Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

No Man'sland ya da bölgesel savaş



Aslında Davos’ta Abdullah Gül ile Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adil Abdulmehdi birbirlerini tamamlayan tesbitler yaptılar. Meali şuydu: Irak kendi başına ve tek yanlı bölgesel ve uluslararası müdahalelerle içinde bulunduğu bu kumkumadan çıkamaz.

Adil Abdulmehdi Irak’ın içinde bulunduğu kumkumadan ancak uluslararası ve bölgesel bir destekle çıkabileceğini söyledi. Bu talebin somutlaştırılması lâzım. Bunun formülü nedir? Tek yanlı müdahalelerle olmayacağı kesindir. Zaten belanın kökeni budur. Öyleyse Irak’ın komşuları, Irak’a teker teker veya tek yanlı müdahale yerine bölgesel bir dengeyi ve düzeni kurmayı esas alan yeni bir yaklaşımı benimsemeliler.

Abdullah Gül de bölge ülkelerinin çıkarları ve gelecekleri dikkate alınmadan bölgesel bir savaş çıkacağını öngörmüştür. Bu bir sır değildir. Ortak bir formül üretilemezse ve uygulanamazsa korkarım Baas rejiminin, ardından da ABD’nin bırakacağı boşlukta Afganistan’daki gibi yıllar yılı iç ve bölgesel çekişmeler yaşanabilir. SSCB’nin çözülmesinden sonra Batı’nın kaygılarından birisi Moskova’nın geride bırakacağı boşluğun İran tarafından doldurulmasıydı. Bu olmadı. Boşluk Türkiye tarafından da doldurulamadı. Zira Türkiye’nin o bölgeyle ilgili ne tarihi, ne sosyolojik ne de ekonomik imkânları bu boşluğun tek taraflı olarak doldurulmasına müsaitti. Türkiye ile o bölge birbirlerini bile tam olarak tanımıyorlardı. Duygudaşlığın ötesinde somut bağlar zayıftı. Binaenaleyh SSCB’den sonraki doğan boşlukta yeni sistem geçici de olsa kimseyi rahatsız etmeden kendi kendine şekillendi. Afganistan’da ise Necibullah ve SSCB’nin bıraktığı boşluğu Mücahidler kendi aralarındaki ve bölgesel çekişmelerden dolayı dolduramadılar. Hasbe’l kader bu boşluğu büyük nisbette Taliban doldurdu. Taliban’dan da bölge ülkeleri arasında sadece Pakistan, Suudi Arabistan ve BAE memnundu. Afganistan’daki iç düzene de bölgesel dengeler müsaade etmedi. Arkaik yapısı ve kadına karşı tutumundan dolayı Madleine Albright ve Batı Taliban’ı aforoz etti. Bamyan ve Hazara üzerinden hem İran hem de dünya Taliban’ı defterden sildi. Taliban ile İran arasındaki çekişme mezhep çekişmesinin de ötesinde nüfuz savaşıyla da alakâlıydı. Sonra 11 Eylül’den sonra ABD, Taliban’ın temin ettiği nisbi istikrarı içeriden Kuzey İttifakı dışarıdan da komşu ülkelerin yardımıyla yıktı. İstikrarsızlık bataklığı beraberinde getirdi şimdi bu bataklık ABD ve müttefiklerini yutuyor.

***

Dolayısıyla krizlerin ve bataklıkların gerisinde paylaşmazlık, ihtiras, hazımsızlık ve bölgesel ve bir iç düzen kurulamaması geliyor. Necibullah ve Taliban sonrası Afganistan gibi Saddam sonrasında da Irak’ta bir güç boşluğu doğdu. Irak’ta nisbi istikrarı bozan gelişmeler şöyle gerçekleşmiştir. 11 Eylül’ü bahene eden ABD Irak’ı işgal etmiştir. Bu sürece kimi komşu ülkeler pasiften veya derinden de olsa katkı sağlamışlardır. Bu bağlamda kimi Arap basını (Sözgelimi el Muctema dergisi Devrü’l İrani fi’l Irak (Müctema dergisinin kapak konusu sayı: 1734), Türkiye’nin, halkının iradesine ram olarak 1 Mart tezkeresini geçirmediğini halbuki İran’ın tam aksine görünmez bir şekilde kendi tezkeresini geçirdiğini ileri sürmektedir. Tezkere sözün gelişidir yoksa İran için öyle bir tezkere mevzubahis olmamıştır ama kendisine bağlı olan güçleri Saddam sonrası Irak sahasına sürmüştür. Bu kastedilmektedir. Türkiye 1 Mart tezkeresini reddederek kısa vadeli birçok çıkarını heba etmiştir. Yalçın Küçük’e göre Süleymaniye veya Erbil’de bu yüzden Peşmergeler bayram etmiştir ve bu tezkere ile birlikte müdahale ve işgal sonrası Irak’ın şekillenmesinde söz sahibi olma zeminini kaybetmiştir. Üstelik de facto Kürt yapılanması fiiliyatın ötesine geçmeye başlamıştır. Elleri kolları bağlanmış ve PKK da o boşlukta daha rahat hareket eder hale gelmiştir.

Buna mukabil İran’ın da benzeri avantaj ve dejavantajları vardı. Avantajı Saddam sonrasında Irak’ın yenilen yapılanladırılmasında yandaşları vasıtasıyla söz sahibi olmasıdır. Dezavantajı da ABD’nin yanıbaşına çöreklenmesidir. Allavi ve Talabani ve Ahmet Çelebi gibilere güvenerek ABD, ilk başlarda bu ihtimali (İran nufuzu) hafife alsa bile sonra seçimlerle İran bahsi kazanmıştır. Bu hem ABD’yi hem de komşu ülkeleri rahatsız etmiştir. Komşuları İran’ın bu tavrını alttan alta nüfuz yayma olarak görmüştür. Bu da bölgesel olarak nüfuz savaşı ihtimalini tetiklemiştir. ABD ise meseleyi altını oymak olarak görmüştür ve mesele böylece bugünlere gelmiştir. Velhasıl Irak’taki gelişme sürecini dört boyutta mütalaa edebiliriz. Amerikan işgali. Saddam’ın devrilmesiyle birlikte gelen iktidar boşluğu. Bu boşluk üzerinde İran’ın derinden derine yürüttüğü nufuz kazanımı ve bunun bölgesel anlamda nufuz savaşına neden olması. ABD’nin ise siyasi müttefikleri Şiileri de kaybederek tamamen tek ata; Kürtlere dayanmak durumunda kalması. Nufuz savaşı veya rekabeti tedbir alınmazsa Abdullah Gül’ün deyimiyle bölgesel bir savaşa dönüşebilir.

***

İşgal, boşluğu; boşluk nüfuz savaşını nüfuz savaşını getirmiştir o da bölgesel bir savaşı tetikleyebilir. O halde ne yapılmalı? Adil Abdulmehdi gibilerin de söylediği gibi bölge inisiyatifi geliştirilerek bölge savaşı ihtimali ortadan kaldırılmalıdır. Bölge inisiyatifinin çifte misyonu olmalı. Birincisi öncelikle, Amerikan yönetimini de ikna ederek (belki kısmen onurunu kurtarma şansı da vererek) çekilmeye razı etmek. İşgalin getirdiği haksız nüfuz kazanımlarını eski sınırlarına çekerek aşınan Irak dengesini yeniden kurmak. Gerekirse ‘no man’s land’ kavramı çerçevesinde Irak’ı bölge ülkeleri arasında İsviçre gibi tarafsız bir hale getirmek. Uzaktan hırlaşma ve ‘sen karışma’lar yerine ortak ve çok yönlü bir girişim ve müdahale yapılabilir. Bunun sonucunda no man’s land kavramına dayalı yeni bir Irak kurulsun.

Aksi takdirde, bölgesel savaş için bütün şartlar oluşmuştur ve bunu engelleyebilecek bir güç de yoktur. Herkesin görevi, sarsık bölgesel dengeyi ve düzeni yeniden inşa etmek olmalıdır. Bu Irak’ta ABD’nin ulus kurmasına yardım etmez ama yıkılmakta olan Amerikan sistemini belki de sahih bir şekilde yeniden kurmasına yardımcı olabilir. Bu yapılmazsa, herkesin Irak enkazı altında kalma ihtimali vardır.

29.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (28.01.2007) - Doldurulan boşluk

  (26.01.2007) - Düşmanlık gerçekle buluşursa

  (25.01.2007) - Bedel ödemeyen kışkırtıcılar

  (24.01.2007) - Ötekine saygı, kendimize saygıdır

  (23.01.2007) - Travmatik ruhlar ve yaralı bilinç

  (22.01.2007) - Caninin kimliği!

  (21.01.2007) - Karanlık mihraklar

  (19.01.2007) - Çöken hesap ve model

  (18.01.2007) - Kerkük tasması

  (17.01.2007) - Gizli misyon

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004