Lübnan ve Irak, Ortadoğu’nun en büyük siyasî ve askerî bataklığı. Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermesi esnasında itiraz edenler Lübnan’ın başka bir yere benzemediğini ve bataklık olduğunu söylüyorlardı. Aslında bu muterizler bataklıkta batan grupları temsil ediyorlardı.
Şüphesiz, Ortadoğu imparatorluklar bataklığıdır. Bazı devletlerin ve rejimlerin battığı nokta. İngilizler için böyle oldu ve sırada ABD var. Bununla birlikte bazı yerel rejimler ve ülkeler de aynı şekilde yanlış tavırlarının bedellerini batarak ödeyebilirler. Bu anlamda, Lübnan’ın bölge rejimleri için de bir bataklık olduğunu görüyoruz. Lübnan önce İsrail’in bataklığı oldu ve İsrail arkasına bakmadan buradan çıkmak zorunda kaldı. Hariri suikastının ardından da Suriye Lübnan’dan çıkmak zorunda kaldı veya bırakıldı. Ama gözü arkada kaldı.
Suriye, Lübnan bağlantısını kesmediği ve kesemediği için de burası Şam için bataklık olmaya devam ediyor. Bu itibarla, Suriye rejimi için en büyük tehlike Lübnan bataklığında batmaktır. Bunun emareleri görülmüştür. Hariri suikastının ardından uluslararası bir mahkemenin kuruluşu, iç kargaşa ve meclis oyunlarıyla engellenmeye çalışılmıştır. Suriye yanlıları mahkeme fikrini sabote etmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Bununla birlikte, yine de tek yanlı olarak mahkeme faaliyete geçmiştir. Önünde bazı şartlar olsa bile uluslararası mahkeme Beşşar Esad’ı Hariri suikastı için ifade vermeye çağırabilir yani celb edebilir. Bunun için düğmeye basılmıştır. Bu süreç Suriye rejimini destabilize edecek yani batıracak bir süreçtir. İsrail şimdi ona ‘Benimle barış yap; seni kurtarayım’ diyor. Aslında manevra yapıyor.
Destabilize veya istikrarsızlık süreciyle karşı karşıya kalan Suriye de kimilerine göre Lübnan’ı destabilize etmeye çalışıyor. Hariri grubuyla Lübnan topraklarında hesaplaşıyor. En son Hariri grubundan milletvekili olan Velid Eido’nun öldürülmesi Şam’ın mahkemeye bir cevabı şeklinde değerlendiriliyor. Denklem karşılıklı olarak yıkmak ve yok etmek üzerine kurulmuş. Yani işin şakası yok.
***
Bu bağlamda Hariri Mahkemesi’nin faaliyete geçmesine paralel olarak Lübnan’da iki mühim olay yaşanmıştır. Bunlardan sonuncusu sözkonusu milletvekilinin öldürülmesidir. İlki ise, Fethülislam hadisesi ve bu grubun Lübnan ordusuyla çatışmasıdır. Herkes bu grubun hareketinin manipülatif yani yönlendirme bir hareket olduğunda hemfikir. Hariri yanlılarına göre bu hareketin gerisinde Şam ve Esad ailesinin damadı ve istihbarat şefi Asıf Şevket var. Amaç Lübnan’ı karıştırarak hem gözdağı vermek, hem de aleyhteki süreci sabote etmek. Buna mukabil, Şam yönetimine yakın kesimler de Hizbullah’ı dengelemek için Fethülislâm mensuplarını Lübnan’a çağıran adresin Saad Hariri olduğunu ileri sürüyorlar. Bununla birlikte, fiiliyatta Hariri ve grubunun iddialarının daha sıhhatli olduğu görülüyor. Hizbullah’ın Fethülislâm hareketine karşı operasyona karşı çıkması ile hükümetin operasyona destek vermesi tarafların Fethülislâm’a karşı fiilî yaklaşımını ortaya koyuyor. Evet, Ortadoğu’daki Lübnan bataklığı Suriye rejimini yutabilir ve süreç ona doğru ilerliyor.
***
İkinci bataklık ise Irak. ABD ve İran bu bataklıkta can çekişiyor. Her ne kadar işgalle birlikte bu iki ülkenin nüfuzu artmışsa dahi iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir. Ve şartların zorlamasıyla iki ülke geçici bir mütareke için bir masa etrafında buluşmuş olsalar da bu taktik bir buluşmadan öte değildir ve her an bir savaşa dönüşme ihtimali potansiyelini bünyesinde barındırmaktadır. Stratejik bir mahiyet kazanmadıkça iki ülkenin kapışması ve çarpışması kaçınılmaz. İdeolojik olarak bu muvasalayı temin etmek imkânsız. Irak bataklığına saplananlardan önce ABD safdışı kalacak. Ve İran Sünnî dünyayı ikna edemezse tarihte olduğu gibi Irak bataklığında batacak ve boğulacaktır. Irak’ta Sünnilerle Şiiler arasında kalıcı bir uzlaşma temin edilemezse Irak bataklığının Suriye-Lübnan paralelinde olduğu gibi sonunda; orta vadede İran rejimini yutabileceği öngörüleblir bir hakikattır. İran’ın Irak’ı kontrol etmesi mümkün değil ve bundan dolayı eninde sonunda Irak yeniden İran’a yönelik olarak bir saldırı üssü olacaktır. Arapların deyimiyle yama yamacı için büyük gelecektir. Ve Irak’a Amerikan işgaliyle birlikte Sünnî dünyada İran’ın inandırıcılığını yetirmesi, rejimi üzerine kuvvetli bir baskı oluşturacaktır. Nükleer alandaki ihtirası da bu bölgesel rekabeti kızıştıracaktır. Bu zaviyeden bakıldığında çok kısa bir zaman içinde İran’ın tarih boyunca yaşadığı en büyük tehlikeyle karşı karşıya bulunduğunu söylemek kehanet olmasa gerek. Dolayısıyla İran-Irak bağlantısı ile Suriye-Lübnan bağlantısı, bataklık dikkate alındığında iki rejimi de boğulmaya sürükleme istidadına sahiptir.
2003’ten itibaren Türkiye-ABD ilişkilerinde olduğu gibi Suriye-ABD ilişkilerindeki objektif şartların değişmesi bu durdurulamaz süreci tetiklemiştir. İran ile ABD’nin Bağdat buluşması bu süreci geriye götüremeyecektir.
15.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|