Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, Ankara bugün hareketli günlerinden birini daha yaşayacak.
“Darbe plânları yaptığı” iddia edilen Jandarma eski Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un başkanlığını yaptığı ADD’nin önderliğindeki “AKP’li birisi Köşk’e çıkmasın” mitingi, bugün Tandoğan meydanında yapılacak.
CHP’li bir milletvekilin “yurttaşlık görevi” olarak kabul ettiği mitingin basındaki destekçileri “miting muhteşem olacak” diyerek, taraftar toplama peşine düştüler. Hatta milyonların Ankara’ya akın edeceğini(!) söyleyip gerilim dolu yazılar yazmaktan çekinmediler…
CHP Denizli Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Neşşar’ın mail yoluyla gönderdiği “dâvet” mesajı, aslında niyetleri özetliyordu: “Yıllar sonra torunlarınıza ‘Evet oradaydım’ diye gururla anlatacak mısınız, yoksa çocuklarınız ‘Neden orada değildin?’ diye sorduklarında, başınızı önünüze mi eğeceksiniz? Ben tehlikenin farkındayım…”
Mitinge katılımı arttırmak için olmadıkları yollara başvurdular.
Liselere varıncaya kadar öğrencileri mitinglere getirmek için çaba sarfettiler. Miting için ücretsiz otobüs kaldıran rektörlüklerden, miting günü sınavları tehir edenlere kadar büyük çabalar gösterdiler. YÖK Disiplin Yönetmeliği’ne göre öğrencileri yazılı çağıramayanlar ulaşabildiklerine sözlü dâvetler yaptılar. Hatta mitinge gideceklere “eşinizi, çocuğunuzu, akrabalarınızı, yakınlarınızı getirin” diye de telkinde bulundular. CHP teşkilâtları Ankara’ya otobüsler kaldırdılar. Haberlere göre rektörler “cübbeleri”yle yürüyecekler. “En zengin parti” olan DSP, insanları mitinge dâvet için gazetelere ilânlar verdi.
* * *
Bu arada “demokrasi kazansın” ile “milletin iradesine saygı gösterilsin” diyenler de sessiz kalmadılar. Tepkilerini miting yaparak değil, ama açıklamalarıyla, internet üzerinden imza toplayarak antidemokratik oluşumların ülkeye zarar vereceğini söylediler.
İşte bunlardan birisi de, toplumun bütün kesimlerini temsil eden kuruluşların oluşturduğu “Türkiye Sivil Toplum Platformu” cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “millî iradeye saygı duyulması” amacıyla bir kampanya başlattı ve manifesto yayınladı. “Kurallar apaçık ortadayken ve defalarca tatbik edilmişken; yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimini, kuralları belirsiz, kaotik bir sürece dönüştürmek isteyenler, sadece milletin TBMM’ye verdiği anayasal yetkiyi yok saymakla kalmamakta; devletin devlet olma vasfına da ağır darbeler indirmektedirler” görüşüne yer verildi.
Bunların yanında, hafta içi düzenlenen bir ödül töreninde her zaman demokrasi yanında her alan, antidemokratik oluşumlara karşı olduğunu bilmeme rağmen, Sağlık-İş Başkanı Mustafa Başoğlu ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Aksu’ya, “Siz de bir sivil toplum örgütüsünüz, mitinge katılacak mısınız?” diye sorduğumda, iki genel başkan da kesin bir dille, “böyle bir mitingde olmamız mümkün değil” dediler. Başoğlu, “İşçi haklarına karşı çıkanlarla, darbecilerle, din düşmanlığı yapanlarla, demokrasi-millet karşıtlarıyla bir arada olamayız” görüşünü belirtirken, Aksu, “Memurlar olarak bu tarz antidemokratik hareketlerin içinde yer almamız mümkün değildir” ifadesini kullandı. Zaten sivil toplum örgütlerinin en önemli görevi, özgürlükleri savunmaktır. Doğru olan tavır da budur.
Mitinge en güzel cevaplarından birini insan hakları savunucuları verdi. 70 kişinin altına imza koyduğu bildiride, “Askerlerin dayattığı Anayasa’nın öngördüğü şekilde bile sivillerin cumhurbaşkanı seçmesini hazmedemeyen kesimler, son günlerde ‘Cumhuriyet’e sahip çıkma’ gibi iddialarla mevcut statükonun devamını sağlayacak çeşitli eylem ve söylemlerde bulunmaktadırlar. 14 Nisan mitingini mevcut statükocuların demokratikleşme ve sivilleşmeye karşı bir direnişi olarak nitelendiriyor ve desteklemiyoruz” diyerek tepki gösterdiler.
Bir anlamlı tepkiyi de TBMM Başkanı Bülent Arınç verdi: “Eruygur hakkında bir dergi ciddî bir iddiada bulunmuştur. Toplantıya katılacaklar açısından iyi düşünmelerini ve böyle bir şahısla ilintili olarak bir toplantıya katılmaları konusunda iyi bir karar vermelerini kendilerine tavsiye ediyorum...”
* * *
Şu bilgiyi de burada vermekte fayda var. ADD, “köşk mitingi”nin benzerini 4 yıl önce de yapmıştı, fazla rağbet görmese de, “ordu göreve” pankartları büyük tepki çekmişti. Bu arada, 25 Ekim 2003’te ADD tarafından düzenlenen miting de “ordu göreve” pankartları açanların yargılaması sürüyor.
Demokratik tepki göstermek elbette haktır, ancak bu hakkı kötüye kullanmak, tehditlerle milletin iradesini etkilemek için kullanmak, hak olmaktan çıkıp antidemokratikliğe kapı açar.
Bakalım, miting bazılarının iddia ettiği gibi “muhteşem” mi olacak, yoksa daha önce bu neviden yapılan mitingler gibi hüsranı mı olacak?
Ama şu asla unutulmamalıdır. “Şu kişi cumhurbaşkanı seçilmesin” diye mitingler yapılabilir, ancak seçim bittikten sonra da herkese düşen milletin iradesine saygı göstermektir. Demokrasiyi kesintiye uğratacak çağrışımlara hiç prim verilmemektir.
Ümidimiz, sağduyunun galip gelmesi…
14.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|