Ahiret âlemlerini gezip dünyada yaptıklarımızın karşılıklarını bir bir görüp sonra da dünyaya geri gelme imkânı olsaydı neler yapardık?
Bize bu imkân verilmemiş. Ama gezip görme kesinliğinde Allah ve Resûlü (a.s.m.) tarafından orada olacaklar bir bir anlatılmış.
Dünyada insan bir kısım şeylere muhtaç olur, ihtiyacını şu veya bu şekilde karşılayabilir de. Ama kabre girdikten sonra her şey biter, sadece amelleriyle başbaşa kalır insan. Ebû Zer (r.a.) yanındakilere, “Size fakirlik ve en fazla muhtaç olduğum günümü haber vereyim mi? O da kabre konulduğum günümdür” derken o kritik ânı anlatır.
Ebu Derdâ (r.a.) mezarlıkları ziyaretgâh edinmişti. Bu davranışının hikmetini sorduklarında, “Yanlarından kalktığım zaman arkamdan konuşmazlar ve bana varacağım yerimi hatırlatırlar” cevabını vermişti.
Bir gün Ömer b. Abdülaziz (r.a.), yanında oturanlardan birine, “Geçen akşam, kabri ve sakinlerini düşündüm” diye söze başladı. Üç gün sonra ünsiyet ettiğimiz insanların ne hâle geldiklerini, mezarlarının haşeratın istilâ ettiğini, kefenlerinin çürümeye başladığını, ürkülecek bir hal aldıklarının görüleceğini söylüyor ve dayanamayıp bayılıyor.
Beden çürüyüp gider. Ama ruhu yaşamaya devam eder. Bedenin çürümesi, toprak olması elbisenin çürümesi gibi o kadar önemli değil. Önemli olan ruhun rahatlığı. Ruhu rahatlatan, orada geçer akçe nedir?
Bunlar âyet ve hadislerde bir bir anlatılır. Yezid er-Rekkâşî gittiği bir mezarın başında gözyaşlarıyla seslenirken bu gerçeğe dikkat çekmiş, “Ey mezar çukuruna gömülen, yalnızlığıyla baş başa bırakılan, toprağın karnında ameliyle ünsiyet eden! Ah keşke hangi amelinle sevindiğini, hangi arkadaşlarından memnun kaldığını bilseydim” demiş, sarığının ucu ıslanıncaya kadar ağlamış ve “Allah’a yemin ederim ki, salih amellerinden dolayı sevinmiş ve Allah’a itaat konusunda kendisine yardımcı olan arkadaşlarından dolayı memnun olmuştur” demişti.
Allah ve Resûlü (a.s.m.) bizim orada rahat edebilmemiz için gerekli olan hiçbir şeyi eksik bırakmamışlar. Bütün mesele onlara kulak verebilmek. Yahya b. Muaz (r.a.), “Ey ademoğlu! Allah seni Cennete çağırıyor. Eğer Allah’ın bu çağrısına dünyada iken icâbet edip, buradan göçerken sana lâzım olacak taatla meşgul olursan oraya girersin. Yok eğer dünyada değil de kabirde icabet edersen fırsatı kaçırmış olursun” derken bu gerçeğe dikkat çeker.
Kısaca insan İslâmın hayat verici hakikatlerine kulak verdiği, onları hayatına geçirdiği müddetçe insan dünyada da, kabirde de, ahirette de rahat eder.
02.07.2007
E-Posta:
[email protected]
|