Annesi ve babası 17 sene önce doğduğunda ona, “Ogün” adını verirken acaba neyi düşünmüşlerdi, niçin bu ismi vermişlerdi? Ogün, mübarek bir gün müydü, yoksa–bazı gazetelerde iddia edildiği gibi-Trabzonsporlu millî futbolcu Ogün’e benzesin diye mi bu ismi vermişlerdi? Bunları bilemeyiz… Ancak şu bir gerçek ki, hiçbir anne, baba çocuğunun böyle kötü yollara düşmesini, hatta bir insanı öldürmesini istemez.
Annenin adı Havva… Babasının adı Ahmet… Benim annemin adı da Havva… Belki bu sebepledir, 17 yaşındaki bir çocuk cinayet işlediğini duyduğumda, aklıma ilk olarak annesi ve babası geldi.
Malûmunuz, anneler evlâtları 50-60 yaşına da gelse, onlar için hâlâ çocuktur. Çocuğunun kılına zarar gelmesini istemezler. O hastalanınca anne üzülür, üzülünce o daha çok üzülür, gözüne çöp batsa, ondan daha fazla acı hisseder…
Şimdi o ailede ne fırtınalar kopuyordur, tahmin etmek hiç zor değil. Anne yüreği oğlunun tek başına cinayet işleyemeyeceğini düşünerek, oğlunu kandıranların bulunmasını istiyor. O anne diğer üç çocuğuna sıkı sıkıya sarılmış, bütün Türkiye’yi ayağa kaldıran bir cinayeti işleyen “katil zanlısı”nın annesi olmanın ezikliğini yaşıyordur. Görünen o ki, fakir bir aile. Baba Pelitli Belediyesi’nde 5 yıldır temizlik işçisi olarak görev yapan birisi…
Anne Havva Hanım, duâ okumasını bilmeyen, hiç oruç tutmayan oğlunun “önce namazımı kılıp sonra vurdum” ifadelerinin şaşkınlığı içinde… Baba “Demek ki, iyi bir evlât yetiştiremedim” diye dizlerine vurarak, nerede yanlış yaptığının sorgulaması içinde …
Şimdi onlar bütün Türkiye tarafından bir katil zanlısının anne ve babası olarak hatırlanıyorlar. Ne kadar acı bir durum…
Bu arada öldürülen Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’in eşini öldüren biri için, “Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27 olsun, katil kim olursa olsun bir zamanlar bebek olduğunu da biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratmayı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz” demesi de bir yaraya parmak basıcı nitelikteydi.
***
17 yaşında bir çocuk nasıl böyle bir cinayet işleyebilir? İşte bütün sorgulanması gereken mesele bu…
Peki ne oldu da bu durumlara gelindi? Son yıllarda, başta okullar olmak üzere, şiddet olayları niye bu kadar arttı? Birilerinin bu soruların cevaplarını bulması ve tedbir alması gerekiyor.
Şiddet olaylarının temelinde gelir adaletsizliği, yoksulluk, işsizlik, değerlerimizden uzaklaşma, kültürel yozlaşma gibi sebepler sıralanabilir. Ogün Samats olayında, gençler arasında artan şiddet eğilimini değerlendirirken, bu noktada özellikle okullardaki şiddet olayları ile bütün herkesin dikkat çektiği internet kafelerdeki tehlikelerden bahsetmek istiyorum.
Gazetelerde bir haber dikkatimi çekti. Bir lisede oynanan sınıflar arası futbol karşılaşması sırasında tartışan, ancak okul yöneticilerinin müdahalesiyle dağılan iki grup, tartışmayı internet ortamına taşımışlar. Sonra ne mi olmuş? İnternet kafelerden birbirleriyle haberleşerek “hesaplaşmak üzere randevulaşmışlar” ve buluşma yeri olan yerde kavgaya tutuşmuşlar. Gerisi malûm…
Dink’in katil zanlısı Ogün Samast da, “İnternetten takip ediyordum, sözleri kanıma dokundu, vurdum” sözleri de internetten yayılan tehlikeyi gözler önüne serdi.
İşte tehlike burada… Yoksa internet bugün iyi kullanıldığında son derece faydalı, bilgiye anında ulaşabilecek teknolojik bir kolaylık… Cep telefonu, televizyon gibi internet de yanlış kullanıldığında “canavar” olabiliyor.
Bu yüzden, gerek internet kafelerde, gerekse evde çocukların interneti kullanımında ailelerin yeteri kadar itinayı göstermeleri, zararlı sitelere girişi engelleyen “filtre” programlarını kullanmaları gerekir. İnternet kafelerin de çok ciddî şekilde denetlenmesi, gerektiğinde ise ağır yaptırımlar uygulanması çocuklarımızın geleceği açısından büyük önem taşıyor.
***
İşin başka bir boyutu da manevî boşluk…
Kur’ân kurslarına 12 yaş sınırının getirilmesi, meslek liselerine uygulanan katsayı uygulaması ile imam hatiplere ilginin azalması okullarda verilen dinî bilgilerin yetersizliği bir manevî boşluk meydana getirdi. Ve içinde Allah korkusu olmayanların kötü yollara tevessül etmesine yol açtı. Bu da şiddet olaylarının artmasında en büyük sebeplerden birisi oldu.
Bunu önlemenin yolu, aileden başlayarak, okullarda millî ve manevî değerlerimizi lâyıkıyla çocuklarımıza öğretmemizden geçiyor. Çocuklarımıza Allah inancını, peygamber sevgi ve hoşgörüsünün anlatılması gerekiyor. İnsanların dini yaşamasına kısıtlama getirmeden, tamamen özgür bırakmak gerekiyor…
28.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|