Emniyet Genel Müdürlüğünün, polis sorumluluk bölgesinde 2006 yılında meydana gelen olaylarla ilgili hazırladığı rapor, ‘sistem’in tıkandığını ve adeta ‘çaresiz’ olduğunu ortaya koyan bir belge niteliğinde.
Rapora göre; hırsızlık, kapkaç, dolandırıcılık gibi mala karşı olaylarda yüzde 50 ile yüzde 170 arasında artış olurken, şahsa karşı suçlarda yüzde 26’dan yüzde 160’a kadar artış meydana gelmiş.
Kitap haline getirilen ‘’2006 Yılı Faaliyet Raporu’’nda, 2005 yılı ile 2006 yılında meydana gelen olaylar karşılaştırılmış. Rapora göre, 2006 yılında meydana gelen cinayetlerin yüzde 72’si aydınlatıldı, yüzde 12’sinin zanlıları belirlenirken, yüzde 16’sı ise faili meçhul kalmış.
Yine rapora göre gasp-yağma olaylarını aydınlatma oranı 2005 yılında yüzde 60 iken 2006 yılında bu oran 57’ye düşmüş.
Hırsızlık olayları da yüzde 52 artmış. Hırsızlık olaylarının aydınlatma oranı 2005 yılında yüzde 17 iken bu rakam 2006 yılında yüzde 12’ye düşmüş.
Emniyet Genel Müdürlüğünün 163 sayfalık raporunun son bölümünde suçlarla mücadelede başarılı olmak için uygulanacak politika ve stratejilere yer verilmiş. ‘’Suçluların yakalanmasının mağdurların zararlarını ortadan kaldırmadığı’’ belirtilen raporda, şu ifadelere yer verilmiş: “Geleneksel güvenlik yaklaşımıyla suça ilişkin tüm problemlerin tesbit edilmesi ve çözülmesi mümkün görülmemektedir. Suç işlenmesini etkileyen şartların birçoğu güvenlik birimlerinin kontrolü dışındadır. Kamu düzeninin tesisi ve devamı aynı zamanda bütün kurumların sağlıklı bir şekilde çalışmasını gerektirmektedir. Diğer kurumlar zayıfladığında, güvenlik ve yargı sistemi sosyal denetimin sağlanmasında daha fazla ön plana çıkmaktadır. Bu durum ise demokrasi ile asla bağdaştırılamaz. Toplumun taleplerini, idarî karar süreçlerine yansıtmak demokratik bir zorunluluktur.’’
Her toplumun kendine has sosyal, ekonomik ve kültürel problemleri olduğu hatırlatılan raporun sonunda şu ifade yer almış: ‘’Suçtan endişe duyan her kurumun, sivil toplum örgütünün ve vatandaşın aktif olarak suçun önlenmesi faaliyetleri içerisine girmesi gerekmektedir. Oluşturulacak suç önleme politikaları ve stratejilerinin, toplumun tüm kurumlarının ve vatandaşların katılımıyla tesbit edilmesi, kamu güvenliğinin korunmasında önemli katkıda bulunmaktadır.’’ (AA, 1 Temmuz 2007)
Raporda elbette başka önemli ayrıntılar da var. Ancak bu ayrıntıları bir yana bırakıp bu ‘ürkütücü tablo’ karşısında ne yapmamız gerektiğini düşünmemiz, konuşmamız, kalıcı çareler aramamız gerekmez mi? Açıklanan bu rapor, ‘hal ve gidiş’in iyi olmadığını gösteren bir fotoğraftır. Rapordaki, “Geleneksel güvenlik yaklaşımıyla suça ilişkin tüm problemlerin tesbit edilmesi ve çözülmesi mümkün görülmemektedir” tesbiti, doğru bir tesbittir ve bir bakıma ‘sistem’in çaresizliğinin de ilânıdır.
Raporda ifade edilen; ‘’Suçluların yakalanmasının mağdurların zararlarını ortadan kaldırmadığı’’ şeklindeki tesbit de can alıcıdır. Öyle ya, ‘katil’in yakalanması ‘ölen’e ne fayda sağlar? İşte, bütün bu gerçekler sebebiyle her fırsatta “çare ‘kalplere yasakçı koymaktadır’ gerçeği”ni hatırlatıyoruz. Suçların işlenmesini önleyen gerçek ve kalıcı çare, “kalplere yasakçı koymak”dır. Bunun yolu da her yaştan insana doğru dürüst din eğitimi vermek ve “doğru İslâm”ı öğretmektir.
Türkiye’yi ‘idare eden’lere bir defa daha hatırlatalım: Çareyi başka yerde arayarak vakit kaybetmeyelim...
02.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|