Seçimler yaklaşırken meydanlar da ısındı. Liderler, neredeyse her gün, bir ilde halkla buluşarak, partilerini anlatıyor. Kimi de olmadık vaatlerde bulunuyor. Yine çoğu tutulmayacak, seçim geçtikten sonra unutulacak sözler veriliyor.
Geçmiş seçimde “Başörtüsü meselesini halledeceğiz”, “İnsan hak ve hürriyetleri önündeki engelleri kaldıracağız” diye iktidara gelenler, 4.5 yılda bu meseleyi halledemeyince, bu konuları ağızlarına almıyorlar. Ancak yapamayacakları başka şeyler konusunda söz vermekten de kaçınmıyorlar. YÖK’le ilgili vaatler de bunlardan birisi. Bazı partiler YÖK’ün idarî ve malî özerkliğinin arttırılacağını söylerken, bazıları YÖK’ü ve ÖSS’yi kaldırmaktan bahsediyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, seçim meydanlarında-geçmiş seçim öncesinde söylediği gibi-“YÖK’ü halledeceğiz” diyor. Bunu da şöyle izah ediyor. “Hedefimiz üniversitelerde okuyan öğrenci sayısını arttırmak. Bu, hükümetten önce YÖK’ün sorunudur. İnşallah bu YÖK sorununu halledeceğiz. Bunun için Anayasa’da değişiklik yapmak gerekiyor. Bunu da yaparak bu sorunu halledeceğiz…”
Vatandaş gibi, biz de soruyoruz. “4.5 yıllık iktidarınızda bu konuyu niye halletmediniz? YÖK’e gücünüz mü yetmedi?” Hükümet 4.5 yıllık iktidarı boyunca YÖK’le ilgili birkaç kez adım attı, ancak hemen peşinden geri adım atmak zorunda kaldı.
Abbas Güçlü, YÖK sorununu halletmekten bahseden AKP’nin YÖK’ü ihya ettiğini düşünüyor. “YÖK’ü YÖK yapan isimler”i eleştireceğine, ödüllendirdiğini dile getiriyor. YÖK’ün kurucusu ve uzun dönem başkanlığını yapan İhsan Doğramacı’ya “TBMM Onur Ödülü” verdiğini bildiriyor ve “AKP, belli ki YÖK’ten şikâyetçi değil” diyor. (Milliyet, 20.6.2007) İşte asıl mesele bu… Yani, samimiyet.
* * *
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğu’nun son yıllarda sık sık söylediği-benim de katıldığım-bir cümlesi var. “YÖK yok edilmelidir” diye… YÖK kaldırılmalı mı, yoksa ıslah mı edilmeli? İşte bütün mesele burada düğümleniyor.
Sendikanın bu konuda etraflıca bir çalışma yaptığını, konuyu enine boyuna araştırıp, sıkıntıları ve çözüm yollarını en kısa zamanda ortaya koyacağını öğrendik. Bu çalışmanın bir an önce bitirilip, seçimlerin hemen ardından iktidara gelecek partiye kapı açılabilir.
Bir kere, YÖK’ün sadece “kendi alanı”nda açıklama yapması için kanunî bir düzenleme yapılması şart. Öncelikle, siyasî konular başka olmak üzere, ulu orta her konuda açıklama yapma geleneğine son verilmelidir. Çünkü, bunları konuşmaktan üniversitelerin sorunlarını tartışamaz, görüşemez hale geliyorlar. Örnek olarak, dünyadaki 500 üniversite arasına diye giremediklerini sorguladılar mı? Hangi bilimsel araştırmaya destek vereceklerini hakkıyla tartışabiliyorlar mı?
Fakat bazı işleri çok iyi yapıyorlar. 14 yıl Selçuk ve Dumlupınar Üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulan “Evrim ve Yaradılış” kitabından dolayı DÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. Adem Tatlı’yı üniversiteden atıyor. Bilkent Üniversitesi’nde 13 Haziran’da düzenlenen diploma törenine, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün kızı Kübra Gül’ün başörtüsü ile katılması nedeniyle üniversite hakkında soruşturma başlatıyor.
Meslek liselerine uygulanan katsayı adaletsizliği nedeniyle, bu okullara olan talep, yok denecek kadar azaldı. Gençler işsizlikten bunalırken, sanayiciler kalifiye eleman bulamazken, YÖK bu konuda bırakın bir adım atmayı, kız çocuklarına imam hatip lisesini yasaklayan yeni stratejik hedefler belirliyor. YÖK’ün yaptığı birçok yanlışlık burada yazılabilir. Ama yıllardır bu konular yazılıp çizildiği için, şimdilik bu kadarı ile iktifa edelim…
* * *
YÖK’ün yapısının değiştirilmesi için, anayasanın 130. ve 131. maddelerinin düzenlenmesi gerekiyor. İktidara kim gelirse gelsin, artık her kesimden insanın kaldırılmasını veya yapısının iyileştirilmesini istediği YÖK meselesini, ilk icraat olarak ele alıp, çözmelidir. Bu da sözde veya vaatlerde kalmamalıdır. Çünkü, millet YÖK konusunda acilen bir iyileştirme bekliyor.
Yeni üniversiteler açılırken, YÖK kadrosuzluktan yakınıyor. O zaman onlara düşen, akademisyen yetiştirmektir. Bunca yığılmayı önlemek için farklı branşlarda yeni üniversitelerin ve fakültelerin açılmasına ihtiyaç var. Bunu yapacak da iktidara yeni geleceklerdir. Çünkü Türkiye, gelişmiş ülkelerdeki üniversite sayılarından da çok gerisinde…
Demokrasinin önündeki takozları kaldırmak için, sözde değil özde işler yapmak lâzım. Temel insan haklarıyla, milletin temel değerleriyle kavgalı, toplumun, devletin, kurumların talep ve beklentilerine kapalı kurumların millete bir yararı olabilir mi?
24.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|