Zaman zaman çevremdeki insanların maddî yapılarını değil, içinde bulundukları muhtemel ruh hallerini düşünme çabası içine girmekteyim. Önümde ağır adımlarla yürüyen yaşlı insanların yorgun hallerinden; olgunluk yaşlarında olup, her hallerinden gelecekte ihtiyarlayacaklarını akıllarına getirmedikleri anlaşılan orta yaşlıların sorumsuzluk imajı veren davranışlarından; henüz günah bataklığı içine girmemiş masum çocukların şen şakrak hallerinden; gençliğini günah bataklığı içinde geçirdikleri kılıklarından, hâl ve hareketlerinden anlaşılan kişilerin laubaliliklerinden dersler çıkarmaya çalışmaktayım.
Bir çırpıda insan çevresinde yediden yetmişe bir çok insan görebilmektedir. Bazen insanların maddî görüntülerinden de bir yerlere varabilme isteği içimizde nüksedebilmektedir. Bütün bunların birbirinden farklı olduğunu, bazılarının esmer, bazılarının açık tenli olduğunu, her birinin ayrı bir simaya sahip olduğunu görmekliğimiz de bizleri işin manevî boyutuna taşıyabilmektedir. Bu insanlardan bazılarının beli bükülmüş bir vaziyette zor yürüdüğünü, bazılarının ise hayatının baharını yaşadığını görünce insanın aklına binbir türlü düşünceler hücum etmektedir.
Kim bilir bu insanların aklından neler geçmekte, kim bilir gelecek için ne türlü hayaller kurmaktadırlar? Elbette adım başı çevremizi saran insanların kendilerine mahsus dünyalarına vakıf olamayız. Zaten böyle bir arayış içine girmek de doğru değildir. Her biri ayrı bir dünya olan insanların hem maddî hem de manevî yönleri itibariyle diğer insanlardan çok farklı olduklarını görebilmekteyiz. Belki bu birbirinden farklı dünyaların bazı yönlerini görebilmemiz, hissedebilmemiz mümkün olabilir, ama hiçbir insan başka bir insanın dünyasının tümüne nüfuz etme imkânına sahip olamamaktadır.
İnsanların bütün yönlerini, maddeden mânâya kadarki bütün özelliklerini ancak onları ve bütün var olan her şeyi yaratan Rabbimiz bilmektedir. Vücudumuzdaki en küçük atomun da, kalbimizden geçen en küçük hatıratın da bütün yönlerini bilen sadece Odur. Biz ancak kendi çapımıza göre bazı şeyler bilebiliriz. Bize verilen müsaade kadar kendimizi ve çevremizi tanımak için bir çaba içine girebiliriz. Bu sebeple insanların bütün dünyalarını merak etmek yerine sadece bazı hâletlerini düşünme ihtiyacı içinde olabilmekteyiz zaman zaman. Meselâ çevremizde bulunan ve her birisi ayrı bir tarafa, kendine göre bir an önce ulaşılması gereken bir hedefe doğru giden insanların, sadece Rableri ile olan yakınlıklarını merak etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Bu insanlar bu dünyada neden bulunduklarının farkında mıdırlar? Bir insan olarak yaratılışlarını ve bütün dünyadaki varlıkların neden onların emrine verildiğini düşünmekte midirler zaman zaman? Acaba ölüm onların aklına geliyor mu? Yakınlarından birisi ölünce, bir gün kendilerinin de öleceğini düşünebilmekte midirler?
Bir insan olmam ve hemcinslerimin de gelecekleri beni ilgilendirdiğinden hep insanların ebedî hayatları ile ilgili durumlarını düşünmekteyim. Acaba ne olacak, başta benim akıbetim, sonra da akrabalarımın ve içinde yaşadığım toplumun fertlerinin gelecekteki durumu? Elbette kendi dünyamda cevaplandırmakta zorluk çektiğim sorular bunlar. Ama boş verip geçemiyorum işte. Çoğu zaman üzülüyorum hem kendi halime hem de çevremdeki insanların geleceğine...
Sessiz bir çığlık atıyorum kendi dünyamda. Seslerimi duyuramıyorum elbette çevremdekilere. Ama kendi çığlığımı duyuyor ve irkiliyorum. Titriyor, kendime geliyor ve Rabbime yönelme ihtiyacımı gidermeye çalışıyorum. Nefsimin bütün engellemelerine rağmen zikrediyorum, kendisini hep hatırlamamı isteyen Rabbimi... İşte o zaman aradığımı bulmanın sevinciyle kendime geliyorum. Kendim için seviniyorum, ama çevremdeki insanların acınacak durumdaki hallerinin üzüntüsünü üstümden atamıyorum.
Sonra anlıyorum ki bir anlık uyanışın sürekli bir uyanış olmadığını. Uyanışlar ve uyanıklıkların hayatımızda her an bulunması gerektiğini, kesintilerin kopukluklara sebep olabileceğini, kopuklukların ise gaflet uykularını netice vereceğini düşünüyorum.
Demek, öncelikle her zaman uyanık olma haletini dünyamıza hakim kılmamız gerekmektedir. Böyle olursa ancak bazı uyanışlara sebep olabiliriz ve uyananlarla dünya hayatının huzurlu ikliminde beraber yaşayabiliriz.
17.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|