Dünyanın zahirî tatlılığı olmasaydı imtihan da olmazdı. Dünyanın geçici güzelliklerinin cazibesi, yani çekiciliği olmasaydı nefsimizle çok kolay baş edebilirdik. O zaman işimiz kolay olurdu ve bizler çok değerli bir şeyi ucuz bir fiyatla satın almış olurduk. Karşılıksız alınan, uğrunda bir çaba sarf edilmeyen maldan insanın yeterince istifade edemediği tecrübelerle sabittir. Alın teri akıtılmadan kazanılan paranın hayrı da görülmemektedir.
Kolay bir şekilde elde edilen şeylerin hemen hiçbir insan nezdinde pek değeri olmuyor. İnsanoğlu zorluklara katlanarak elde ettiklerine daha çok sahip çıkmak istemektedir. Biz insanlar zorluklarla mücadele etmek üzere programlanmışız. Bu sebeple de zorluklarla karşılaştığımız oranda insanî duygularımız daha kullanışlı bir hale gelir.
Her şey ve her işleniş, bize mükemmelliği hatırlatmaktadır. Kâinat kitabı bize Rabbimizi en güzel bir şekilde tarif etmektedir. Bu kitap üç büyük küllî tanıtıcıdan biridir. Diğerleri de Peygamber-i Zîşan (a.s.m) ve Kur’ân-ı Azimüşşan’dır. Kâinat kitabının kâtipsiz olmayacağını anlayan insan, bu Kâtibin mutlaka bir kitap gönderdiğini ve kitabı bizlere öğretecek bir muallimi görevlendirdiğini anlayacaktır şüphesiz.
Var olan her şey, hâl dilleriyle Rabbimize yönelmemizi istemektedir. Karanlıklar, kaybedişler, üzüntüler, hüzünler aklımızı başımıza getirmek için vardırlar. Yaratılış mucizesi, dünyanın alâkaya değmeyecek kadar geçici bir han olduğunu bize hatırlatmaktadır.
Ama çok miktardaki ikazcılara rağmen çoğu zaman kendimizi dünyanın fani ve değersiz metalarından kurtaramıyoruz. Kendimize, dünyaya fazlasıyla sahip çıkışımızın gerekçesini bulabiliyoruz. Avutuyoruz, avutuluyoruz.
Vicdanımız bir türlü rahat edemiyor. Nefsimizin zorlamasıyla yaptıklarımızdan vicdanımız memnun kalmamaktadır. Bu sebeple de bir türlü rahat ve huzuru bulamıyoruz. Bulduğumuz fetvalarla vicdanımızı ikna edemediğimiz de ciddi bir vakıa.
Yardıma ihtiyacımız vardır. Kendi kendimize ihtiyaçlarımızı karşılamaktan aciziz. Çok muhtaç olduğumuz manevî huzur ikliminin esintilerinden istifademizi engelleyen büyük maniler her tarafımızı sarmıştır.
Karanlıklardan kurtulmak, günah sağanağından korunmak için bizim bütün ihtiyaçlarımıza vakıf olan Rabb-i Rahim’in dergâhına yönelmemiz gerekmektedir. Bir değil binler kere de olsa yine azdır. Çalışmamız, vücut fabrikamızı sahibinin rızası istikametinde çalıştırmamız gerekmektedir.
Yaratıcımız hayatımızda tembelliğin olmamasını istemektedir. Kolay kazanmanın kaybettirdiği bir hayata göre tanzim edilmiş bir vücut fabrikasına sahibiz. Bu fabrikada her işleniş anlamlıdır. Hiçbir çark kendi kendine dönmemekte, bulaşık eller bulaşmadığı takdirde imalat hatası hiçbir mal üretilmemektedir bu fabrikada...
Kâinat fabrikası ne ise gözümüzün önündeki en küçük fabrika da aynı özelliklere sahiptir. Küçük büyüğün küçük bir örneği, büyük de küçüğün büyük bir örneğidir. Gözümüzün önündeki her şey bize hitap etmektedir. Her varlık bizim kul hassasiyetine sahip olmamız için gayret etmektedir. Onlar hatip bizler ise muhatabız.
Nasıl bir insan olarak yaşamamız gerektiğinden gafil olamayız. Bunu bilmediğimizi söylemekle sadece kendimizi kandırırız. Zira Rabbimiz, Habibi olan Mustafa’yı (asm), insanlar başta olarak bütün âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Ona uymamız, onun gibi bir hayat sürmemiz istenmektedir. O bizim için en mükemmel bir insan örneği. Hayatının her safhası bizlere huzur bahşedecek yaşantı tarzlarına sahip.
Kör olmamak gerekir. Akıl ve kalb, gerçeklere vasıl olmamız için bize verilmiştir. Akıl nimetini iyi kullanırsak, ebedî hayat ve saadete götüren yolları nefsimizin geçici dünya hayatına yönelik arzularına tercih ederiz.
Kalbimizi günah kirlerinden temizleyebilirsek, çok muhtaç olduğumuz huzuru, hem bu dünyada hem de ölüm sonrasındaki hayatımızda bulabileceğiz. Aksi takdirde ebedî cennet hayatını kaybedeceğimiz gibi cehennem azapları da bizi ifade edilmesi zor sıkıntılara sokacaktır.
24.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|