Terör olaylarının, dünya ve Türkiye gündemini meşgul ettiği hepimizin malûmu. Dünya ülkeleri; teröre karşı alınabilecek tedbirleri görüşmek için neredeyse her ay, her hafta sempozyumlar, konferanslar ve toplantılar düzenliyor. Bu cümleden olarak, Türkiye’de de çeşitli terör konferansları düzenleniyor.
Bu konferanslardan biri de İstanbul’da yapılıyor. Konferansa, Türkiye’nin yanı sıra 97 ülkeden içişleri bakanları, emniyet genel müdürleri, başkent emniyet müdürleri, uluslararası kuruluşların yöneticileri, akademisyenler ve güvenlik alanında uzmanlardan oluşan binin üzerinde davetli katılmış.
Konferansta, ‘’Demokrasi ve polislik kavramlarına karşılaştırmalı bakış’’, ‘’Terörizm: Küresel bir problem’’, ‘’Güvenlik örgütlerinde güncel konular’’, ‘’Suç kavramı üzerinde yeni yaklaşımlar’’ ve ‘’Yirmibirinci yüzyılda demokrasi ve yeni yönetim yaklaşımları’’ gibi konular ele alınıyor.
(AA, 14 Haziran 2007)
Ülkemizde ve dünyanın diğer ülkelerinde düzenlenen bu ve benzeri konferanslarda, terörle başa çıkmak için elbette makul ‘çare’ler de sunuluyor. Ancak doğru teşhisin konulabildiği noktasında şüpheliyiz. Bunca kongre, konferans ve toplantı düzenlendiği halde, hâlâ terör hadiseleri artarak devam ediyorsa, ‘kalıcı çare bulundu’ diyebilir miyiz?
Hepimizin bildiği bir atasözümüz var: “Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar!” Hadiselerin doğruladığı bu tesbiti, terör konusunda da ‘ölçü’ olarak uygulabiliriz. Biri yer, biri bakarsa; terör bitmez!
İnsanların ‘biri’nin yemesi ve ‘diğeri’nin bakması; ancak hak, hukuk ve adaletin olmadığı yerlerde, ülkelerde olabilir. Hangi adil, yönetimi şeffaf, hür ve demokrat ülkede biri yerken, öteki bakmak durumunda kalır? “Dünyanın en zengin ülkelerinde de biri yerken diğeri bakıyor” itirazında bulunanlar olabilir. Ama bu konuda ölçü, ‘en zengin’ ülkelerin yanlış uygulamaları değil. Prensip olarak ‘biri’ yer ve ‘öteki’ler bakmak durumunda kalırsa, o ülke gerçek anlamda hür, demokrat ve ‘zengin’ ülke değildir.
Hele Türkiye gibi bir “İslâm ülkesi”nde “komşusu açken tok yatanlar” olabilir mi? Olması yanlış değil mi? Buradaki komşuluk, komşunun derdiyle dertlenmek, sadece ekonomik anlamdaki ‘ortak’lık olmasa gerek. Komşumuz ‘terör’den muzdaripse biz nasıl rahat olabiliriz? Komşu evinde, ilinde, ilçesinde kalkan ‘şehit cenazesi’ varken, evlerimizde, mahallelerimizde, illerimizde, zevk-ü sefa sürebilir miyiz? Sürmeyiz ve süremeyiz...
Terörün; daha hür, daha demokrat, daha şeffaf bir yönetimle önlenebileceğini idrak etmeliyiz. Aksi yöndeki ‘çare’ler kulağa hoş gelse ve bir dönem için uygulayıcılara puan kazandırsa bile, uzun dönemde terörü tetiklemiş oluyor. “Rüzgâr eken fırtına biçer” misâli, “terörün kökünü kazıyoruz” diyenlerin sebep oldukları yanlışlara bütün dünya şahit.
Ateşe körükle yaklaşma yanlışından vazgeçip, ıslâh ve eğitim çalışmalarına ağırlık verilsin. Halk nezdinde destek bulamayan ‘terör’ hareketlerinin hedefine ulaşamayacağını bilerek bunu temine çalışalım. Terörün kökü ancak bu şekilde kurutulabilir...
15.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|