Ne plân ve programlarımız vardır yarınlar için. Onlar için didinir, çırpınır gün gelir kendimizi yer bitiririz. Çoğu zaman hedeflerimize ulaşamayız, ama az mı çalışırız onlar için.
Farz edin ki, arzu ettiğimiz, planladığımız gibi emellerimize kavuştuk. Nice sıkıntı ve meşakkatler de çektik bu uğurda. Ama sonuçta ulaştık.
Öncelikle sıkıntısız, meşakkatsiz hiçbir hedefe ulaşılamadığını biliyoruz. Her değerli hedefin büyüklüğü ölçüsünde gayret istediğini de. Hele ekmeğin arslanın karnında olduğu bir zamanda buna daha çok muhtacız.
Bunlar önemli, gerekli, ama yeterli değil.
Çünkü geçici yarınlar bunlar. Bir de sonsuza kadar uzanan bir yarın var. Ölümden sonra devam edecek, tek kelimeyle sonsuz ve dönüş imkânı bulunmayan bir yarın bu.
Hiç ihmal edilmemesi gereken bir yarın bu. Kur’ân bu can alıcı hususa şöyle dikkat çekiyor bir âyetinde:
“Ey îmân edenler, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Herkes yarın için ne yaptığına baksın. Allah’tan korkun. Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”1
Bu yüce kelâmdan daha büyük bir uyarıcı düşünülebilr mi bir insan için?
Gerçek yarın ve ikinci bir denemesi bulunmayan kabir, Mahşer, sorgulama, Mizan, Sırat, Cennet ve Cehennem var önümüzde. Her ikisi de müşterilerini bekliyor.
Yine Kur’ân uyarıyor: “Allah’ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onlara kendi âkıbetlerini unutturmuştur. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir.
“Kendiniz için hayır olarak ne gönderirseniz, onu Allah katında daha hayırlı ve daha sevaplı bulursunuz. Allah’ın mağfiretini dileyin. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”2
Daha o dehşetli gün gelmeden önce bize bu uyarılarda bulunan Rabbimize ne kadar şükretsek az.
Peki, ya herkes bu meselenin bilincinde mi? Her geceden sonra sabahın gelmesi kesinliğinde gelecek olan ölüm ve ötesi için gerekli ve kalıcı yatırımlara gerekli ağırlığı verebiliyor muyuz?
Kur’ân’ın, gaflette olan insanlara da bir kısım ibretli olaylara yer verdikten sonra hatırlattığı, “And olsun ki düşünülmesi, anlaşılması ve ezberlenmesi için Biz Kur’ân’ı kolaylaştırdık. Fakat düşünüp ibret alan nerede?” âyetindeki hakikatler dünyamızı ne kadar dolduruyor? Tebliğle görevli insanlar olarak yeri ve zamanı gelince bu hususlara da eğiliyor muyuz?
Dipnotlar:
1- Haşir Sûresi: 18-19.
2- Müzzemmil Sûresi: 20.
24.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|