Dink ile diasporanın radikal kanadının tezleri tam da birbirinin zıttı. Cinayeti bu radikal kanadın işine yararken, cenazesi, merasimi de kendi mirasını yani ılımlı Ermenileri temsil ediyordu. Birbirine zıt iki meşhet. Cinayet ile cenaze farklı iki tezi temsil ediyordu. Cenaze Hrant Dink’i cinayet de uçları temsil etmiştir. Uçlardan bir kısmı cinayeti Talat Paşa’nın intikamı olarak görürken diğer uç da 1915 olaylarının bir devamı olarak nitelendirmiştir.
Cinayetin ardından birçok yerde protesto ve tel’in mitingleri yapıldı. Bunlardan birisi de New York’ta Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (Armenian National Committee of America) tarafından organize edildi. Burada bildik iddialar dile getirildi ve Türkiye aleyhine sloganlar atıldı ve broşürler dağıtıldı.
Manhattan’da toplanan yaklaşık 400 kişi, Türkevi’nin bulunduğu caddenin tam yanındaki 46. sokağın köşesinde toplandı. Grup ellerinde ‘’Hrant Dink Ermeni Soykırımının İnkârının Kurbanıdır’’, ‘’301. Madde Kalksın’’, ‘’91 Yıllık İnkârdan Sonra Soykırım Devam Ediyor’’, ‘’Şimdi Adalet’’ ve ‘’Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Hrant’ız’’ yazılı pankartlar taşıdılar. Halbuki Hrant’ın mirasına sahip çıkan bu radikal kanat onun tezini red ediyordu. Hatta Türkiye’nin işbirlikçisi olarak görüyordu. Dolayısıyla bu anlamda cinayeti ve cenazesi onlarca bir istismar vesilesi yapılmıştır.
Sözkonusu Ermeni gruplarına göre Hrant Dink’in öldürülmesinin nedeni inkâr siyasetidir. Halbuki Hrant Dink’in çözümü inkâr ile ikrarın ötesinde bir idrakleşme idi. İşte o idraksizliğin kurbanı oldu. Yani idraksizliğin yani ikrar veya inkâr cereyanlarının kutuplaşmasının kurbanı olmuştur. İnkâr ve ikrar slogandır ve sığlıktır ve bu sığlıkta hakikatlar kaybolmaya mahkumdur. Bu sığlık kaldıkça idrak derinleşmesine ulaşmayınca acılar devam edip gidecek. İnkârcılık ikrarcılığın ikrarcılık da inkârcılığın esiri durumundadır.
***
Kanaatime göre Hrant Dink idraksizliğin ve kışkırtıcılığın kurbanı olmuştur. Onun şansı ve diaspora Ermenilerinden farkı yaşadığı toplumla teması ve bu vesile ile onları tanımasıydı. Bundan dolayı yaşadığı toplum kendisine sahip çıkmıştır. Kışkırtıcıların oyununu bozmuştur. Ve insanların birbirini tanıdıkça bunun idrakin gelişmesine ve dostluk köprüleri kurulmasına katkı sağladığını görmesiydi. Yıllar yılı hariçten Türkiye’ye küfretmiş harici bazı diaspora Ermenilerinin de cenazeye katılmasıyla birlikte kafalarındaki şablon veya basmakalıplar yara almadı mı?
Hrant Dink’in cenazesinde dikkatimi çeken bir sahne oldu. Ekranlara yansıyan hüzünlü kadın yüzlerinden birisi şöyle haykırıyordu: Dünya da suçlu... Suçlu dünyanın bedel ödemediğini de söylemek istiyordu. Gerçekten de öyle. Hrant Dink’in bir tezi vardı: Kışkırtıcılar bedel ödemedi. O kışkırtıcılar dünyanın her köşesinde varlar, ama özellikle de Batı’da kümelenmiş durumdalar. Selçuk Gültaşlı’nın Zaman’da yazdığı gibi ekrandaki Ermeni kadın gibi Hrant Dink de vaktiyle: “Batı hiç bedel ödemedi’ demiştir. İşte çözümün adresi bu sözün tahlilindedir. Gerçek adres burasıdır. Zira bedel ödemeyenler hâlâ kışkırtmaya devam ediyorlar. Bedel ödemedikçe de devam edecekler. Öyleyse meselenin kaynağına inmek gerekir. Müşterek devleti ve toplumları atomize ederek bu trajedilerin doğmasına neden olan adresler iyi bellenmeli. Bir daha da böyle hatalara düşülmemeli. Yoksa kışkırtıcıların fitne ateşinde yaş kuru demeden herkes yanmaktadır.
Kur’an bunu açık söyler: “Vetteku fitneten la tüsibennellezine zalemu minküm hassaten” yani öyle bir fitne ateşinden korkunuz ki onun ateşi sadece içinizdeki zalimlere isabet etmez. Öyleyse bu ateşin yakıtı daha ziyade mazlumlardır. Bundan dolayı akil adamlar, güç ve yetki sahipleri ve toplumların önderleri bu fitne ateşlerini yakmaktan ve körüklemekten kaçınacaklardır. Öfkesini yenemeyenler kışkırtıcıların elinde esir olmaya mahkûmdurlar.
***
Batı’nın çıkardığı her iki tarafın gafillerinin de körüklediği fitnenin bedelini hem Ermeni, hem de Türk toplumları ödedi. Trajedinin mânâsı budur. Ve arada bir intikam mirası ve ilişkisi doğmuştur. Ve bu ilişki hâlâ bizi esir ediyor. Belki de şer olan bu cinayetten bir hayır doğar da iki toplumun gönlü birbirine karşı yumuşar. Hrant Dink’in ölümünden sonraki en büyük hizmeti de bu olur. Bizim görevimiz, öfkemize mağlup olarak bedel ödemeyen kışkırtıcılara malzeme ve yakıt olmamaktır. İşte onlardan birisi Madam Mitterrand ve benzerleridir. Tutsi ve Cezayir mezalim ve katliamlarının peşini süreceğine Kürt ve Ermeni meselesini kaşıyor. Büyük fotoğraf da Fransa ve ABD’dir. Ellerinde taze katliam kanlarıyla başka milletlerin geçmişini kurcalıyorlar.
Mesih’e göre eğer birisi suçluya taş atacaksa bu masumlardan biri olmalı değil midir? İşte başta onlara dur demesi gerekenler Ermeniler ve Kürtler olmalıdır. Onlara ve onlar gibi kışkırtıcılara ‘Biz sorunumuzu kendi içimizde hallederiz’ demeliler. Zira bu sorunun cevabı güçte değil adalet, insaf ve merhamettedir. Aksi takdirde onların kışkırtmalarına kapıldıktan sonra dövünmenin bir faydası yoktur. Görev büyük çapta tarafların akillerine düşüyor. Dink’in de vasiyeti olan, serinkanlı bir duruşa, nefese ve idrak molasına ihtiyacımız var.
25.01.2007
E-Posta:
[email protected]
|