Küçük yaşta hafız olmuştu Ali Osman. Isparta’nın Yalvaç ilçesinde ortaokulu birincilikle bitirdi. Sonra da Denizli lisesinden mezun olmuş, diyanette imamlık görevi almıştı. Bu görevini 30 yıl yaptıktan sonra emekli olduğunu öğreniyoruz.
Daha ilk göreve başladığı yıllar… Hayatında hiç Türkçe ezan okumamış Halil Hafız isimli Yalvaç’ın köylerinden bir zât Barla’da ikamet etmekte olan Bediüzzaman’ın yanına gidip gelmekteymiş. Tam o sıralarda Risâlelerde ismi sitayişle geçen, şiirleri Risâlelere girecek kadar değerli, bir de Divan’ı bulunan, Hüsrev’den sonra 2. kalem kabul edilen ve Yalvaç’ta öğretmenlik yapan Muallim Galip’in 1939’da kör bir kurşunla hayata veda ettiği duyulmuş. Üstad Risâe-i Nur’un 12 kâtibi arasında yer alan bu sadık, gayyur talebesinin vefatına oldukça üzülmüş ve üzüntülerini Halil Hafız’a da anlatmış. “Bir yerde benim bir talebem varsa, orası benimdir, fethedilmiş demektir” diyen Üstad böylesine fedâkâr, cefakâr talebesinin boşluğunun doldurulmasını iştiyakla arzu eder olmuş.
İşte ziyaretlerinden birinde bu mümtaz talebesinin vefatından duyduğu üzüntüyü dile getirmiş Halil Hafız’a Üstad ve Risâle-i Nur’a sahip çıkacak birini beklediğini hissettirmiş Yalvaç’tan. O esnada yanında bulunan ve ilk defa Latince harfleriyle yazılmış olan Asa-yı Musa’yı ona verip, “İman dersinden istifade etsinler” diye Latince harfli Risâlelere müsaade ettiğini belirtmiş ve meraklı bir kimseye okumak için vermesini istemiş.
“Halil Hafız bana geldi” diyor Hafız Ali Osman. “Üstaddan, ilminden bahsetti. Din düşmanları Üstad aleyhinde müthiş propagandalar yapmaktaydı. İster istemez bunların etkisi altında kalıyorduk. ‘Dünyanın en büyük âliminden sana selâm getirdim’ demesin mi Hafız Halil? Biz hakkında duydukları asılsız suçlamaları zikrediyor, o ise bunların yanlış propagandalar olduğunu, eserlerini okumayınca o zâtın bilinemeyeceğini söylüyor ve ‘Koynumda da onun bir eseri var. İstersen vereyim oku, hoşuna giderse kabul edersin’ diyordu.”
Heyacanla almıştı kitabı Hafız Osman. Asa-yı Musa ve içindeki Gençlik Rehberi sarsmıştı onu. Heyecanla dolup taştı. Üstad, Risale-i Nurlar için “Avukat tutmak isteyen onu tutsa yeter” demiyor muydu? O da hem onu, hem de daha sonra diğer eserleri okudukça bir nevi avukat kesilmişti. Ne ikna edici hakikatlerdi aman Allah’ım bu eserler!
1952 yılında oldu eserlerle ilk tanışması Hafız Ali Osman’ın. Tam sekiz sene o esnada Barla’da ikamet etmekte olan Üstadla irtibat hâlinde oldu. Daha ilk ziyaretinde Yalvaç’a dâvet etmişti Üstadı. Üstad ise, “Medrese açarsan gelirim” demişti.
Medrese neydi? Nasıl karşılamıştı Hafız Osman bunu? Bunun üzerinde de inşaallah bir sonraki makalemizde duralım.
16.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|