Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Eğitimde bakış açısı değişiyor!

Öğretmene bağımlılık azalıyor

Eğitim sisteminde yeni bir yapılanmaya gidiliyor. Buna göre öğrenciler, olayları tüm yönleriyle ele almayı ve bağımsız çalışmayı öğreniyorlar. Teorik eğitimin yanında, öğrencilerin öğrendiklerini uygulayarak pekiştirmesi amaçlanıyor. Öğretmenler, yol gösterici görev üstleniyorlar. Çocukların inisiyatif alabilme, grup çalışmalarına aktif katılma yetenekleri ön plana çıkarılıyor. Okul öncesi dönemden itibaren öğrencilerin iletişim yönleri geliştiriliyor.

İşe başlarken, işe yatkınlık ve

deneyim ön plana çıkıyor

Türkiye Personel Yönetimi Derneği tarafından yapılan araştırmaya göre, işverenler en çok tecrübeli eleman bulma noktasında sıkıntılı. Ankete katılan 317 şirketin % 22’si adayların mevcut yetkinlikleriyle beklenen yetkinliklerinin örtüşmemesinin problem oluşturduğunu düşünüyor. Öğrencilerin % 48’i mezuniyet sonrasında hemen işe girip çalışmayı tercih ederken, % 23’ü master diploması almayı daha cazip buluyor. Özellikle lise mezunları, kendilerini her alanda geliştirerek ve farklı eğitimlerle şirketteki yerlerini sağlamlaştırıyorlar.

Türkçeyi düzgün kullanan elemanlar tercih ediliyor

Yabancı dil öğrenmek artık tek başına yeterli olmuyor. İşverenler, çalışanların hem kendi aralarında, hem de iş görüşmelerinde düzgün Türkçe kullanmalarını bekliyor. Bunun için özel kurumsal eğitimler düzenleniyor ya da çalışanlar farklı kurslara yönlendiriliyor. Aynı zamanda çalışanların işe alırken yabancı dil eğitim seviyesi farklı yöntemlerle test ediliyor. Diploma ve referanslar ne kadar iyi olursa olsun, iletişim yeteneği zayıf bireyler zorluk çekiyor.

Okul öncesi eğitime talep artıyor

Ankara’da 2005–2006 eğitim öğretim yılında yılsonu itibariyle okul öncesinde okullaşma oranı % 30,8 olarak gerçekleşti. Sosyalleşme imkânlarının bol olması, güvenilir ortamlar olması ve çocuğun zihinsel gelişimine katkı sağlaması, anne-babaları okul öncesi eğitim kurumlarına yönlendiriyor. Okul öncesi dönemde eğitim alan çocuklar okula daha kolay uyum sağlıyor.

Kurumlar çalışanları için eğitimlere ağırlık veriyor

Son yıllarda artan rekabet, şirketleri her alanda bilgili olmaya zorluyor. Kurumlar da kendi bünyelerinde eğitim grupları ve eğitimciler istihdam ediyor ya da eğitim şirketleriyle anlaşıyor. Yönetim, karar alma, iletişim, pazarlama, insan kaynakları vb alanlarda eğitimler yoğunlaşıyor.

[email protected]

Mustafa OĞUZ

30.01.2007


Ne mutlu “demokratım” diyene!

Çok uluslu, çok dinli, çok dilli ve çok kültürlü Osmanlı toplumundan gelen ve tek dil, tek kültüre dayalı bir eğitim sistemi öneren Türkiye, yanlış insan protipiyle yüzleşiyor şimdi. Devlete rengini veren CHP’ nin altı okundan biri değil miydi “Ulusçuluk”? Masum kelimeyle “Milliyetçilik” bile küçümseniyordu ulusçuluğun yanında. Oysa ırkçılığa kadar giden bir sath-ı mailde ulusçuluğun başkalarını, ötekini ve farklılıkları yutmakla beslenmek olduğunu nasıl da geç anladık? Hrant Dink’in ölümüyle gündeme gelen “ulusçuluk” tüm tehlikelerini, azgın dişlerini gösteren bu cinayet mantığıyla nasıl da gösterdi. “Biçare Türk milleti”nin Türkiye toplumundaki etkin konumuna nasıl da zarar verdiğini devlet de görmeli artık!

AB’ye karşı çıkanlar da, Kıbrıs’a güya sahip çıktığını ilân edenler de aynı kesim, yani yüzlerine “milliyetçilik” maskesini takan ulusçular! Sahi ulusçuluk bir şeye karşı çıkış mıdır yalnızca? Başta milliyetçi söylemleri kullanan marjinal partiler ve eskiden onların karşıtı olup düşmanlıkta ittifak eden diğer ulusalcıların son on yıldan bu yana geliştirdikleri söylemlerin kurbanı değil mi Hrant Dink? Ya da onu öldüren ve öldürten 30 yaş altı duygusal mariz tipler? Genç çocukların milliyetçilik damarlarını okşayıp, onları sokağa bırakanların sorgulanması gerekmez mi burada? Ya da 1520 yaşlarındaki çocukların eline püskürtmeli boya tüpünü verip “Dünya Türk Olsun” diye her duvara yazdırmalarının mânâsı ne olabilir?

Eğitim sistemi “ulusçuluk oku”ndan vazgeçmeli. Her sabah bu vatanda yaşayan her tür milletin çocuklarına “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım!” diye bağırtmakla gerçekten Türk olunuyor mu dersiniz, ya da biz Türklere sempati oluşturmaya yetiyor mu? Türklük yalnızca gençlere özgü bir patent midir? Neden gençler üzerinden ulusçuluk yapılmaya çalışılır? Oysa bu toplumu altı kısma ayırsak sözgelimi! Başı dertte olanlar ve hastalar, ihtiyarlar, çocuklar, fakirler ve zayıflar, dinî duygularını yaşamaya çalışan kendi halindeki takva sahipleri ve bir de gençler olarak altıya ayırsak meselâ. Milliyetçilik duygusunun en çok yankı bulduğu kesim hangisidir desek, “Gençler” cevabını hemen veririz değil mi? Peki diğerlerine hangi mantıkla ırk üstünlüğünü empoze edeceksiniz? Hastalara mı, ihtiyarlara mı, sağını solunu bilmeyen çocuklara mı? Ya da açlık çeken fakirlerin karnını mı doyuracak kuru milliyetçilik? Yalnızca gençlerin gençlik duygusunu okşayıp, onlara bir kahramanlık mariz psikolojisini aşılayıp sonra da tetikçi yapmak mıdır milliyetçilik? Böyle bir milliyetçilikten en büyük zararı da egemen ulus olarak görülen Türklerden başka kim görebilir? Sözde milliyetçilikle sağına soluna zarar verenlerin en büyük zararı da Türk milliyetçiliğine…

Oysa, bu toplumu yüzyıllar boyunca ayakta tutan ortak paydanın ırk olmadığı gerçektir. Bu ülkenin ortak paydaları hâlâ oldukça fazladır. Bu paydalardan birinde buluşmak mutlaka mümkündür. Allah’ı bir meselâ. Peygamberi de bir, kıblesi de bir. Hadi bunlarda ortak payda bulamadık diyelim; vatanımız bir, bayrağımız bir bunlar da ortak payda değil mi? Haydi daha geniş bir ortak payda bulalım; demokrasimiz bir, cumhuriyetimiz bir, ne dersiniz?

Eğitim sistemi yüzyıla yakındır, toplumu ya en büyük ortak bölende ya da en küçük bileşende parça parça ediyor. Yanlışların denenmesinden gördüğümüz zarardan vazgeçmek de bir toplumsal kâr değil mi? Ne duruyoruz?

B. Sait ÇİFTÇİ

30.01.2007


Planlı çalışmayı öğrenelim

Geri getirilmesi imkânsız olan tek şey zamandır. Zaman hızlı ve coşkun akan bir ırmağa benzer. Zaman ancak planlı bir çalışmayla değerlendirilebilir. Zamanı programlar kendi kendinize 5 yıl sonra, 1 yıl sonra, 3 ay sonra, 1 ay sonra, 1 hafta sonra, yarın neleri başarmak isterdim sorularını kendinize sorun.

Telefon arkadaşlarınızla uzun konuşmayarak, arkadaşlarınız her çağırdığında koşa koşa gitmeyerek, kantinde-kafeteryada her gün uzun zamanlar harcamayarak, evde oradan oraya amaçsız dolaşmayarak, televizyona esir olmayarak, evdeki sohbetlerin tümüne katılmayarak zamandan tasarruf yapıp sizi mutlu kılacak eğlence-kültür ve san'at gibi faaliyetlere de zaman ayırabilirsiniz. Bu günün işini yarına bırakmayın.

ABD’de 18 yaşına gelinceye dek bir öğrenci 12 bin saatini okulda, 15 bin saatini TV karşısında geçirmektedir. Bir Amerikalı çocuk günde ortalama 3 saat, Japon çocuğu 5 – 6 saat TV izlemektedir. TV’ ye “Aptal kutusu“, bütün gününü TV karşısında geçirenlere de “TV alıkları’’ denmesi boşuna değildir.

Zamanı boşa geçirmek, hayatı boşa geçirmek demektir. Zamanı kontrol etmek de hayatı kontrol etmek demektir. Öğrenciler, ders çalışmanın gerekliliğini bilmekte, fakat nasıl ve ne kadar çalışmak gerektiğini bilmemektedir. Diğer yandan öğrencilerin ders çalışma motivasyonu da çalışma davranışını etkilemektedir. Nasıl ve ne kadar çalışacağını bilemeyen öğrenciler bu sebeple çalışma motivasyonu da oluşturamamaktadır. Kişiye özel öğrenci ders çalışma programının gerekliliği herkes tarafından kabul edilmektedir.

Birden çok iş ya da ders üzerinde aynı günde çalışmanız gerektiğinde hangisinden işe başlayacağınızı bilemediğiniz ya da çalışmaya başlamak için karar veremediğiniz anlar oluyor mu? Bu soruya cevabınız “evet” ise, sizin planlı çalışmayı bilmediğinizi kolayca söyleyebiliriz. Bu tür bir durumla, yani aynı zamanda birden çok dersi çalışmayla yüz yüze geldiğinizde, derslerden her birinin üzerinizde oluşturduğu ruhsal baskı, bunlardan herhangi birine kendinizi tümüyle vermenizi engelleyerek ve verimsiz biçimde işlerden birini bırakıp ötekine atılmanıza sebep olacaktır. Birden fazla amacı bir arada gerçekleştirebilmek mümkün değildir. Bu tür kararsızlık ve karışıklık ancak hangi dersi ne zaman yapacağınızı belirli bir sıraya koymakla yani “Karar vermekle” ortadan kalkar. İşte çalışmada plan; “nasıl”, “ne zaman” ve “nerede” çalışacağınıza karar vermek demektir.

Hidayet ERDOĞAN

30.01.2007


İmajınızı etkileyen davranışlarınızın farkında mısınız?

Eğitimcilerin okuldaki tutum ve davranışları onların imajlarını etkilemektedir. İmajı etkileyen davranışlar, bulunduğunuz ortamın özelliklerine göre değişir. Sınıfta, öğretmenler odasında, yöneticiyle konuşmalarda, veli toplantılarında ve okul dışındaki tutum ve davranışlarınız olumlu ya da olumsuz imajınızı ortaya koyar. Önemli olan ne zaman, nasıl davranılması gerektiğini bilmek ve en uygun şekilde hareket etmektir. Bu davranışlar başkalarının telkinlerinden ziyade kişinin kendi isteğiyle gerçekleşmelidir. Eğitimcinin insanlara yaklaşımı, onun kişisel gelişimini de şekillendirir.

İmajı etkileyen en önemli davranışlardan biri kendi iç disiplininin sağlanmasıdır. Çevresiyle ve kendisiyle çelişmeyen ve işini gerçekten ciddiye alarak yapan insanlar daha çok dikkat çekerler. Sürekli karar değiştiren eğitimci ya da yöneticiye olan güven azalır ve düşünceleri gerçekçi bulunmaz. Öğretmenler, gerek öğrencilerine gerekse yöneticilere karşı anlayışlı olmalı ve onların olayları hangi açıdan ele aldıklarını anlamaya çalışmalıdır. Çünkü insanlar her zaman aynı şeyleri düşünmez ve benzer şekilde davranmazlar. Öğretmen, öğrencileri tehdit etmekten ve onları kendisine bağımlı hale getirmekten olabildiğince kaçınmalıdır.

Çalıştığınız ortamdaki öğretmen arkadaşlarınız, yöneticileriniz ve okuldaki görevlilerle, ilişkilerinizi korumakta fayda vardır. Herkesle çok samîmî olmakla birlikte, zaman zaman hatırlarını sormak, kısa sohbetler etmek ve fikir alış verişinde bulunmak onlar üzerinde iyi bir etki yapar. Yol gösterici olun ve çevrenizdekilerin size güvenmesine izin verin. Bunu yaparken seçilecek yolun seçimini yine kişiye bırakın.

Öğretmenler, öğrencilerinin sırlarını diğer öğretmen ve öğrencilerle paylaşmamalı, sır saklayabilmelidir. Sır saklayan insanlara daha çok güvenilir. Eğitimci ya da yönetici kendisine ulaşan bilgileri hiç çekinmeden çevresine aktarırsa, ona olan güven yok olur ve gerek diğer öğretmenler, gerekse öğrenciler, öğretmenle olan iletişimlerini en aza indirgerler. Söylediklerinizin ve davranışlarınızın bilincinde olun. Her insanın kendisine has ilkeleri vardır ama bu ilkeler gelişmenize ve değişmenize engel olmamalıdır.

Olabildiğince neşeli olun ve çevrenize olumlu duygular yayın. Espri anlayışında aşırıya kaçmamalı ve gereksiz zamanlarda komik olmaya çalışmamalısınız. Zamanında ve seviyeli espri yapan insanlar herkes üzerinde olumlu bir imaj oluşturur. Öğrencileri ve öğretmen arkadaşlarınızı gerektiği zamanlarda övün. Çünkü zamansız ve yapmacık övgüler, beklenen etkiyi oluşturamaz. Başarılı bir olayı ya da davranışı övmek size olan saygı ve güveni artırır. İnsanlar sık sık hata yapar ve bu hatalarından ders alarak hedefledikleri sonuca ulaşırlar. Bu sebeple hata yapmaktan korkmayın. Okul dışındaki hayatınızı işinize ve öğrencilerinize yansıtmamaya gayret edin.

Eğitimde imajınızı etkileyen sizin davranışlarınızdır. Kendi iş disiplinini oluşturmuş, karşısındaki insanlara güven veren ve anlayışlı eğitimciler, olumlu bir imaja sahip olurlar. Öğretmenler, nerede nasıl davranmaları gerektiğini doğru analiz etmeli ve empati özelliklerini geliştirmelidir.

30.01.2007


Sensin!

Kimse senin kadar hızlı koşamaz desem,

Kimsenin resimleri seninki gibi masmavi olamaz.

Sesinin çok güzel olduğunu bilmiyor muydun?

En düzgün konuşan, en iyi gülümseyen sensin.

Çok başarılı olduğunu da mı söylemediler yoksa?

En çok sevilen, düşünülen ve özlenen de sensin.

Çevrende senden daha neşeli biri daha var mı?

Geleceğe yeni adımlar atan en cesur yürek,

Güçlükleri yılmadan deviren en güçlü bilek sensin.

Düşündüğün kadar uzaklarda değil ki mutluluk,

Sevgi bu kadar erişilmez mi senin için?

Hayata yepyeni anlamlar kazandıracak,

Geleceği aydınlatacak olan da yalnızca sensin!

Mustafa OĞUZ

30.01.2007


Bir adam köprü yapar, bin adam geçer

İnsana aradığı şeye bakılarak değer biçilir (Mevlânâ). Uyanık tek adam, uyuyan binlerce kişiden daha kuvvetlidir (S. Carnot). Yıldızlar ateşböceği sanılmaktan korkmazlar (Tagore). Bir insanın dehası umutlarıyla ölçülür (Emerson). En güzel testiler, bildiğimiz basit kilden yapılır, tıpkı güzel şiirlerin basit kelimelerden yazılması gibi (Anonim). Vermede nasıl bir üstün olma niteliği varsa, almada da bir boyun eğme niteliği vardır (Montaigne). Zaman hiç kaybolmaz. Kaybolan biziz (Paul Claudel). Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir (Honore De Balzac). Balın varsa, sineğin bol olur (Cervantes). Gerçekten değerlendirdiğim üç hazinem var: Birincisi sevgi ve nezaket, ikincisi tasarruf, üçüncüsü ise alçakgönüllülüktür (Lao-tzu). İnsan iyi kimselere iyilik edince, bundan duyduğu ferahlıkla karşılık görmüş olur (Plautus). Biz, düşlerle aynı hamurdan yapılmışızdır (W. Shakespeare).

30.01.2007


Ciddî insanları görebilmek

Yaşlı devlet adamlarından biri Konfüçyüs’e sordu; ‘İnsanları nasıl ciddi ve sadık kılabilirim, ki hevesle çalışsınlar?’ Konfüçyüs dedi ki; ‘Onlara başkanlık ederken saygınlığı eksik etme, ki ciddi olsunlar. Babacan ve şefkatli ol, ki sadık olsunlar. İyiyi teşvik et, acemiye öğret, ki hevesli olsunlar.’

30.01.2007


EĞİTİM DÜNYASINDAN HABERLER

Öğretmenlik başvurusu 1-7 Şubat 2007 tarihleri arasında yapılacak. MEB, öğretmen atamalarına ilişkin başvuru takvimini belirledi. İlk atama, açıktan atama ve açıktan ilk atama yoluyla 10 bin kadroya toplam 28 branştan öğretmen atanacak. En fazla İngilizce ve Sınıf öğretmenlikleri ile İlköğretim Matematik branşlarından öğretmen alınacak.

Yaklaşık 14 milyon öğrenci ile 600 bine yakın öğretmen iki haftalık yarıyıl tatiline girdi. İlköğretim okullarında okuyan öğrencilere karneleriyle birlikte velilerine iletmek üzere birer mektup verildi. İlköğretim Genel Müdürlüğünce hazırlanan mektupta, yenilenen ders programları ve yeni uygulamalara ilişkin bilgilere yer verilerek, çocuklarının başarısı için velilere tekliflerde bulunuldu. 2006-2007 eğitim-öğretim yılının ikinci yarısı, 12 Şubat 2007 Pazartesi günü başlayacak. Öğrenciler, 19 Haziran 2007 Salı günü karne alacaklar ve 3 aylık yaz tatiline girecekler. 2007-2008 eğitim-öğretim yılının, 17 Eylül 2007’de başlaması planlanıyor.

Okullarda öğrencilere cep telefonu eğitimi verilmesini isteyen Milli Eğitim Bakanlığı, sınıfta öğrencilerle birlikte öğretmenlerin de cep telefonlarını kapalı tutması talimatı verdi. Genelgeye göre, sağlık birimlerinin işbirliğiyle telefonların insan sağlığına olan olumsuz etkileri öğrenciler ve ailelerine anlatılacak. Öğrencilere cep telefonlarının yerinde ve zamanında kullanılması yönünde eğitim verilecek. Ders saatleri içerisinde hem öğretmenler hem de öğrenciler cep telefonlarını kapalı konumda tutacak.

30.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004