Akdeniz’de bütün ülkelere gittiğim halde Tunus’a ilk defa geliyordum. Hazır Cuma günü yanaşmışken Cuma namazını da kılmak nasip oldu.
Bir ülkeyi yeterince tanıyabilmek için uzun bir süreye ihtiyaç vardır. Konteyner gemileri gibi sadece birkaç saat limanda kalan gemilerde çalışanların o ülkeyi kısmen dahi tanıması bile çok zordur. Bununla birlikte dinî yaşayış ve ibadetleri hakkında kısa bilgiler vererek izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Şehir merkezine uzak bir yere yanaştığımız için yakınlardaki küçük bir camiye gidebilmiştik. Mağrip stili dört köşeli minaresi olan üç katlı bir cami bulmuştuk.
Arapçayı bilmememe rağmen Risâle-i Nur sayesinde imam efendinin söylediklerinin neredeyse yarısını anlayabiliyordum.
Hutbeden önce Cuma vaazı yapıldı. Camide kürsü bulunmadığı için vaiz mihrabın önünde konuşabiliyordu. Hutbe için ise bizdekilerden biraz farklı bir minber kullanılıyordu.
Minber bir nev'î balkona veya bizdeki kürsülere benzemekle birlikte üzerinde bir koltuk bulunuyordu. İmam efendi asası ile caminin dış tarafından bu bölüme girerek hutbesini irad etti.
“Ben sizi kabile kabile yarattım ta ki birbirinizi tanıyasınız” mealindeki âyeti ve “Namaz dinin direğidir” hadisini okuduktan sonra Allah’ın emirlerini yapmak ve yasakladıklarından kaçınma konusunu işleyen imam efendi, sık sık sabır ile ilgili ve yumuşak bir üslûp kullanılması ile ilgili âyet ve hadisleri tekrarladı. İmam efendinin hitabeti gayet iyi idi. Zira cemaat hutbeyi gayet ilgi ile takip ediyordu. Zaten hutbenin Arapça okunması her bakımdan güzel olmaktadır.
Hutbeden sonra farz olan iki rekât namaz kılındı. Lâkin cemaatin büyük çoğunluğu sünnet olan namazları kılmadan camiyi boşaltmaya başladılar. Belki on-on beş kişi sünneti kılıyordu. Arapların sünnet namazlara karşı ilgisiz tavırları Tunus için de geçerliydi besbelli.
Arabistan Arapları da sünnetlere karşı ilgisiz kalmakla birlikte Cuma vaktinde bütün işyerlerini kapatıyorlardı. Fakat burada trafik durmamış işyerleri kapanmamıştı. Arabistan yarımadasından doğu ve batıya gittikçe dinî atmosfer yavaş yavaş azalıyordu.
Cuma vaktini beklerken Yasin okuma fırsatını buldum. İlginçtir elime tevafuklu Kur’ân geldi. Allah’ın güzel isimleri kırmızı renk ile yazılmıştı. Fakat Hafız Osman hattı ile yazılmadığı için tevafuk özelliği tam olarak görünmüyordu. Bununla birlikte harekeler bizdeki gibi olduğu için gayet rahatlıkla Kur’ân okuyabildim.
Mağrip ülkelerinde Kur’ân'ı kolayca okuyamazsınız. Zira harekeler yani esre ve üsreler biraz farklıdır. Bazı harfler de Osmanlıcada olduğu gibi değişik yazılmaktadır. Hafız Osman hattına alışkın olan bizler için Kur’ân okuma biraz zor bir iş olmaktadır.
Tunus kadınları da farz olmamasına rağmen camiyi doldurmuşlardı. Bu ülkede kadınlar bizdekinden daha fazla Cuma namazlarına ilgi gösteriyorlardı.
Ne yazık ki burada da tesettür sorunu vardı. Belki de dünyada sadece iki ülkede kadınlar başörtüsü yüzünden sıkıntı yaşıyorlar. Okullarda ve kamu binalarında yasak konulmuş. Bununla birlikte devlet televizyonunda örtülü spikerleri görmek de mümkün. Önceleri buradaki yasağın yanlış aktarıldığını düşünüyordum. Fakat kime sordum ise bazı yerlerde yasak olduğunu doğruladılar.
Dünyanın neresinde olursa olsun yasaklamalar daima tepki çeker. Burada da tepki yüksek. Bayrakları bize benzeyen Tunus’un maalesef yasakları da benziyor. İnşaallah kısa zamanda bu kısıtlamalar kalkar.
Devlet başkanının resmini her yerde görmek mümkün. Tek adam diktatörlüğü çok bariz biçimde belli oluyor. Batı ülkelerinde görülmeyen bu sanemperestlik ve suretperestlik hastalığı burada da yaygın. Bakalım hangi babayiğit bu yasakları ve baskı rejimlerini devirip gerçek demokrasi ve insan haklarını getirecek.
25.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|