‘Her anne bir okuldur’
Ümraniye Belediyesi Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘Kadından Topluma Eğitim; Her Anne Bir Okul’ projesi tanıtım toplantısı Ümraniyelilerden büyük ilgi gördü.
Ümraniye Belediyesi’nin katkılarıyla düzenlenen ‘Kadından Topluma Eğitim; Her Anne Bir Okul’ başlıklı seminerlerin ilki, belediyeye ait kültür merkezinde gerçekleşti. Kadından Topluma Eğitim Gurubu’nun hazırladığı ve kadının aile ile toplumdaki konumunu tartışmak, bu konumu eğitim açısından değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilen seminerlerde, kadının çocuk eğitimindeki önemine vurgu yapılıyor. Düzenlenen seminerde konuşan araştırmacı-yazar Necla Koytak, aile kurumunun zayıfladığı günümüz dünyasında, kadının fonksiyonunun daha da büyük bir önem kazandığını söyledi. ‘Aileyi ve dolayısıyla toplumu önce kadın eğitir’ diyen Koytak, konuşmasında şunları söyledi:
“Gücünü ekonomik ve teknik güçten alan kapitalist kültür dünyayı kuşatıyor. Fertleri içten dönüştürüp çatışma yaratıyor. Bu kültürün, nefsin, refahın ve keyfiyetin karşısında edilgen, dönüştürülmeye hazır ve tarih karşısında seyirci kalan insanlar olmamalıyız. Çocuklara geleceğimizi emanet edeceğiz. Bu dünya güven vermeli. Adalet veren, barış veren bir dünya olmalı. Hepimiz el ele verip bir şeyler yapmalıyız. Yapacağımız çok şey var. Daha nitelikli bilinçli ve en önemlisi kalbi, yüreği ve sevgiyi koyarak geleceğin dünyasını inşa etmeye çalışacağız. İşte bu açıdan özellikle anne olan kadınlarımıza büyük görevler düşüyor.’
Kadından Topluma Eğitim; “Her Anne Bir Okul” projesi, edilgenliğin, yoksulluğun ve şiddetin önlenmesine, toplumun refah, demokrasi, demokrasi, bilgi toplumu olma, sosyal barış ve esenlik yönünde gelişmesine, sürdürülebilir bir ivme kazandıracak kişilik özelliklerinin oluşmasını aile eğitiminden başlatan, toplumsal ölçekte güçlü bir erken müdahale ve toplumsal değişim ve gelişim projesi olarak tanımlanıyor.
Bu proje kapsamında ulaşılması planlanan bazı hedefler şunlar:
* Çocuklarda zihin gelişimi desteklenmiş olacak, akademik ve hayat başarısını arttıracak yönde duygusal zekâ yeteneği yükselecektir.
* Toplumda üretici, eleştirel ve bağımsız düşünebilme özelliği, üretkenlik ve girişimcilik vasıfları yaygınlaşacaktır.
* Toplumda otriteryen tutumlar azalacak, demokrasi kültürü yaygınlaşacaktır.
* Çocuk, aile ve toplum üzerinde etkili olma becerisine sahip kadın nüfus güçlü bir toplumsal dinamizm oluşturacaktır.
* Cinsiyet ayrımı önlenecek,
* Şiddet üreten temel eğitim tarzları, sağlıksız ve örseleyici anne-baba tutum ve davranışları yerlerini özgürlük, hoşgörü, sevgi, sorumluluk ve dayanışma kültürünü yapılandıran bilinçli tutum ve davranışlara bırakacaktır.
* Çevre bilincine duyarlı kuşaklar yetişecektir.
|
Ömer AKYOL
26.01.2007
|
|
Kısırlık çözümsüz değil
Küresel ısınmadan ozon tabakasının delinmesine, bilgisayarlarlar cep telefonlarına, çevre kirliliğinden strese kadar birçok sebep üreme sağlığımızı olumsuz etkilediğini biliyor muydunuz?
Uzmanlar; son yıllardaki endüstri ve inşaat sektöründeki büyüme, sigara tüketimindeki artış, çevremizdeki gürültü ve ısı artışı, iş ortamında aşırı yorulma ve stres gibi pek çok faktöre bağlı olarak erkek kısırlığının giderek arttığına dikkat çekiyorlar.
Eurofertil Tüp Bebek Merkezi Medikal Direktörü, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. M. Hakan Özörnek, geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında, kısırlık sebebiyle üroloğa başvuran hasta sayısının gün geçtikçe daha çok arttığına dikkat çekti. Dr. Özörnek, geçmişte, Türk erkeklerinin sorunu eşlerinden kaynaklandığını ileri sürme eğiliminde olduklarını şimdi ise bu uğurda gerekirse bıçak altına bile yatmaktan çekinmediklerini kaydetti. Erkek kısırlığındaki en büyük sorunun döllenme için testiste hiç sperm bulunamaması olduğunu belirten Dr. Özörnek, son yıllarda tıp alanında yaşanan gelişmeler sayesinde hiç spermi olmayan erkeklerin bile baba olma şansının yüzde 50 oranında arttığını vurguladı.
Dr. Özörnek erkek kısırlığı ile ilgili açıklamalarına şöyle devam etti:
“Erkek infertilitesinin en sık görülen nedenleri arasında ilk sırada yüzde 42’lik bir oranla varikosel nedenler bulunmaktadır. Daha sonra enfeksiyonlar, hormonal nedenler, genetik nedenler, inmemiş testis, testis yetmezliği, cinsel fonksiyon bozuklukları sayılabilir. Erkek kısırlığında tedavi planlaması nedene yönelik olarak düzenlenmektedir. Amaç, sperm sayı ve kalitesini normale yakın hale getirebilmektedir. Varikosel tesbit edilen hastalarda, ameliyat mikroskobu altında ameliyat yapılmalıdır. Hormon yetmezliklerinde gerekli hormon takviyesi yapılabilir, ya da enfeksiyon varsa antimikrobik tedavi yapılmalıdır. Sigara ve yoğun alkol alımının olumsuz etkileri ispatlanmış olduğundan kullanılmaları engellenmelidir.
|
YENİ ASYA
26.01.2007
|
|
Su israfını önlemeliyiz
İnsan vücudunun yüzde 65’i, bitkilerin taze ağırlığının yüzde 60-85’i sudan oluşuyor. TEMA Vakfından verilen bilgiye göre, su dünyanın yapısı ve canlıların hayatı açısından büyük önem taşıyor. Özellikle son yıllarda kullanılabilir su kaynaklarının azalması sebebiyle önemi daha da artan su, bütün canlı varlıkların yüksek oranlarda temel yapı taşını oluşturuyor. İnsan vücudunun yüzde 65’i, kanın yüzde 80-90’ı, kasların yüzde 75’i ve bitkilerin taze ağırlığının yüzde 60-85’i sudan oluşuyor.
Dünyada 80 ülkede yaşayan yaklaşık 2 milyar insan, kurak mevsimlerde günde 2-3 litre suyu bile bulmakta güçlük çekiyor. Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı yıllık bin 500 ton civarında bulunuyor.
Araştırmalara göre, bir ton buğdayın üretilebilmesi için bin ton su, bir porsiyon bonfilenin yenecek halde önümüze gelmesi için 9 bin 800 litre, bir pilicin yenebilir hale gelmesi için bin 200 litre, bir kilo ekmek için 400-1200 litre suya ihtiyaç duyuluyor. Yani 250 gram ekmek için en az 100 litre su harcanıyor.
Aşırı su tüketimi önlenemediği sürece su kaynaklarının azalışı sürecek ve daha fazla insan su kıtlığı yaşayacak. Suyun daha az kullanılması için bazı teklifler sunuluyor. Tuvaletlerdeki rezervuarların hacimlerinin küçültülmesi ve musluklardan akan suyun daha idareli kullanılması öneriliyor.
El yıkamada, sabunun ele alınmasından sonra musluğun açılması, çok su isteyen çim alanlarının azaltılması, yer altı su kullanımında yasal önlemler getirilmesi isteniyor.
|
26.01.2007
|
|
Karne notları, çocuğun başarısızlığını göstermez
Isparta Gülkent Devlet Hastahanesi’nde görevli psikolog Dr. Meltem Atay, karnede çocuğun ders notlarının düşük olmasının onun başarısızlığının değil, eksikliklerinin bulunduğunun bir göstergesi olduğunu söyledi.
Okulların yarıyıl tatiline girecek olması sebebiyle velilere uyarılarda bulunan Atay, “Ders notları düşük olan bir öğrenci için karneyle verilen mesaj, ders çalışmasında eksiklikleri olduğu veya etkili ders çalışmadığı, ikinci dönem için hangi derse nasıl ve ne kadar çalışması gerektiğidir. Elbette bu mesaj sadece öğrencilere değil, velilere de verilmektedir. Eğer anne-babalar karneyi bir araç değil amaç olarak görürlerse çocukları üzerinde baskı kuracaklar, bu da çocuklarıyla ilgili psikolojik problemlere neden olacaktır” dedi.
Aileleri çocuklarıyla konuşurken onları yargılamaması gerektiğini kaydeden Atay, “Çocuğunuza karne almasıyla ilgili verebileceğiniz en önemli mesaj, onu koşulsuz sevdiğiniz ve kabul ettiğinizdir. Karnede gördüğünüz eksikliklerle ilgili onunla konuşun, ama yargılamayın. Ona güvendiğinizi tekrarlayın. Ona karnedeki zayıf notlarla ilgili fikrini sorun ve ikinci dönem nasıl bu sorunu gidermeyi düşündüğüyle ilgili onunla sohbet edin. Gördüğünüz eksiklikleri uygun bir dille aktarın ve ikinci dönem için isterse program hazırlama ve uygulama konusunda destek olacağınızı anlatın. ‘Sen hep başarısızsın. Asla yapamazsın. Çalışmadın. Olacağı buydu’ gibi cümleler sadece öfkenizi geçici olarak azaltabilir, sorunu çözmez. Aksine, çocuğunuzla iletişiminizi engeller. Karnedeki zayıf notları onun hayatta başarısız bir kişi olduğunu değil, sadece o derslerle ilgili problemi olduğunu gösterir. Çocuğun kişiliğiyle ilgili değil, problemiyle ilgili konuşun. Karne sizin ona verdiklerinizin karşılığını gösteren bir hesaplaşma aracı değildir. Her karne döneminde ona verdiklerinizle çocuğunuzun size verdiklerini, ders notlarına göre karşılaştırmayın. Çünkü, onlar sizin çocuklarınız ve sonuç ne olursa olsun kapınızın onlara her zaman açık olduğunu bilmeliler. Böylece karne dönemi çocuğunuz ve sizin için endişe verici, sıkıntılı, sıra dışı bir dönem olmaktan çıkararak hayatın bir parçası olacaktır” diye konuştu.
|
26.01.2007
|