Ülkemizdeki tartışmalar, bir yönüyle de Avrupa Birliği ile ilgili. Yıllar önce başlayan AB üyelik yürüyüşümüz zaman zaman hızlanarak, zaman zaman da tökezleyerek bu günlere gelindi. Türkiye ile AB arasındaki ‘son durum’u değerlendiren uzmanlar, her iki tarafın da ‘hata’lar yaptığına dikkat çekiyor.
2007’nin AB üyelik noktasında ‘kayıp yıl’ olması da sözkonusu. Bunda, yaşanan seçim süreçlerinin de etkisi olmakla beraber, Türkiye’yi ‘idare edenler’in de kabahati vardır. Uzmanların da her defasında işaret ettiği üzere üye olmak isteyen Türkiye olduğuna göre, AB’nin ‘şart’larını yerine getirmesi gereken taraf da ülkemizdir. Bu yönüyle, AB treninin yavaşlamasında bizim daha fazla kabahatli olduğumuz söylenebilir.
Türkiye’nin AB ile ilişkilerini konu alan aylık Kriter’de (Türkiye-AB İlişkileri Haber Yorum Dergisi, Haziran 2007, sayı: 12) ‘son durum’ değerlendirilmiş. Lordlar Kamarası üyesi ve aynı zamanda Oxford Üniversitesi Rektörü görevini de yürüten Chris Patten, AB üyeliği noktasında görevin Türkiye’ye düştüğüne dikkat çekmiş.
‘AB-Türkiye arasında gerginlik var mı?’ şeklindeki bir soruyu cevaplandıran Patten şöyle demiş: “Öncelikle bir konunun altını çizmek gerek. Bu gün 27 üye devletten 22’si açıkça Türkiye’nin üyeliğini destekliyor. Bu çok önemli. AB ile Türkiye arasındaki gerginliğin de abartılmaması gerektiğini düşünüyorum. Fransa kuşkusuz bir sorun teşkil ediyor. Sarkozy’nin Türkiye konusundaki görüşleri belli. Ciddî bir halk desteğiyle cumhurbaşkanı seçilmiş olmasını da gözardı etmiyorum, ancak Fransa’dan önce bu konuda sorumlu olan başka bir ülke daha var. O da Almanya. Almanya bence uzun süredir Türkiye’nin AB sürecinde belirgin bir problemdi. Bence Türkiye’nin üyeliği konusundaki gerginliğin kaynağı halk değil. Buna büyük ölçüde siyasiler sebep oluyor. Burada esas sorun, konunun kamuoyuna ne şekilde sunulduğu. Türkiye’nin önümüzdeki 20 yıl içinde AB’ye üye olmasının Avrupa’ya sağlayacağı çok büyük avantajlar var. Eğer bunlar yeterince konuşuluyor olsaydı, özellikle Fransa’daki kamuoyu tepkisi söz konusu olmazdı.”
1999-2004 tarihleri arasında Avrupa Komisyonunun dış ilişkilerden sorumlu İngiliz üyesi olarak görev yapan Patten’in Türkiye-AB ilişkilerinde ‘vatandaşlar’ nezdinde bir problem olmadığına dikkat çekmesi ve çıkarılan engellerin sorumlusu olarak da ‘siyasilerin’ işaret edilmesi dikkate değer.
İç siyasette yaşanan tartışmaların da üyelik yolunu tıkadığına işaret eden Chris Patten şöyle devam etmiş: “Türkiye’nin şu andaki siyasî sorunlarıyla başa çıkma şekli, Avrupalılara, Türkiye’ye benim kadar güvenmekte haklı olup olmadıklarını gösterecektir. Söylemek istediğim, Türklerin birbirlerine güvenmediği bir ortamda, benim Avrupalılara ‘Türklere güvenin’ demem çok zor olur.”
AB’nin iki güçlü ülkesi Fransa ve Almanya’nın tavrını da değerlendiren Patten; son durumu şöyle özetlemiş: “Müzakereler tahminimce yıllar alacak. Bu aynı zamanda Türkiye ve Avrupa’nın da değişeceği bir zaman dilimi olacak. Her şeyin hemen ‘evet’ veya ‘hayır’ gibi kesin bir şekilde sonuçlanması gerektiği düşüncesini çok doğru bulmuyorum. Bence bu dönemde sabır, gerçek bir erdem. Türkiye değişim sürecinde olan, çok önemli bir ülke ve hiçbir Avrupalı siyasetçi Türkiye konusunda bunu yadsıyarak yaklaşamaz.”
AB-Türkiye ilişkilerinde ‘son durum’ şimdilik böyle...
03.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|