Şüphesiz, bazı kalpleri mühürlenmiş insanlar kabul etmese de, bütün kâinata hükmeden yegâne güç Allah’ın kudretidir. Her şeyin anahtarı Onun yanında, her şeyin dizgini Onun elindedir. Görebildiğimiz ve hissedebildiğimiz bütün varlıklar açık bir şekilde Kâinatın Rabbini göstermektedir. Elbette imtihan sırrı mucibince bazıları bu yaratılış gerçeğini göremeyecek ve küfür bataklığı içinde hayatlarını devam ettireceklerdir.
Ne yazık ki Müslüman olarak bilinenlerden bazıları bile, “Egemenlik göklerde değil, halkın iradesindedir” diyerek, bilerek veya bilmeyerek küfre girmektedirler. Oysa siyasiler arasındaki “Hakimiyet” meselesi ile bütün kâinatın yaratılış ve idare edilişi ile ilgili İlâhî “Hâkimiyeti” birbirine karıştırmamak gerekmektedir. Ancak bazı siyasîler açık bir şekilde karşı çıkamadıkları İslâm dinine, bazı söylemleriyle dolaylı bir şekilde karalar çalmaya çalışmaktadırlar.
Geçtiğimiz günlerde gazeteciliği ve siyasî yönüyle tanınan bir kişi, iktidardaki siyasî partinin güya gizli planlarını deşifre etmek ve suçlamak için, “Bunların, hakimiyetin göklerde olduğunu kabul etmekte olduklarını biliyoruz. Halbuki biz cumhuriyet adına egemenliğin halkta olması gerektiğine inanıyoruz” şeklinde bir ifade sarf ediyordu. Böyleleri kendilerince demokrasiyi savunmaya çalışıyorlar. Oysa gelişmeler gösteriyor ki, bunlar sadece kendi zihniyetleri için hak ve hukuku savunmaktadırlar.
Gerçekten aydın olan bilim adamlarının büyük bir titizlikle gerçek demokrasiyi savunmaları, nedense bazı “Cumhuriyetin kuruluş felsefesi” edebiyatını yapanların hoşuna gitmemektedir. Bir taraftan güya demokrasiyi savunmakta, diğer taraftan da “ama”larla bazı hassas noktaları nazara vermek çabası içine girmektedirler. Aslında bunların gerçek bir demokrasiyi istemedikleri, inançlı insanların baskı altında bulunduğu totaliter bir rejim hevesi içinde oldukları açık bir şekilde ortada bulunmaktadır.
Aklı başında olan Müslüman insanlar, demokrasi taraftarı olanların “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ifadesiyle tam demokratik bir yapı kast ettiklerini ve bununla hâşâ Allah’ın bütün kâinata hükmetmesi hadisesinin inkâr edilmediğini anlamaktadırlar.
İslâm inancına göre de, insanların yönetim konusundaki hür iradeleri geçerlidir. İslâm’da meşveret esastır ki, bu tam günümüzün seçimleriyle eşdeğerdir. Halkın çoğunluğunun tercihinin yönetim için esas olduğu gerçeğini, Peygamber Efendimizin (asm) vefatından sonra, Halife olarak seçilen Hz. Ebûbekir (r.a), Hz. Ömer (r.a), Hz. Osman (r.a) ve Hz. Ali’nin (r.a) seçimle işbaşına gelmeleri ortaya koymaktadır. Bu durum gerçek bir cumhuriyet örneğini oluşturmaktadır.
İslâmın idare sisteminde, bir kişinin istediği bir şekilde saltanatla bir toplumu idare etmesi ve bu saltanatın babadan oğula geçmesi şeklindeki bir idare tarzı bulunmamaktadır. Aslında İslâmın emrettiği yönetim tarzı, Demokrasiden de çok ilerde mükemmel bir idare sistemidir.
Hep sathî düşüncelerle hareket edip, meselelerin derinliğine inmekten aciz olan insanlar, doğru dürüst bir araştırma yapmadan, yıllardır ezberleye geldikleri düşüncelerini ileri sürmekten başka bir şey yapamamaktadırlar ne yazık ki. Bunların cahilane tavırları karşısında hakperest olan insanların gün geçtikçe daha da artması ve çekinmeden her türlü despotizme karşı çıkmaları gerçekten sevindiricidir.
İnsanlar arasında ayırım yapmayıp, herkes için hak ve hukuku savunan ve güç odaklarının dümen suyuna gitmeyen namuslu düşünce adamlarının var olması, bizlere gelecek için ümit vermektedir. Bu insanların yaratılış gerçeğini de görüp iman nuruyla aydınlanmaları en büyük temennimizdir.
Ne yazık ki, inanç sahibi olmadıkları halde hak ve hakikatı herkes için savunanların sözleri daha çok etkili olabilmektedir günümüzde. Bunların söylediklerini inançlı bir insan söylese bir kısım kesimler tarafından önemsenmeyeceği de günümüzün gerçeğidir. Bu durumun medenî ülkeler içinde sadece bizim ülke insanlarına mahsus olması da ayrı bir üzüntü kaynağıdır. Halbuki, hak olanın, nereden gelirse ve kim tarafından ifade edilirse edilsin göz önünde bulundurulması ve bu konuda insanlara eşit bir şekilde davranılması gerekir.
16.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|