“Amelin iyi olsun da ne dilersen giy: İster başına taç geçir, ister omuzuna bayrak al. Zâhitlik, eski püskü giymekle olmaz. Temiz bir zahit ol da, istersen atlas giy. Zâhitlik, giyimi terk etmek değil, dünyayı, şehveti, hevesi atmaktır, o kadar. Zırhı giydin mi, mert olmak gerek; korkak adama savaş silâhının faydası ne? Zahide bak! Sırtına hırka giymiş, ama Kâbe örtüsünü eşeğine çul yapıyor!” (Gülistân, s. 83)
Gülistan sahibi Sadi böyle kınıyor, şeklen dindar göründüğü halde dini içine, kalbine, aklına, fikrine sindirememiş, onu pratik hayata yansıtamamış insanları. Gerçek dindarın dışı olduğu gibi içi de ter temiz olur. Şekli şemâili düzgün olduğu gibi ruh ve kalbi de pırıl pırıldır. Dışı süs, içi pis; dışı cazip içi kof ve boş olmak böyle samimi insanların semtine dahi yanaşmaz. Riya, menfaat yerine fazilet ve rıza-yı İlâhî hakimdir onlarda.
Dinî kisve içinde olmaktan çok dinin hakikatlerini hayata yansıtırlar onlar. Bu sûretle İslâmın cazip güzelliklerine örnek ve model olmuş olurlar.
Görüntüyle iç âlem arasında bağlantı kuramamış, zıt kişilik sergileyen insanlara çatıyor Sadi: “Cübbe, mest, yamalı hırka senin neyine? Kendini kötü işlerden uzak tut, yeter. Kuzu derisinden [ucuz] külah giymene hacet yok. Derviş halli ol da, [pahalı] tatarî külah giy” (s. 93) diyor.
Rabbiyle manen bağ kuramamış, yüzünü Ona döndürememiş, Ondan uzak, rızasını aramaktan kopuk; riyaya, şana, şöhrete meftun insan yazık etmekte kendine. Kabrin ötesinde beş para etmeyen şeylere ağırlık verirken kazanıyorum derken kaybediyor aslında.
“Yüzü halka dönük zahitler, arkaları kıblede namaz kılarlar. Kul, Rabbini çağıracaksa, Ondan gayrisini bilmemelidir.” (s. 94).
“Padişahlardan biri bir âbidi gördü: ‘Hiç bizi hatırlar mısın?’ diye sordu. Âbid: ‘Evet, dedi, Allah’ı unuttuğum zamanlar’. Allah’ın kapısından kovulan kimse her yana koşar. Onun çağırdığı ise, kimsenin kapısına koşmaz.” (s. 92)
“Salihlerden biri, rüyasında bir padişahı Cennete, bir âbidi Cehenneme girmiş gördü. ‘Onun yükseklerde olmasının, bunun da alçaklarda kalmasının sebebi nedir? Biz bunun aksini düşünürdük’ dedi. Cevap verdiler: ‘O padişah, dervişleri sevdiği için Cennete, bu âbid de [sırf çıkar için] padişahlara yakın olduğu için Cehenneme gitti.’” (s. 94)
Bütün mesele Allah’ı bulmakta. Evet, Sadi’nin diliyle, “Yunus misali, balığın karnında olsa bile zikrine alışanın vakti hoş geçer.” (s. 284).
“Allah’ın birliğine inanan için, altını ayağına döksen de birdir, Hint kılıcını boynuna tutsan da. Çünkü kimseden umudu, korkusu yoktur. Tevhîdin yapısı da bu temele kurulur.” (s. 289)
30.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|