23 Nisan’a bir vatandaş ve bir araştırmacı gözü ile bakarken, ortadaki tabloları görünce kıyas etmeden geçemiyor ve hafızada, satırlarda, salonlarda haklı olarak ve bilerek sualler soruyoruz: “Verdiğin ne? Aldığın ne?” Türkiye nüfusunun yüzde yetmişi dinamik ve genç. Özellikle 12 ilâ 20 yaş arasındaki gençler, nüfusun yüzde kırkını teşkil etmektedirler. Sadece üniversite, lise ve ilköğretime kadar okuyan öğrenciler açık öğretimle birlikte 20 milyona dayanıyor. Bu rakamlar önümüzdeki yıllarda daha da artacaktır, yüzde 1,5 ve 2 civarlarında...
Şimdi önümüzdeki bu tabloya Türkiye bazında bakalım neler oldu? 2006 ve 2007 yılında biraz acı ve korkunç. Fakat bunları görmeden, sorduğumuz sualin mânâsı anlaşılmaz. Zaten suâllerimize muhatap olanların çoğu vermiyor. Nasıl verecek? Tablolar ortada, ancak vicdan ehli ve ebeveynler vermektedirler. Zira ateş düştüğü yeri yakar. Gençliğin ilk eğitim yuvası ebeveyn şefkatinin hâkim olduğu tecrübeli, vatanperver evdir ve aile ortamıdır. “Ağlarsa anam ağlar” boşa denilmemiş. Biz de, sel haline gelen gözyaşlarını silmek için ve gerçeği bulmak için, bu makaleyi bu günde yazıyoruz.
Bundan önceki hükümetlerin Sağlık Bakanlığının ve yine bir sağlık kuruluşunun Türkiye’mizdeki okullarda okuyan Lise 2. sınıf 18.500 kız ve erkek talebe üzerinden yaptığı ankette; 18.500, 18 yaş altı talebelerden yüzde 22’si sigara içmekte, yüzde 17’si alkol kullanmakta, yüzde 4 civarı uyuşturucu kullanmakta olduğu tesbit edilmiştir. Türkiye’de 70 bin ilköğretim-lise dengi okulda okuyan 15 milyonu aşkın talebe, bu yüzdelere vurulduğunda, gençlerimizin ateş çemberi içinde olduğu ortaya çıkmaktadır.
2007’de Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik açıklıyor: “Türkiye’de 2006 itibarıyla okullarda günde ortalama 21 olay yargıya ve disipline intikal etmiş.” TBMM komisyonu üyelerinin basına yaptıkları açıklamaya göre; 70 bin lise ve dengi okulda, üniversiteler hariç, 18 bin öğrenci ateşli silâhlardan disipline sevk edilmiş ve yargıya intikal ettirilmişler. İçişleri Bakanlığı ve Em. Gnl. Md.ğü, 2006 yılı raporunda açıklıyor: “Türkiye’de her 39 saniyede bir suç işlenmiş.” Futbol maçlarına iştirak edenlerin kısm-ı azamı gençler. Ankara’da bir futbol maçı sonrasındaki kavga ayırımında polislerin binek atlarına taş atan gençler, bazı atların gözünü kör etmişler, bununla da bitmiyor.
Türkiye’de 524 cezaevinin, çıkan aflarla iniş çıkış yapan 70 bin kişilik mahkûmlar ordusunun yüzde 85’i genç. Dağa çıkanların yüzde 95’i genç. Yine resmî açıklamalara göre Türkiye’de 40 bin sokak çocuğu, sokaklarda, kale diplerinde yatan binlerce çocuk. Ayrıca 96 çocuk yurdunda kalan 10 bini aşkın çocuğun üzerinde işlenen ahlâksız ve vicdansız olaylar, yazılı ve görsel basında avazları dünyaları tuttu. Sırf aile içi şiddetten son 5 yılda 1300 kız ve kadın evlerinde öldürüldü.... Ve saymakla bitmeyen vahşet tabloları... Bunlara karayollarındaki, dehşeti Aksaray yolundaki keşmekeşi ilave edersek kitaplar olur. Bu ne vurdumduymazlık...
Netice olarak görülüyor ki, gençliğimizin bünyesinde vitamin eksikliği vardır ve bu vitamin istenen düzeyde verilmemiştir. 10 milyon ton ekmeğin yenildiği, A-B-C vitaminlerinin verildiği 73 milyonluk Türkiye’de; iman, şefkat, sevgi, muhabbet ve emsâli manevî değerler vitamini verilmemiştir. Verilse de, gerçek düzeyde ve anlamda değildir ve azdır. Eğer olsaydı 2007 23 Nisan’ında önümüze çıkan tablo, bu olmamalıydı. Armağandan bahsediyorlar. Armağanlar farklı. Hangi armağan? Nasıl armağan? 600 bin öğretmen ve 70 bin üniversite öğretim üyesinden ve MEB şûrâlarından çareler üretilmeliydi. Onun için diyorum “Verdiğin ne, aldığın ne?”
Bütün bunlara rağmen bunları kınayan ve nefretle, hayretle izleyen vatanperver milyonlarca genç var. İşte Türkiye’nin bel kemikleri ve geleceğin sahipleri... İmanlı, inançlı, nurlu, şefkatli ve herkesi kucaklayan nesl-i cedid... Ümidimiz onlar. Anketler yapmak lâzım onlarla, sormak lâzım onlara: “Siz ve sizler gıdayı nereden alıyorsunuz ki, bu kadar münevversiniz?”
27.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|