Okullar tatil olup, çocuklar için Kur’ân öğrenme mevsimi başlayınca, aleyhte yayınlar da çoğalmaya başladı. Türkiye ile ilgili ‘olumsuz’ haberlerden önce, ‘yavru vatan Kıbrıs’ haberleri manşetlere taşındı.
Bir gazetenin manşetten ilân ettiği habere göre, ‘yavru vatan Kıbrıs’ta, imamların çocuklara Kur’ân öğretmesi vatandaşın büyük tepkisini çekmiş. Neymiş, KKTC Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığı (MEB) tüm özel okul, anaokulu ve ilkokul müdürlüklerine bir yazı göndererek, yaz Kur’ân kursu açılmasını istemiş. Bu kursta ‘imam’ların görev almasına itiraz ediliyor. “Ada’da imamlı kurs isyanı” başlıklı haberde, bazı sendikaların “Hurafe ile eğitim olmaz” diyerek uygulamaya tepki gösterdiği yazılmış. (Milliyet, 22 Haziran 2007)
Burada asıl itiraz edilen konu gizlenmiş ve sanki sadece ‘imam-hatiplerin, okullarda açılacak kurslarda görev almasına’ itiraz ediliyormuş gibi sunulmuş. Asıl itiraz edilen konu, çocuklara Kur’ân öğretilmesi...
Peki, Kur’ân öğretilmesinden rahatsız olunmasının kabul edilebilir bir gerekçesi var mı? İsteyen veliler, çocuklarına Kur’ân öğretemesin mi? Uzun yıllar, “Din afyondur, din öldürülmelidir” diyen komünist sistemler yıkılırken, Rusya’da bile Kur’ân öğrenilmesine müsamaha ile bakılırken, ‘yavru vatan’da Kur’ân öğrenilmesine, öğretilmesine itiraz etmenin anlamı nedir?
Kısa süreli de olsa bir iki defa KKTC’de bulunma imkânımız olmuştu. O dönemdeki haberlerimizde de ifade ettiğimiz üzere, ‘yavru vatan’da din eğitimi konusu hep ihmal edilmiş. O tarihteki seyahatimiz esnasında Yeşilyurt’daki bir ilkokulu ziyaret etmiştik. Cıvıl cıvıl öğrenciler vardı. Caminin hemen yanındaki okulun öğrencilerine, “Peygamberimizin adını biliyor musunuz?” gibi Türkiye şartlarına göre çok basit sorular sorduk ve maalesef şok olduk. Çocukların hiç biri bu soruya doğru cevap verememişti. “Hz. Muhammed” (asm) adını duymayan çocukların var olması, bizim de sorumluluğumuzu göstermez miydi?
Türkiye, şimdiye kadar KKTC konusunda elinden gelen her şeyi yapmış; hadiseyi ‘millî dâvâ’ olarak görmüştür. Ancak Kıbrıs’taki çocukların din eğitimi konusunda aynı şeyi söylemek çok zordur. Bölgenin ‘turistik’ olması ve Türkiye’den gidenlerin de umumiyetle ‘ticârî’ gaye ile gitmesi bu konudaki sıkıntıların sürmesine sebep olmuş. Lefkoşa’daki bir caminin, uzun yıllar ‘nikâh salonu’ olarak kullanıldığı da malûm.
İslâmdan, Kur’ân’dan ve Kur’ân’ın öğrenilmesinden korkmamak lâzım. Bu korku, bu vehim kimseye bir şey kazandırmaz. Aksine çok şey kaybettirir. Kur’ân’dan uzak yetiştirilen çocukların ve gençlerin hangi felâketlere sürüklendiği görülmüyor mu? Önümüzde bunca ‘olumsuz örnek’ varken, hâlâ din eğitimi verilmesine karşı çıkmak Türkiye ve dünya gerçekleriyle örtüşmez.
Kur’ân’dan, İslâmdan korkmayalın, aksine ona teslim olalım...
24.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|