Bundan kırk yıl önce aramızdan ayrılan merhum Abdülmecid Ünlükul (Nursî) Efendi, bugün bile aziz hatıratları ve ders mahiyetindeki yaşantısı önümüzde ve taptaze. Kendisini yazdığım kitaba tam sığdıramadık, esasında bu zatlar ne makalelere ve ne de kitaplara sığırlar, onlar ancak binlerce âlemin haritası olan, kalbimizde ma’kes bulurlar. Kendileri ile birlikte olmamız, 1956-1967 yılları arasında olmuştur. Başta babam ve amcamın hem kendilerinin ve hem de ağabeyleri Bediüzzaman Hazretlerinin talebeleri olmak münasebetiyle, Hz. Mevlânâ diyarı Konya şehrinde 11 yıl feyz, ders ve terbiye almamıza vesile olmuştur.
Bu makalemde onun mütevaziliği ve tevazusu üzerinde duracağım. Çünkü bunlar model şahsiyetler. Bu babda Konya eski müftüsü ve milletvekili Tahir Büyük Körükçü 11 Haziran 1967’de Konya Kapu Camii’nde cenaze namazından önceki konuşmasında “Bir âlim ölmedi, bir âlem öldü” ifadesinde bulunmuşlardı. Abdülmecid Ünlükul merhumun yaşantısı Kur’ân yaşantısı yani Kur’ân ahlâkı idi. Çok gösterişsiz, adeta bir sır gibi idi.
Tarihî Uhud harbi neticesinde, Âl-i İmran Sûresi’nin 159. âyeti nazil olur, muhatabı Hz. Peygamber Efendimizdir (asm). Çünkü o zât-ı nurânî rehber-i mutlaktır, fakat âyet bütün ümmetine sönmeyen ve söndürülmeyecek olan İlâhî düsturlardır. Bu âyet doğrudan doğruya içtimâî hayatımıza ve insanlar arasındaki münasebetlere bakan âyettir. Âyetin meâli; “Allah’tan bir rahmet eseridir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen huysuz ve katı kalpli birisi olsaydın, muhakkak onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet, Allah’ın da onları bağışlaması için duâ et…”
Takdir-i İlâhî “Nursî ailesi”nin başına çok ıztıraplar ve çileler gelmiştir. Nankörlere ve zalimlerle muhatap olmuşlardır. Fakat Abdülmecid Ünlükul Hocamızın bu âyeti daima yaşadığını müşahade etmişimdir. Yine talebelerinden eski müftü M. Yıldız: “Beşerî münasebetleri fevkalâdeydi. Herkesle görüşür, konuşur ve irtibat kurarlardı. O ise herkesle irtibat kurmuş ve kendini sevdirmişti” ifadesini kullanıyor. Onun için onu herkes severdi ve hayrandı ve halen gönüllerde hayır duâlarıyla yaşatmaktadır. En çok kulladığı “Hazretim” kelimesi bile bunun bariz ispatıdır.
Merhum, yürürken, yaşarken, konuşurken adetâ diğer bir âyeti yaşıyordu: Furkan Sûresi’nin 72. âyeti. Meâlen: “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” Onun 84 yıllık hayatı hep böyle geçmiş ve hep bunlarla dolu. İşte onlar bu Kur’ân ahlâkını yaşadılar, bizler de aldığımız derse binâen o yolda berdevamız, olmaya çalışıyoruz şükürler olsun. Elbette bunları ve bunların izinden gidenleri herkes anlayamaz. Onun için büyük şair, gönül ehli Niyazi-i Mısrî der ki:
“Ey Niyazi! Katreyi deryaya saldık biz bugün, zerre nice anlasın umman olan anlar bizi”
Hayatını çok zor şartlarda yazdım. Kızları ve ablamız Saadet Hanımefendi, şahsıma tebrik mahiyetinde bir mektup gönderdi. (1999) Bunu makalelerimde yazdım, kitapta yok. Tevazu, mahviyet ve diyaloglar noktasında mektubunda diyor ki: “Babam, bize daima Fussilet Sûresi 34. âyeti okur ve derdi ki: ‘Evlâtlarım, sizlere taş atanlara siz güller atınız, başka çıkış yolumuz yoktur, yani müsbet hareket.’” Âyetin meâli de şudur: “Sana yapılan kötülüğe iyiliğin en güzeliyle cevap ver. Bir de bakarsın o düşman, senin can dostun oluvermiştir.”
Abdülmecid Ünlükul (Nursî) Hocamız ve ağabeyleri Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin hayatları Kur’ân ahlâkı ve Peygamber ahlâkı. Mutlak tevazu ve mahviyet içinde. Bizlerin, bu zatlardan haberi olanların ve özellikle de 22 Temmuz 2007 seçimlerine kadar siyasetçilerin bu âyetleri yaşamalarını niyaz ediyorum. Çünkü yaşamadan yaşatamazsın. Keşke Türkiye’nin kısm-ı azamı yaşasa, keşke üçte biri yaşasa, inanıyorum o vakit Türkiye’nin rengi değişir. İşte lezzetin, saadetin, huzurun çıkış yolu: Âyetler, tevazu ve mahviyet.
Onun için Abdülmecid Efendi, 40 yıl önceki gibi hafızamda tap taze. Ruhu şâd olsun.
15.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|