Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Umut YAVUZ

Romanya şantiye gibi-3

—Dünden devam—

BÜKREŞ

Rusçuk’ta bir gece geçirdikten sonra, Bulgaristan’ın kuzeyinden Romanya’ya giriş yapıyoruz. Romanya yemyeşil bir ülke. Sınırı geçer geçmez tarım ekonomisinin de çok yaygın olduğunu anlıyorsunuz. Yol kenarlarında Romen vatandaşların kendi ürettikleri sebze ve meyveleri size satmaya çalıştıklarına şahit oluyorsunuz. Çingene nüfusun çok yaygın olduğu Romanya’da, bu vatandaşlar genelde tarımla uğraşıyorlar ve evlerini çok süslü mimarî ile inşa ettiriyorlar. Romanya da 2007 itibariyle Avrupa Birliği’ne girdiği için, hummalı çalışmalar göze çarpıyor. Hemen hemen Romanya’nın dört bir tarafında yol çalışmaları var. Ülke adeta bir şantiyeye dönmüş durumda.

Nihayet Bükreş’e vardığımızda, koskocaman bir şehirle karşılaşıyoruz. Çünkü bu şehirde her şey devâsâ ölçekte. Caddeler bir uçağın rahatlıkla inebileceği boyutlarda. Binalar da en az yollar kadar büyük ve süslü inşa edilmiş. Şehirde yeşil alanlar da en az mamur bölgeler kadar çoğunlukta. Kalabalık bir metropol olduğu her halinden belli olan şehirde, bizi bir Türk işadamı karşılıyor. Bauplast’ın Romanya distribütörü olan Ali Karaçayır, Romanya sınırları içinde ev sahipliğimizi üstlendi. Karaçayır, tam bir Türk girişimci. Çok küçük bir sermaye ile sadece bir şirketin mallarını burada pazarlamak üzere geldiği Romanya’da, bugün kendi fabrikasını kurmuş ve kendi ürettiği malları yaygın dağıtım ağıyla Romanyalılara pazarlayan başarılı bir işadamı konumuna yükselmiş. Akıcı ve düzgün konuştuğu Romencesiyle de piyasada tanımadığı kimse olmadığını söylüyor. Bize fabrikasını gezdiren Karaçayır, aynı zamanda Bükreş’i bize gezdirmek üzere yanımıza bir de rehber veriyor. Ali Karaçayır, Romanya’da yüzlerce Türk girişimcinin zamanında büyük yatırımlar yaptığını anlatıyor.

Romenler, Bükreş’e Bucureşti derler. Uzun yıllar Osmanlı hakimiyetinde kalan Bükreş, daha sonra komünist dönem yaşamış. Bunun etkisi şehir üzerinde rahatlıkla hissediliyor. Geniş caddeler, büyük binalar ve raylı ulaşım hatları komünist dönemin birer hediyesi buraya. Zaten Balkanların genelinde aynı manzara ile karşılaşmak mümkün. Çavuşesku yönetimi döneminde üçte biri yerle bir edilip, açılan boşluğa Sovyet tarzı abartılı geniş caddeli, donuk gri yüksek binalı semtlerin ve tabiî bir de o meşhur Çavuşesku Sarayı’nın kondurulduğu şehir Bükreş. Geçmişte barok ve neoklasik tarzdaki binaları, küçük meydanlara açılan dar Arnavut kaldırım kaplı sokaklarıyla pek hoş bir şehirmiş.

Çavuşesku Sarayı, Pentagon’dan sonra, dünyanın en büyük ikinci binası. Hakikaten de yanına gittiğinizde başınız dönüyor. Öyle ki çok uzak bir mesafeden bile fotoğraf makinesinin karesine bir seferde sığdırmakta zorlandım.

Bükreş, gündüz olduğu kadar, geceleri de canlı bir şehir. Bükreş’in nüfusu 2,3 milyon civarında ve Avrupa Birliği’nin yeni gözdesi olma yolunda hızla ilerliyor.

KÖSTENCE

Bükreş’ten ayrılıp Moldova üzerinden Ukrayna’ya geçmek için yola çıkıyoruz. Önceki hedefimiz ise, Moldova yolu üzerinde bulunan Romanya’nın liman ve sahil şehri Constanta, yani Köstence. Köstence önemli Osmanlı şehirlerinden biri. Köstence’nin Mamaia adlı bir de turistik sahili var. Şehirde toplam 5 adet cami bulunuyor. Burada beş vakit ezan sesi duymak mümkün. Ezan sesini takip ederek müftülüğü buluyoruz. Müftü Murat Yusuf’la tanışıyoruz, Hünkâr Camiinin hemen üst katında. Şehirde tam merkezde ayrıca çok güzel bir Kral Camii var. Turistler buraya çok ilgi gösteriyorlar. Camiin minaresine çıkıp geniş bir Köstence manzarası izlemek mümkün. Köstence güzel bir sahil şehri ve tam anlamıyla bir tatil beldesi. Şehirde önemli bir Türk-Tatar azınlık, varlığını devam ettirmekte. Köstence Bükreş’ten sonra en büyük ikinci şehir olma özelliğini hâlâ koruyor.

Köstence’den sonra Ukrayna’ya geçmek amacıyla Moldova sınırına geliyoruz. Bu sırada, saat gecenin geç vaktini gösteriyor. Moldova sınırından kolaylıkla geçtikten sonra, sadece ve sadece 3 km’lik bir yol kat ederek Ukrayna’ya varıyoruz. Sadece 3 km’lik bir mesafe yüzünden ülke değiştirmek zorunda olmak bize garip geliyor. Zira Sovyetler yıkıldıktan sonra burada toprak dağılımında çok karışıklıklar yaşandığı için, bir ülkeden diğerine geçerken, arada başka bir ülkenin 3 km genişlikte de olsa toprak parçasıyla karşılaşmanız mümkün. Eğer buradan geçmeyecek olsanız, girintili çıkıntılı bir coğrafyadan geçerek ve yolunuzu çok uzatarak güneyden Ukrayna’ya geçmeniz mümkün. Ukrayna’ya gidişimizin amacı, Karadeniz’in kuzey sahillerinde bulunan Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne ulaşmak. Kırım’a karayolundan ulaşmak için uzun bir yol almanız gerekiyor. Karadeniz’in öteki ucundaki bu komşumuza varmadan önce, daha gidecek çok yolumuz var.

Moldova’yı 5 dakikada geçtikten sonra Ukrayna sınırından ülkeye giriyoruz. Ukrayna’da ilk gideceğimiz şehir Odessa olacak. Ancak gecenin çok geç bir vaktindeyiz. Ve bu bölge oldukça ıssız. Ukrayna da ne alt yapı, ne de üst yapı şimdiye kadar geçtiğimiz şehirler gibi değil. Hâlâ az gelişmişlik sınırlarında yaşayan bir Doğu Bloku ülkesi görünümü veriyor. Zaten ülkenin bu kesimleri de kırsal alanlara denk geliyor. Mecburen daha fazla yol alamayacağımızı anladıktan sonra, yolun kenarına güvenli bir yere arabamızı çekip, geceyi arabada geçiriyoruz. Sabahın ilk ışıklarını zorlukla buluyoruz. Sabah yeniden Odessa yoluna koyuluyoruz. Odessa’ya giderken ilginç bir şekilde yeniden Moldova’ya giriyor, bir kaç kilometre sonra yeniden Ukrayna’ya geri dönüyoruz. Meğer burası iki ülkenin ortak kullandığı Odessa geçidiymiş. Sovyetler dağıldıktan sonra böyle karmakarışık vaziyette kalan bu ülkelerde iyice tedirginleşiyoruz. Zaten Ukrayna’da sefalet ve fakirlik olduğunu anlamak için uzman olmaya gerek yok. Geçtiğimiz yerlerde çok rahat anlıyoruz bunu. Ukrayna geniş toprakları olan ve nüfusu neredeyse Türkiye kadar olan bir ülke. Ancak biz başşehir Kiev’e yaklaşık 500 km uzaklıktayız. Ülkenin diğer büyük şehri olan Odessa’ya varmaya çalışıyoruz.

ODESSA

Bu arada Tulcea ve İzmayil üzerinden Odessa’ya varmak isterken, Tuna Deltasının da hemen yanından geçiyoruz. Tuna Deltası; Avrupa’nın en geniş sulak alanlarından biridir. Deltanın yaklaşık olarak yüzde yirmisi Ukrayna’da ve yüzde sekseni ise Romanya’da bulunuyor. Tuna Deltası; alüvyonlu adalar, bataklıklar, ırmak kolları, kanallar ve göllerin yer aldığı toplam 150 bin hektarlık bir alanı kaplamakta. Ağustos 1998’de, Deltanın 46 bin hektardan fazla miktardaki alanı, Tuna Deltası Biyosfer Rezervi tarafından kapsanmış. Yaban hayatının ve özellikle kuşların bolluğu, Tuna Deltası’nı eko-turizm için potansiyel bir tatil yeri olarak sunuyor. Bu muhteşem tabiattan geçip öğlen olmadan Odessa’ya varıyoruz ve hemen büyükelçiliği buluyoruz. Daha sonra bir Türk lokantasında karnımızı doyurup, ertesi gün Kırım’ın Gözleve şehrine yapacağımız zorlu yolculuk için dinlenmeye çekiliyoruz.

Odessa Ukrayna`nın en önemli ticaret limanı ve üçüncü büyük şehri. 14. y.y.’dan itibaren Osmanlı tarafından kontrol edilen bölge, 1794 Çarlık Rusya’sı döneminde Odessa’nın kurulması ile Karadeniz coğrafyasının en büyük limanı haline gelir. 1803 yılında Dük Richelieu’nün vali olarak atanmasından sonra şehir, batı ile Rusya arasındaki en büyük ticaret merkezi olur. 1894 yılında Rus İmparatorluğunun Moskova, St.Petersburg ve Varşova’dan sonra dördüncü büyük şehridir artık Odessa. 2.Dünya Savaşında şehir 907 gün Alman kuvvetleri tarafından işgal edilir. 1942 yılında da kahramanlık ünvanını alır ve şehir baştan başa tekrar imar edilir.

Ticaretin beraberinde getirdiği ekonomik güçle Odessa, san’at ve kültür alanında, özellikle Sovyetler döneminde önem kazanmıştır. Bir milyonun üzerindeki nüfusu ile 160 kilometrekare alanı kaplayan şehir, Karadeniz kıyılarındaki tabiî plajları, otelleri ve sağlık merkezleri ile birçok turisti kendisine çekiyor. Kestane ve ıhlamur ağaçları ile bezenmiş caddelerindeki kafeler, yaz aylarında Odessa’yı Avrupa’nın en renkli şehirlerinden biri haline getiriyor. Deribasovskaya Caddesi ve Arkadya Bölgesi yaz aylarındaki turistik çekim merkezleri. Aynı zamanda Odessa Operası, Sanat Müzesi, Potemkin Merdivenleri ve Puşkin Müzesi görülmeye değer yerler arasında.

—Devam Edecek—

YARIN:

Kırım-Gözleve, Simferepol-Bahçesaray ve Transdniester bölgesi

Umut YAVUZ

26.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (25.01.2007) - AB Bulgaristan’ı kalkındırıyor

  (24.01.2007) - Osmanlı orada artık azınlık

  (11.01.2007) - Türkmenler yardım istiyor

  (10.01.2007) - Iraklıya bayram zehir oldu

  (24.12.2006) - Rüzgâr ve güneş bedava...

  (23.12.2006) - Enerji ihtiyacı sürekli artıyor

  (22.12.2006) - Elektriğin bir asırlık serüveni - 4

  (21.12.2006) - Kayıp ve kaçağı daha az bürokrasi önler

  (20.12.2006) - Sihirli formül tasarruf

  (19.12.2006) - Enerji zamları çözüm mü?

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004