Cemiyetin imanını kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmak için çeşitli vesilelerle programlar tertiplenmesi, uzun zamandır devam eden geleneklerimizdendir.
Seminer, konferans, anma programları, panel, ulusal Risâle-i Nur kongreleri gibi faaliyetlere, son yıllarda geleneksel piknik toplantıları da ilâve oldu. Birkaç ilin ilçeleriyle gerçekleştirdiği bu geniş katılımlı piknik programlarına, dışarıdan çağrılan kişilerin de iştirâkiyle verimin daha fazla arttırılması hedefleniyor. Ailelerin ve cemaat fertlerinin kaynaşmasına ve karşılıklı kuvvet verilip alınmasına vesile olan bu programların daha da yaygınlaştırılması genel arzumuzdur.
Bu faaliyetler cümlesinden olarak, Samsun ili ve çevre ilçelerin dâveti üzerine Pazar günü gönül dostlarımızla birlikte olduk. Lâdik ilçesine yakın büyükçe bir gölet çevresindeki piknik alanında oldukça kalabalık bir grup vardı. Aile boyu herkes oradaydı. Çocuklar kendi aralarında oynarlarken, bir taraftan malzemeler hazırlanıyor, diğer taraftan Risâle sohbetleri yapılıyordu.
Öğle namazına kadar süren sohbet, Nurların yeteri kadar günlük okunması, takvâ esaslarına dikkat ederek günahlardan uzak durulması, mevcut hizmetlere iktifâ etmeyerek hizmet halkasının genişletilmesi, derslere gelinirken mutlaka yeni insanlar getirmenin bir vazife telâkkî edilmesi, özellikle genç nesillere yönelik programların arttırılması, vazife taksimi çerçevesinde hizmetlerin komisyonlar mârifetiyle paylaşılması, istişâre heyetlerinin irâdesini hâkim kılarak “Ben” yerine “Biz” mantığının geliştirilmesi, ihlâs, uhuvvet ve tesânüt hakikatlerinin aramızda yaşanması için her türlü feragat ve fedakârlığın yapılmasının lüzumu, ruhu aslîden olan geleneksel karakterimizi korurken yeni hizmet vesilelerine açık olmamızın gerekliliği, yeni insanları cezbeden şeyin bilgiden çok ilgi gerçeği olduğu gibi konuları paylaştık.
Öğle namazı ve ikram faslından sonraki ders ve sohbetimiz içtimaî ve siyasî konular üzerineydi. Genel seçimin çok yakın olması az veya çok herkesi ilgilendiriyordu. Ancak, gördüğüm kadarıyla gönül dostlarımız her şeyin farkındaydı. Çok yanıltıcı kuvvetli propagandalar onları sarsmamıştı bile. Üstadın “Bu vatanda şimdilik dört parti var” mektubunu okuduk. Zira, isim değiştirmekle hakikat değişmiyordu. Milletin ve bürokrasinin yüzde altmış veya yetmişi tam dindar olmadan, din adına yahut dindar kimlikle başa geçilmesi doğru olmazdı. Çünkü dini siyasete âlet etmeye mecbur olunurdu. O kimlikle illâ siyaset yapılacaksa, Demokrat Partiye yardım edilecek ve muhalif ve muârız olunmayacak ve başa geçmeye çalışılmayacaktı. Aksi takdirde, bu durumdan en çok din ve dindarlar zarar görecekti. Bu tehlikeleri zaten fiilen yaşıyorduk. Anayasayı değiştirecek bir güce erişen şimdiki mevcut iktidar, bu hususta en küçük bir adım atmamıştı. Başörtüsü, İmam hatipler, Kur’ân Kursu yaş sınırlaması ve çok şikâyetçi olduğu YÖK konularında sınıfta kalmıştı. En kuvvetli olduğu zamanda bir şey yapamayanlar, bundan sonra zaten hiç yapamazdı. Dindar cumhurbaşkanı seçtireceğim derken süreci doğru yönetemeyen, uyuyan fitneyi uyandıran, 367 dayatmasını öngöremeyen, seçtiremeyince de suçu dört milletvekili bulunan bir muhalefet partisine yükleme açıkgözlülüğü yapan ve hiç hak etmediği halde mağdur ve mazlûm rolünü oynayan, “İktidar olduk fakat muktedir olamadık” itirafında bulunduğu halde, yine milletten tek başına iktidar isteyen bu dindar siyasetçilerin tavrı, gönül dostlarımızı şaşırtmamıştı. Karadeniz sahillerinin bu metin, sebatkâr ve kahraman dâvâ adamları, Üstadın, Demokrat Parti’yi dersleriyle, talebeleriyle ve bütün kuvvetiyle niçin desteklediğini çok iyi biliyorlardı. Demokrat partiye dost, yardımcı ve nokta-i istinat olma özelliklerini koruyor ve kale gibi dik duruşlarını devam ettiriyorlardı.
Program sonu vedalaşarak Ankara’ya döndüğümüzde, bir hizmete katılmanın mutluluğunu yaşıyorduk.
04.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|