Her şeyin iyi ve yolunda gittiği bir anda bir sevdiğinizin, bir yakınınızın başına gelen acı bir olay, bir ölüm hadisesi sizde şok tesiri yapar. Nasıl dayanacaksınız buna? Saç baş mı yolacaksınız, diz mi döveceksiniz, ağıt mı yakacaksınız?
İşte bu noktada, direnç, mukavemet gücü, sabır ve tahammülün önemi ortaya çıkıyor. Bu şuna benzer: Sağlıklı bir vücuda sahipseniz, gerekli besin ve vitaminleri almışsanız vücudunuza çok güçlü bir virüs de girse size birşey yapamaz. Ama vücudu zayıf düşürmüşseniz o virüs sizi yıkar.
Ruh ve kalbini manevî gıdalarla doyurmayan, güçlü bir imana sahip olmayan bir insanın da üzücü olaylarla karşılaştığında yıkılmaması çok zordur.
1960’lı yıllarda ilçemizde de görev yapan muhterem ağabeyimiz emekli Cumhuriyet Başsavcısı Abdullah Battal’ın hatıralarını kısa bir önce Lahika sayfasından okumuşsunuzdur. Şöyle anlatıyordu Abdullah Ağabey: “Bir ameliyat sonunda, eşim âniden vefat etti. Cıvıl cıvıl saadet dolu, şen-şakır yuvamın tavanı sanki başıma çökmüş, küçük yaştaki iki oğlum öksüz kalmıştı. Ruhen perişan, derbeder idim. Kederim, hüznüm had safhada idi. O kadar genişliğine rağmen dünyam zindana döndü.
“Tam bu acıklı günlerde rahmetli Sinan Omur’un yayınladığı ‘Hüradam’ isimli haftalık dergide Risâle-i Nur’dan 17. Mektub’u okudum. Üstad Bediüzzaman, onu küçük yaşta çocuğu ölen bir talebesine tesellî için yazmış.
“Onu okuyunca bütün kederlerim, üzüntülerim, stresim sabun köpüğü gibi söndü. Sevenlerin sevdiğine ebedî ahiret âleminde mutlaka kavuşacaklarına, ölümden sonra dirilmeye bütün varlığımla inandım; kendimi toparlayıp yepyeni bir hayatı, huzur ve sekînetle yaşamaya başladım.”
Mektûbât’ta yer alan 17. Mektub gerçekten bir ilâç. Ve yine Abdullah Ağabeyin, iki çocuğunu zehirlenme sonucu kaybeden ve cinnet nöbetleri geçiren komşu kadının 17. Mektub’u okuyunca nasıl tesellî bulduğunu, “Allah sizlerden razı olsun; getirdiğiniz o mektubu muska gibi üzerimde taşıyorum, yavrularımı hatırlayınca açıp okuyorum. O masumların bize şefaat edeceğine, Cennette onları görebilme, kavuşabilme şansım olduğuna inandım, tesellî buldum. Kederim, üzüntüm çok azaldı. O mektup bize kaderimize razı olmamızı, Allah’a tevekkül etmemizi öğretti. Ailece çok etkilendik” dediğini kaydediyor.
Allah Resûlünün (asm), kızı Zeyneb’in oğlu vefat ettiğinde onu, “Allah verdi. Allah aldı. Her şeyin Allah katında belirlenmiş bir eceli vardır. Sabret ve ücretini Allah’tan bekle” diye teselli ettiğini de biliyoruz.
İman gözlüğüyle olaylara bakamayınca gerçekten hayat çekilmez oluyor. Asıl musibet bu manevî ilâçtan mahrum kalmaktır.
14.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|