Dünya bir yönü ile kâinat saatinin akrep ya da yelkovanına benziyor. Dolayısı ile dünya güneş etrafında dönerken ve ay ile irtibatında benzer pozisyonların olduğu anlar benzer anlamlar içerebiliyor ve ortak mânâlara işaret edebiliyor. Dünya denen şu küçük gezegende Hazret-i Adem'den (a.s.) bu yana yaşanan olaylar insanlığın ortak hafızasında ve farklı kültür ve medeniyetlerde derin etkiler oluşturmuş. Belki de bu etkiler genetik özelliklere kadar derinleşebiliyor.
Bu etkilerle insanlık olarak ortaklığımızı ve içinde bulunduğumuz medeniyetin bir parçası olduğumuzu hissediyoruz. Bu sebeple olsa gerek tarih ve tarih şuuru toplum yapısı ve medeniyetin önemli bir parçası olarak kabul edilmiş. Tarih dediğimiz kavramın da takvimlerde yazan gün, ay ve yılla bir irtibatı var. Yıl dönümleri olayın yaşandığı günün o yıl içindeki yerinin ayrı bir önemi var.
Bu anlamda Muharrem ayının hepimizin hayatında, tüm insanların ve özellikle de Müslümanların hayatında önemli bir yeri var. Özellikle peygamberlik silsilesi yani nübüvvet yolu açısından bu ayda yaşanan acı ve tatlı olaylar insanlık ve Müslümanlık algımız açısından bilinçaltımızda önemli izler taşıyor. İnsanlık tarihinin yeniden yazılmaya başlanmasına yönelik ilâhî tasarruftan en son hak dinin ruhlardaki dalgalanmalar ile tasaffi etmesine kadar pek çok olayın bu ay içinde yaşanmış olması belki de 'aşûre'nin zenginliğinde ve pek çok farklı tadın aynı ortamda bir araya gelerek ortak bir lezzet oluşturmasında kendini hissettiriyor.
Tarih boyunca yaşanmış olaylardan her birinin tarih aşûresine bir katkısı var ve topyekûn insanlık tarihine baktığımız ve o şuuru hissettiğimizde acı ve tatlı olayları ile yazılmış insanlık geçmişi bize ayrı bir haz veriyor ve insan olmaktan dolayı gurur duyuyoruz, insanlığı bu şeriat üzere yaratan ve tarihi bu mânâlar ile yazan Rabb’imize sonsuz şükürler ediyoruz.
İnsanlığın İslâmlık ile adeta eş anlamlı olması aslında insanlığın farklı renk ve güzelliklerinden hasıl olacak ortak mânâ ve güzelliğin karşılığının İslâm olacağına dair işaretler bulunduruyor. Bu anlamda Müslümanlık aslında sosyal bir aşûre gibi insanlığın her rengini kendi potasında eriterek nihayetinde her güzelliğin içinde yer aldığı ancak sonuçta ortak ve çok güzel bir mânânın hasıl olduğu bir zemine benziyor. İçinde yaşadığımız şu günlerde özellikle Aşûre Günü olan bu günde bir aşûrenin güzelliğinde bir insanlık şuuru ve oradaki farklı lezzetlerin ahenk ile bir araya gelmesi benzeri bir güzellikle tüm dünya kültür, medeniyet ve dinlerinin bir araya gelmesi yeryüzünde aşûre lezzetinde bir ruhun hakim olması için duâ etmeliyiz.
Ruh yaşanan olaylarla, geçmişin fertler ve toplumların şuuraltında şekillendirdiği mânâlar ile oluşuyor. Aslında yaşanan bütün maddî ve manevî lezzetlerin karşılığı ruhlarda yansıyor. Bu anlamda, insanlığın kurtuluş reçetesi oluşacak ortak ruh olmalı. Bu ortak ruh ise kâinatın ortak ruhu ve bütün zerrelerin hareketinin enerji kaynağı olan cemalullah ve muhabbetullah. Bu ruh yeryüzüne ve insanlık âlemine rahmet olan, bütün âlemlere rahmet olan Hazret-i Muhammed (a.s.m.) ile yansıyor. Evet, o Zat (a.s.m.) Habibullah olması ile insanlık ortak ruhunun ana enerjisi ve baskın lezzeti.
Önümüzdeki yıllarda yeryüzünde muhabbetin hakim olacağına dair pek çok maddî ve manevî işaretler var. Muhabbetin ruhlarda yansıyor olmasının ana sebebinin kâinatı kuşatan sonsuz güzellik olduğu bize semavî kaynaklar tarafından bildiriliyor. Varlığın başlangıcı sonsuz güzelliğin kendi güzelliğini müşahede etmek ve takdir edici konumda şuur sahiplerinin nazarlarında hissettirmek olduğu varlığın ifade ettiklerinden, nebilerin ve semavî kitapların ifadelerinden açıkça anlaşılıyor. Bu muhabbetin zamana en safi ve özündeki şekli ile yansıması ancak Kur’ân ve Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) ahlâkı ile olabilir. Bu mânânın daha belirgin hissedilebileceği şu zaman dilimlerinde özellikle birlik ruhuna ve insanlığın Muhammedi (a.s.m.) muhabbet zemininde buluşmasına vurgu yapılmalı.
Ferdin ve toplumların hayat bulmasındaki ana gaye nihayetinde bu kutsi muhabbeti hissetmek olmalı. Cemalullah diye ifade edilen insanlığın zirve noktası da bu duygunun artık en üst düzeyde ve aracısız hissediliyor olduğu nokta olsa gerek. Bu zirvede hissediş dilimizin ve kalbimizin hissettiklerinin zirvesi ve aklımızın tartabileceğinin çok üstünde ifade edilişi olmalı. Aşûrelerin birer hediye olarak ikram edildiği bu günlerde aşûre lezzetinde ve bütünlüğünde bir insanlık muhabbeti için çok güçlü ve yürekten dostluk hisleri ve duâları ellerden, avuçlardan ve sofralardan semaya yükseliyor.
Nübüvvet tarihinin ve insanlık tarihinin bu dönüm noktasında kâinatın hafızasına kayıtlı muhabbet mânâlarına bir katkı da inşallah günümüz insanlığı ve nübüvvet yolunun varisleri tarafından eklenir. Bu katkılar ve duâlar ile inşallah nur-u Muhammedî (a.s.m.) önündeki nefsî ve şeytanî gölgeler şeklindeki kara bulutlar çekilir. İnşallah insanlık tarihinin fecr-i sadıkında Şems-i Ezeli’nin gönülleri ısıtan nuru tüm kalplere ve yeryüzüne hakim olur. Bu aslında insanlığın aslına ve özüne hicreti anlamına gelecek ve hicri yılın başlangıcı olan Muharrem ayına çok uygun düşecektir.
29.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|