aklın sınırlarındadır. Hakikatin yüksek kotlarına hâkim bir yerde değildir. Onu anlamaya ve kavramaya dönük niyet ve teşebbüslerdir.
Ancak farklı disiplinlerde/ branşlarda uzman takımların yapabileceği “şerh ve izahlarla” tefekkür kapısı daha da açılır. Böylece, nihayet bulmayacak model teşebbüsler başlatılmış olur.
Yine de, her zamanın bir hükmü, her günün bir hakkı, her dönemin bir kıymeti vardır. Hakikat denizinden kâsesi kadar alacağı vardır. Onların takdim ve tehirine riayet edilip, “zamanın memesinden süt emen” zamane yavrularına, doğru bir beslenme metoduyla gıdası verildiği takdirde, yeni keşif yolları zihinlerde canlanacaktır.
Kur’ân’ın beşaretleri ile günümüze seslenen ve en büyük manevî hazine olan Risâle-i Nur hakikati, ehl-i tahkîki hâlâ keşif kapılarından girmeye dâvet ediyor.
Himmet ehlini bekleyen bir sabırla “Genç Said”lere, nesl-i cedide, muhakkik ehl-i mektebe, insaflı hocalara, mütevazî ehl-i medreseye ve müştak tasavvuf ehline, kendi makamlarında, hassasiyet ve hususiyetlerinde şefkat elini uzatır ve risâleleri incelemeye, öğrenmeye ve bu asra takdim etmeye davet eder.
Bu dâvete icabet etmek gerek. Çünkü ortak problemlerin çözümünde bize lâzım. Tecdidin prensipleri, imanın ilimle takviyesi ve ahlâkın korunup, amelin şuurlu yapılabilmesi için günümüze uygun metotlar tavsiye ediyor.
Zamanımız, kıyas kabul etmez farklılıklara, inkişaflara ve değişen sonuçlara o kadar çok meyyâl ki, baş döndürücü bu gelişmeler karşısında akıl fenerimizin mevziî kanaatleri ve pratik yorumları yetmiyor.
Projeksiyonlara, perspektiflere, prensiplere, kaidelere, projelere ve uygulamalara dayalı görülebilir çalışmalar ortaya koymak gerekir.
O zaman, fikrî inkıbaz halleri ve cemiyetin umutsuz vak'aları ile ülke ve dünya çapında bizi sarsan ve dış ifsadın kontrolündeki üzücü sonuçlar karşısında, daha mukavim ve zihnen hazırlıklı oluruz.
Özellikle sosyal ve siyasî meselelerde, nevzuhur oluşumları ve yönlendiren planlı girişimleri etkisiz kılmanın yolu; kendimize, mazimize, eserimize, camiamıza ve bu güne kadar bize referans olan fikirlerimize sahip çıkmaktan geçer.
Dününü muâheze edip, beşerî hatalardan medet umup, misyonuna ve istikametine halel getirmekten kurtulmanın yolu da, risâle okumalarımızı köklü ve kalıcı tutmaktan geçer. Dünün hafızası, ana yaklaşımı ve bu günü doğrulayan çerçevesi, tazeliğini koruyor.
Bütün mesele, kendimizi ve hislerimizi çevre etkisinden koruyup, güven duygumuzu fikirlerimizle perçinlemektir.
08.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|